Geçtİğİmİz Cumartesi günü İstanbul çok önemli bir sempozyuma ev sahipliği yaptı. Gazetemizde her fırsatta dile getirilen ve asla gündemden düşürülmeyen Mescid-i Aksa’nın korunması ve işgali meselesi bütün boyutlarıyla bu sempozyumda ele alındı. Sempozyuma öyle yoğun bir ilgi gösterildi ki, bir çok insan oturumları ayakta takip etmek durumunda kaldı.
Mescid-i Aksa Sempozyumu, İHH İnsanî Yardım Vakfı, Araştırma ve Kültür Vakfı, İslâm Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları Birliği (İDSB), MAZLUMDER İstanbul Şubesi, Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği, Mirasımız Derneği ve İnsan ve Medeniyet Hareketi’nden oluşan İstanbul Barış Platformu tarafından Zeytinburnu Sanat ve Kültür Merkezi’nde düzenlendi. Sempozyumda yapılan konuşmalarda İsrail’in Kudüs’ü Müslümanlardan arındırarak tamamen bir Yahudi şehrine çevirmeyi planladığı vurgulandı. Kudüs Müessesesi Başkanı Dr. Muhammed Ekrem el-Adluni, Aksa Müessesesi Başkanı Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye, Mizan İnsan Hakları Merkezi Dr. Kemal eş-Şerafi, Kudüs Kalkınma Kurumu’ndan Fadıl Vişahi ve Nahda Hareketi Genel Başkanı Raşid Gannuşi tebliğlerinde İsrail’in Kudüs’ü adım adım ele geçirme planlarını belgelerle ortaya koydular. Bölgeden gelen gözlemciler, İsrail’in sadece Mescid-i Aksa’yı değil, diğer Osmanlı ve İslâm eserlerini de ortadan kaldırmaya çalıştığını anlattılar. Yapılan protokol konuşmalarının ardından oturumlara geçildi. İlk oturum '48 Toprakları İslâm Hareketi' Başkanı Şeyh Raid Salah’ın başkanlığında yapıldı.
60 BİN FİLİSTİNLİ
KUDÜS'TEN KOPARILDI
Kudüs Müessesesi Başkanı Dr. Muhammed Ekrem el-Adluni, İsrail tarafından örülen utanç duvarı yüzünden 60 bin Kudüslünün tamamen şehirden koparıldığını kaydetti. Aksa Müessesesi Başkanı Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye de konuşmasında sadece Mescid-i Aksa’nın değil Kudüs’teki bütün yapıların büyük tehlike altında olduğunu söyledi. Ağbariye, “1967 yılındaki İsrail işgalinden bu yana Kuds-ü Şerif; halkı, binaları, camileri, yolları, mezarlarıyla beraber, yok edilme ve Yahudileştirilmeye maruz kalmıştır” dedi. Ağbariye şöyle devam etti: “Kudüs’te çokça bulunan İslâmî yapıları ve İslâm mukaddesatını takip eden biri, tek bir gerçekle karşılaşır; o da bu mukaddesatta ve muazzam eserlerdeki derin İslâm tarihi izlerinin tahrif, tahrip ve imha edilmeye çalışıldığı gerçeğidir.
Burada özellikle zikretmemiz gerekir ki, bölge camilerinin büyük bir kısmı eski ve tadilata muhtaç olup, her birinin tadilat masrafları binlerce hatta on binlerce dolar civarındadır. 1976 yılında işgalci İsrail hükümeti, Mücahidin Mezarlığı’na bir saldırıda bulunmuş, mezarlığı buldozerle kazmış ve şehitlerin naaşlarını çıkartmıştır. En-Nebi Davud Camisi, Yahudi dinî törenleri düzenlenmesi için sinagoga çevrilmiş, birçok cami kapatılmış, ezan okunması ve namaz kılınması yasaklamıştır.”
MESCİD-İ AKSA İÇİN TEHLİKE SİNYALLERİ ÇALIYOR
Sempozyumun bir diğer konuğu Mizan İnsan Hakları Merkezi Başkanı Dr. Kemal eş-Şerafi, Aksa için tehlike sinyallerinin çalmaya başladığını belirtti. Dr. Kemal eş-Şerafi, sözlerine şöyle devam etti: “İsrail, Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra’ya sahip bir Kudüs’ün, Arap ve İslâm kimliğinden asla soyutlanamayacağının bilincindedir. Mescid-i Aksa’nın altında yürütülen ve artık Aksa’nın temellerini tehdit etmeye başlayan kazı çalışmaları, işgalci İsrail’in Aksa’yı ve Kudüs’teki diğer Arap ve İslâm mukaddesatını yıkma hedefine yöneldiğinin açık göstergesidir. Dr. Kemal eş-Şerafi’nin diğer tesbitleri şu şekilde: “İşgalciler, ırkçı yasaları aracılığıyla Kudüs sakinlerinin yüzde 88’inin Yahudilerden ve yüzde 12’sinin de Araplardan oluştuğu izlenimini vermeye çalışmaktadırlar. Son iki yıl zarfında 4000 Kudüslünün kimlikleri alınıp Kudüs’te ikamet etme hakları engellenmiştir. Böylece işgal yılları boyunca kendi memleketlerinde oturma hakları ellerinden alınmış Kudüslü Filistinlilerin sayısı 10.000’e yükselmiş olmaktadır.
Kudüs’teki Yahudi yerleşimcilik faaliyetlerinin ana hedefi, 1967’den itibaren doğu yakasında yerleşmiş bulunan Yahudilerin sayısını, mevcut Filistinlilerin nüfusunu ifade eden 250.000 rakamının üstüne çıkarmaktır. Bu çerçevede işgal gücü, Kudüs’ün etrafındaki 32 köyü işgal ederek yıkmış ve yerine Yahudi yerleşim birimleri kurmuştur. İşgal güçleri genellikle bu tür güvenlik girişimlerini meşrû gerekçelere dayandırırlar. Ne var ki burada İsrailli tarihçi Tom Segif’in şu sözleri çok anlamlıdır: ‘Bugün Kudüs’te olanlar, güvenlik tedbirlerinden çok daha fazla bir anlam taşımakta ve şu Siyonist rüyayı gerçekleştirmektedir: ‘En geniş araziler ve en az sayıda Arap halkı!’ İşgal kuvvetleri, hâlihazırda Doğu Kudüs’ün yüzde 74’lük bir alanına el koymuş durumdadır. Burada anlatılanlar, İsrail yönetiminin, Filistinliler ve mukaddes şehre karşı uyguladığı şiddet ve hak ihlâllerinin sadece bir kısmıdır. İsrail’in uyguladığı ırkçı-faşizan politikanın hedeflerini şu şekilde sıralayabiliriz:
l Coğrafi bakımdan Kudüs’ü diğer işgal altındaki Filistin bölgelerinden tamamen izole etmek.
l Yerleşimciliği bir olgu olarak dayatmak ve Yahudi oranını Araplardan yüksek tutmak.
l Başşehri Kudüs olacak bir Filistin Devleti’nin kurulmasını engelleyecek zeminleri oluşturmak.
l Şehirdeki Arap ve İslâm kültürüne ait değerleri tamamen yok ederek şehri Yahudi kimliğine büründürmeye çalışmak.”
l Kudüs Kalkınma Kurumu’ndan Fadıl Vişahi ise “İsrail işgal planına göre, 2020 yılına kadar Kudüslülerin ailelerinin Eski Kudüs’ten arındırılması hedeflemektedir” dedi.
Fadıl Vişahi şöyle devam etti: “Hiç kuşkusuz Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin evlerinin yıkılması, işgalci güçlerin toprak üzerindeki egemenliğini pekiştirme yollarından biridir. 1967 yılındaki işgalden bu yana İsrail güçleri, şehri Yahudileştirmek ve oradaki Yahudi yerleşimlerini güçlendirmek ve ardından şehirde yaşayan Arapları oradan çıkarıp şehir sınırlarının dışına atmak için bu yöntemi kullanmaktadır. Uygulanan bu politika, Siyonist rüyasını açıkça ifade etmektedir: ‘En az Arap nüfusa karşılık en büyük miktarda toprağa sahip olmak!’ Sadece Kudüs’te 1967 Haziran ayından bugüne kadar çeşitli güvenlik ve çeşitli hukukî düzenlemeler gerekçesiyle yıkılan evlerin sayısı 8700’den fazladır. İşgalin kanunu kuvvettir!
Art arda gelen bütün İsrail hükümetleri, Filistinlilerin evlerini yıkma politikası yanında bir dizi başka yöntem ve politikalara da başvurmuştur. Söz konusu politikaları uygulamak için bazı kararlar ve kanunlar çıkarılmış, Yahudi yerleşimleri oluşturmaya yönelik uygulamalara yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle kılıf bulunmaya çalışılmıştır.
Etnik ayrım duvarı Batı Şeria’dan Kudüs bölgesine kadar uzanan 234 km2'lik bir alanı içine alarak Kudüs’teki 260.000 Filistinliyi kuzeyde Ramallah, güneyde Beyt Lahm bölgesinde yaşayan demografik bağlarından ayırmaktadır.
İsrail’in 2000-2020 yılları arasında Kudüs için yaptığı ana plan, Kudüs şehrinin Filistin’in başşehri ve Filistinliler için siyasî, iktisadî, kültürel, dinî ve sosyal hayatın merkezi olmasını engellemeyi ve tahammülsüz etnik, dinî bir zihniyetle Yahudilere ait bir şehrin oluşturulmasını hedeflemektedir.
İsrail’in Kudüs şehrindeki Filistinlilere, Araplara ve İslâm’a ait değerleri; tarihî ve siyasî olarak kazıyıp yok etme hamlesi karşısında bizlerin büyük bir ihmâl içinde olduğumuzu, kesin bir biçimde söylemeliyiz. Bölgede arzu edilen biçimde Arap ve Müslüman desteği mevcut değildir. Aynı zamanda şunu da belirtmemiz gerekiyor ki, Kudüs’ü kurtarmak için talep edilen meblâğlar, Yahudilerin İsrail’e aktardıkları milyarlarca dolarla asla kıyaslanamaz. İsrail’in, Yahudilerin Kudüs’te ikamet etmelerini teşvik için gösterdiği kolaylıklar ve ucuz kredilerden başka her bir Yahudiye 25.000 dolar hibe yardımları olmaktadır.
Sizleri Kudüs’teki kardeşlerinize destek olmaya çağırıyoruz! Çünkü bizden maddî ve manevî olarak, Kudüs’te yaşayan Müslümanları, orada uygun olan her mekânda kendilerine, çocuklarına ve torunlarına ait olacak evleri yapmaları ve onarmaları için, direnişlerini ve Kudüs’te sebat etmelerini devam ettirmek için desteklememiz istenmektedir. Bizleri yalnız bırakmayacağınızı umuyoruz. Çünkü burası İsra ve Mi'rac mû'cizesinin gerçekleştiği Kudüs toprakları; çünkü burası Allah’ın onu ve çevresini mübarek kıldığı Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs! Evet, burası Kudüs; uğrunda her pahalı ve değerli şeyin ucuz kaldığı Kudüs!”
Nahda Hareketi Genel Başkanı Raşid Gannuşi de konuşmasında “İsrail kendisi antisemizmi körüklüyor” dedi. Gannuşi, şunları anlattı: “Siyonist ideoloji ahlâkî meşrûiyetini yitirmeye başlamıştır. Siyonist yapının temellerinden birini oluşturan Holokost, yani Yahudilerin yaşadığı dramlar, Batı vicdanında onlara karşı suçluluk psikolojisi hissedecek ölçüde bir duygusallığa yol açmıştır. Nitekim onlara Filistin topraklarına yerleşme imkânını vermesi de Batı vicdanının bir tür kendini rahatlatma girişimidir. Ne var ki İsrail’in Filistin ve Lübnanlılara karşı giriştiği vahşet görüntülerinin dünyaya yayılmasıyla birlikte, Yahudi’nin bu masum imajı giderek sarsılmaya başlamıştır. Söz konusu katliâmlara karşı dünya çapında sokak protestolarının patlak vermiş olması bu yöndeki değişimin bir göstergesidir. Çünkü yapılan zulümler, hem Siyonist yapıyı, hem de Batı’daki siyasîleri ve medya patronlarını zor durumda bırakmış ve ‘Antisemitizm’ adı verilen Yahudi düşmanlığını ortaya çıkarmıştır. Hatta dünyanın diğer bölgelerindeki Yahudi cemaatleri bile, İsrail’in izlediği politikaların kendilerine olumsuz etki etmesinden duydukları kaygıları dile getirmişlerdir.” Akşam saatlerine kadar tam 3 oturumda tebliğlerini sunan sempozyumun diğer konuşmacıları da Mescid-i Aksa ve Kudüs halkının yaşadığı tehditleri anlattılar.
YAHUDİ YERLEŞİMCİ SAYISI ARTIYOR
Kudüs’teki bütün vakıf mallarının kayıt altına alınması gerektiğini ifade eden Aksa Müessesesi Başkanı Zeki Muhammed Tevfik Ağbariye, “Kudüs’teki vakıf mallarının sayısı oldukça fazladır, fakat bu malların gerçek sayısı ayrıntılı bir şekilde bilinmemektedir. Bu vakıflar yani camiler, mezarlıklar, vakıf gayrimenkulleri ve vakıf arazileri hakkındaki her ayrıntının bilinmesi gerekmektedir. Yahudi yerleşimi özellikle mübarek Mescid-i Aksa yakınlarında her geçen gün artmaktadır” şeklinde konuştu.
|