Bireysel özgürlüklerin önünün açılması çağrısında bulunan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Türkiye halkı, bugüne kadarki deneyimlerinden toplumsal taleplerinin devlete düşmanlık biçiminde algılanmasının sorunları ötelemekten ve büyütmekten başka sonucu getirmediğini görmektedir” dedi.
KARARLAR AİHM'DEN DÖNÜYOR
Anayasa Mahkemesinin 47. kuruluş yıl dönümü töreninde konuşan Kılıç, AİHM’in faaliyet raporuna göre, mahkemenin bakmakta olduğu dosyaların yüzde 11,42’sinin Türkiye’ye ilişkin ve kararların yarısının da adil yargılanma hakkının ihlâli ile ilgili olduğunu belirtti.
ANAYASA Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Cumhuriyet’in laik ve demokratik yapısını, bunca olumsuzluklara rağmen korumaya kararlı görünen Türkiye halkının toplumsal taleplerin devlet düşmanlığı olarak görülmesinin sorunları çözmediğinin farkında olduğunu kaydetti. Anayasa Mahkemesinin 47. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Yüksek Mahkemenin yeni hizmet binasında tören düzenlendi. Kılıç, törende yaptığı konuşmada, anayasaların siyasal iktidarların sınırsız özgürsüzlüklerini sınırlandırmak için var olduğunu kaydederek, şunları kaydetti:
ANAYASALAR ÖZGÜRLÜKLERİ KORUMALI
“Anayasaların başlıca işlevi hükümetlerin yetkilerini kısıtlayıp bireysel özgürlükleri korumaktır. Bu siyasal iktifdarın keyfi hareketlerini engeller. Mahkemenin başlıca yükümlülüğü bireysel özgürlükleri korumaktadır. Anayasalar için bu temel değerdir. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik her toplum için önemlidir. Bunlar çoğulcu demokrasileri yaratan düşüncelerdir. İnsan onuru ve özgürlüğü önemlidir. Siyasal düzenler bunu sadece kabul eder ve korumayı taahhüt eder. Hak ve özgürlükler siyasal sistemin işleyişini de yönlendirir. Çağdaş özgürlüklerin muhtaç olduğu hoşgörü ve özgürlüğü sağlamakta yeterli değildir. Demokrasiler birlikte yaşamı sağlayan bir diğer unsurdur. Demokrasiler gücünü insan onurunun dokunulmazlığından alır.Dini ilgilendiren alanlarla siyaseti ilgilendiren çizgilerin belirlenmesi yeterli değildir. Dinle ilgili özgürlükler çözülmedikçe siyasi iktidarların bundan beslenmesi kaçınılmazdır. Cumhuriyet’in laik ve demokratik yapısını, bunca olumsuzluklara rağmen korumaya kararlı görünen Türkiye halkı, bugüne kadarki deneyimlerinden toplumsal taleplerinin devlete düşmanlık biçiminde algılanmasının sorunları ötelemekten ve büyütmekten başka sonucu getirmediğini görmektedir. Sayısal çoğunluğun çoğunluğunu öne sürerek karşı tarafı hiçe sayarak yapılacak bir düzenleme yakın gelecekte bir patlamaya yol açabilir.
GÜÇLÜ VE TARAFSIZ BİR YARGI
DEMOKRASİNİN GÜVENCESİDİR
SİYASİ partilerin temelli kapatılması konusundaki yaptırım kaldırılmamalı ama Avrupa ve dünya normlarına uygun hale getirilmelidir. Kapatma öncesi ara yaptırımlar çoğaltılmalı. Mali yaptırımlar isabetli olabilir. Bunda hazine yardımı alıp almadığı da dikkate almalıdır. Hukuk devleti hak ve özgürlüklerin dikkate alındığı, kişilerin sosyal güvencelerinin ele alındığı devlettir. Güçlü ve tarafsız bir yargı demokrasinin ve laikliğin güvencesidir. Bir yargıcın tarafsızlığı onun onurudur. Yargı, düşüncelerine inandığı şeylere kayıtsız kalmalıdır. Mahalle baskısından kurtulması tarafsızlığına yapacağı en büyük katkıdır. Yargıyı etkilememe ve yönlendirmeye yönelik siyaset cephesinden etkilemeler devam ediyor. Önemli davalarda yargı siyasi düşüncelerle kuşatılıyor. Hakim ve savcıların özel hayatları didiklenerek savcıları baskı altına almak suçtur. Savcıların buna kayıtsız kalması da düşündürücüdür. Hiç bir tereddüde ihtiyaç duyulmayacak şekilde açık olmasına rağmen bazı maddelerin yeniden yorumlanması olayın karmaşıklığını ortaya koymaktadır.
AYM’YE BİREYSEL BAŞVURU HAKKI TANINSIN
Yargıya ait sorunlar yıllar geçtikçe büyümektedir. Adil yargılanma hakkı konusunda ciddi ihlaller sözkosudur. Bu bağlamda AİHM’de sonuçlanan davalara bakmak da gereklidir. Mahkemenin bakmakta olduğu davaların büyük kısmı Türkiye ile ilgilidir ve pek çoğu aleyhimize sonuçlanmıştır. Bu karaların yarısı adil yargılanma ihlâlleri konusundadır.Türk Anayasa Mahkemesi özgürlüklerin mahkemesi işlevini yerine getirmesi için bireysel başvuru yöntemine de başvurmalıdır. Demokrasi özgürlüklerin ve insan onurunun korunabilmesinin yoludur. Türkiye, AİHM’in karalarının bağlayıcılığını kabul etmiş durumdadır. Vatandaşlarımız uluslararası bağlamda hak ihlali başvurusu hakkına sahiplerken kendi ülkelerinde dava açma hakkına sahip değillerdedir. Bu ülkesine güveni zayıflatırken siyasal iktidarı da güç durumda bırakmaktadır.”
|