FARUK MALÇOK— Yeni Asya ve özellikle Risâle-i Nur’lar olmasaydı çamurla, felâketlerle dolu bir hayatım olurdu .
Sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Faruk Malçok. 1940 yılında Ankara’da doğmuşum. 3 yaşında iken babamın tayini münasebetiyle İzmit’e gelmişiz. İlk ve Ortaokulu bitirdikten sonra askere gidene kadar İzmit’teki Seka ve Boru Fabrikalarında çalıştım. 1960’da Ankara’ya askerlik görevi için gittim. Askerden döndükten sonra önce Goodyear Fabrikasına daha sonra da emekli olana kadar çalışacağım Petkim’e girdim. Petkim’de 19 sene çalıştıktan sonra emekli oldum.
Risâle-i Nurları nasıl ve ne zaman tanıdınız?
1965 yılında Goodyear’da çalışırken. Bir gece vardiyada çalışmaya giderken, eski arkadaşım Ali Kabasakal’la karşılaştık. ‘Nereye gidiyorsun‘ dedi. ‘İşe gidiyorum, ama her halde grev ilân edilecek‘ dedim. ‘Gel seni bir yere götüreyim‘ dedi. ‘Nereye götüreceksin?’ dedim. ‘Korkma, iyi bir yere götüreceğim’ dedi.
Baktım iş saatine vakit var, ‘Peki gidelim’ dedim. Bir eve gittik. Birisi elinde kitap dinî bir mesele okuyor. Yaklaşık bu yarım saat sürdü. Ben fazla bir şey anlamadım. Ama, hoşuma da gitti. Dinleyenlerin sessizce dinlemeleri özellikle dikkatimi çekti. ‘Siz ne zamanlar buraya geliyorsunuz’ diye Ali’ye sordum. O da ‘Haftada bir kez geliyoruz‘ dedi. ‘Ben de gelebilir miyim?’ dedim. ‘Tabiî gelebilirsin’ dediler. Oradan ayrıldım, fabrikaya gittim. Grev ilân edilmiş, gördüm. Sebebini bilmiyorum, o akşamdan sonra o arkadaşlarla 3-4 sene görüşmedim. Unuttum o dersi. Sonra Petkim’e girdim. Orada Nur talebelerinden; Gürbüz Dinçer, Ahmet Galitekin ve Yunus Topçu ile tanıştım. Gürbüz Dinçer’in özel ilgisi ile Risâle-i Nurları daha yakından tanıdım. Hem Risâle-i Nur’ları, hem de Nur talebelerini sevmeye başladım. Derslere gitmeye başladım, risâleleri aldım, evde kendim de okumaya başladım. Allah’a şükür şu âna kadar da devam ediyorum.
Yeni Asya’yı ne zaman ve nasıl tanıdınız?
İlk çıktığı günden itibaren almaya ve okumaya başladım. Ali İhsan Akkavaklar vasıtasıyla Yeni Asya’nın çıkacağını duymuştum. Yeni Asya’nın yayına başladığı gün Çubuklu Köyüne gidiyordum. Yolda karşılaştık ve Yeni Asya’nın çıktığını söyledi, ‘Alır mısın?’ dedi. ‘Tabiî alırım, almaz mıyım’ dedim ve 3-4 tane alıp köye gittim. Köyde gazeteleri cami hocasına ve birkaç arkadaşa verdim. Okuduklarında beğendiklerini ifade ettiler. O günden beri de alıp okumaya devam ediyorum.
Yeni Asya’yı en iyi nasıl tarif edersiniz?
Yeni Asya’nın en belirgin özelliği; ölçü ve prensiplerini Risâle-i Nur’dan alması. Risâle-i Nur’a dayanmasından dolayı gazetemizi çok seviyor ve benimsiyorum. Bize, hayatımıza kuvvet veriyor, hayatımıza hayat katıyor.
Yeni Asya okuyucusu olmanız hasebiyle başınızdan geçen bir olayı anlatır mısınız?
Birçok olay var. Özellikle Yeni Asya’ya muhalif olanlarla yaşadığım bazı hatıralardan anlatayım. Elektrikçilik yapan bir arkadaşım vardı. Bir gün, dükkânının önünden elimde Yeni Asya olarak, geçerken, baktım dükkân insanlarla doluydu. Sevdiğim bir arkadaşım, ehl-i iman ve tarikat ehli bir kişiydi. Dükkânın dolu olması merakımı celbetti ve girdim içeri. Selâm verdim. O günler de MNP’nin kuruluş günleriydi. Elimdeki Yeni Asya’yı görünce, ‘Bu gazeteyi alma’ dediler. O an ve halen bu şekilde bir tepki vermelerini anlamış değilim.
Hayatınızda Yeni Asya olmasaydı nasıl bir farklılık olurdu?
Yeni Asya ve özellikle Risâle-i Nur’lar olmasaydı çamurla, felâketlerle dolu bir hayatım olurdu zannediyorum. Bilhassa Risâle-i Nur’lar, bizi çamura düşmekten ve kötü arkadaşlardan uzaklaştırmıştır.
Yani Yeni Asya, Risâle-i Nur’a ayine oluyor mu diyorsunuz?
Aynen öyle. Eğer, Yeni Asya olmaz ve okumasam eksik kalırım gibi geliyor. Dinî yönden, sosyal ve siyasî yönden bizim hayatımızı tamamlıyor Yeni Asya. Allah’a şükür. Yeni Asya bizi, Risâle-i Nurlarla bütünleştirdi.
|