Askerî liderlerin temel sorumluluk alanını askerî güvenlik olarak tanımlayıp, burada yetkili siyasî makamların kararları çerçevesinde görev yapmaları gerektiğini söyleyen Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, din, laiklik, cemaatler gibi, bu alana girmeyen farklı konularda görüş açıkladı, uyarı içerikli mesajlar verdi.
ÇATIŞMAYI CEMAATLER ÖNLEDİ
Cemaatleşmelerin toplumu kutuplaşma ve bölünmelere götürdüğü, bunun da ciddî güvenlik sorunlarına yol açacağı iddiasında bulunan Başbuğ, “Terör örgütü, terörü etnik çatışmaya dönüştürmeyi başaramadı” tesbitiyle dile getirdiği vakıaya en önemli katkının cemaatlerden geldiği gerçeğini görmezlikten geldi.
KENDİSİ ‘MÜTEDEYYİN’ DERKEN
Toplumun “mütedeyyin” kesimlerinin orduyu sevdiğini ve güvendiğini söyleyen Başbuğ, cemaatleri toplumda “dindar-dindar olmayan” ayrımı yapmakla suçladı. Böylece “Kendisinin mütedeyyin tabirini kullanması bölücülük olmuyor da, aynı anlamdaki dindar kelimesi neden ayrımcılık sayılıyor?” suali gündeme geldi.
BU NASIL PEYGAMBER OCAĞI?
“Halkımız orduyu Peygamber ocağı olarak görüyor” diyen Başbuğ, aynı halkın, kışla ve askerî tesislerdeki başörtüsü yasağı ve namaz kılıp eşi örtülü olan bazı TSK mensuplarının YAŞ kararıyla ordudan ihraç edilmesi gibi uygulamalardan duyduğu ciddî rahatsızlığı da yok saydı.
Bu çelişkilerle nereye?
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ,
askerî liderlerin temel sorumluluk alanını askerî güvenlik olarak tanımlayıp, burada yetkili siyasî makamların kararları çerçevesinde görev yapmaları gerektiğini ifade ederek, din, laiklik, cemaatler gibi, bu alana girmeyen farklı konularda görüş açıkladı, kendi uygulamalarıyla çelişen mesajlar verdi. Gündeme ilişkin konuşmayacağım diyen Başbuğ, konuşmasında ağırlıklı olarak gündemdeki konuları değerlendirmesi dikkatlerden kaçmadı. Orgeneral Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığındaki ‘’Yıllık Değerlendirme Konuşması’’nda TSK’nın yapısı ve görevleri, sivil asker ilişkileri, demokrasi, laiklik ve terörle mücadele konularına değindi. Prof. Dr. Metin Heper’in ‘’etnik çatışmalar’’ konusunda daha önce ortaya konulan kuramsal modeline işaret eden Orgeneral Başbuğ, asimilasyon modelinin Türkiye için geçerli olmadığını kaydetti. Başbuğ, “Gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır. TSK, ulus devlet, üniter devlet yapısını korunmasında elbette taraftır, taraf olmaya devam edecektir. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın’’ dedi.
“TÜRK MİLLETİNİN ORDUSU
HALKTIR, HALK İÇİNDİR’’
Askerliğin toplumun güveni ve itimadı üzerine inşa edilmesinin önemini vurgulayan Orgeneral Başbuğ, TSK’nın yapılan anketlerde her zaman en güvenilir kurum olarak başta yer aldığını söyledi. Orgeneral Başbuğ, TSK’ya duyulan sarsılmaz güven duygusunun sebeplerinin Türk ulusunun tarih içinde şekillenen kolektif benliğinde bulunabileceğini dile getirdi. TSK’nın toplum nezdindeki itibarını ve güvenilirliğini sarsmayı amaçlayan iki ön yargılı yaklaşım bulunduğunu belirten Orgeneral Başbuğ, şunları söyledi: ‘’Demokratlık kisvesi altında TSK’yı yıpratmak amacıyla TSK’ya karşı sistematik muhalefet yapılması her şeyden önce demokrasimizi geliştirmeyecektir. Bu, çoğulculukla ifade edilebilecek ya da açıklanabilecek bir husus değildir. Silahlı kuvvetleri demokrasinin gelişmesinde, çoğulculuğun toplumsal boyut kazanmasında engelleyici bir kurum olarak göstermek de yanlıştır. İkincisi ise toplumumuzun özellikle mütedeyyin kesimlerini etkilemek amacıyla Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni ‘din karşıtı’ olarak gösteren kötü niyetli propaganda kampanyalarıdır. Ancak toplumumuzun mütedeyyin kesimleri bu propagandaya itibar etmemektedir. Ordusunu sevmekte ve güvenmektedir. Çünkü bu asker, Türk milletinin bizatihi kendisidir. Aynı hassasiyetlere sahiptir. Kim ne derse desin Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir.’’
“GÜVENLİK KONULARINDA KARAR
SİYASÎ MAKAMLARA AİTTİR”
Orgeneral Başbuğ’un konuşmasında öne çıkan bazı konular satır başlarıyla şöyle:
‘’l Güvenlik konularında karar siyasî makamlara aittir ve bunda en ufak tereddüt yoktur. Ancak samimi, gerçekçi, profesyonel tavsiyelerin dikkate alınması durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçların sorumluluğu büyük ölçüde karar verici durumundaki siyasî makamlara aittir.
l MGK’nın asker üyeleri kurul üyesi olarak, ki MGK’da her üye eşittir, görev ve sorumluluklarını bu anayasal platformda serbest olarak yerine getirirler.
l Anayasal bir kurum olan MGK’nın gerekliliğini, yetki ve sorumluluklarını sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumalarını öneririm.
l Dün olduğu gibi bugün de TSK vazifesini, Anayasa’da ifade edilen Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı olarak yürütmeye devam edecektir. Demokrasi, laiklik, sosyal ve hukuk devleti olmak vazgeçilmez unsurlardır.
l Günümüzün şartları ve ihtiyaçları Silâhlı kuvvetlerin önemini azaltmamaktadır. Aksine millî gücün diğer unsurlarıyla koordineli ve işbirliği içinde kapsamlı strateji çerçevesinde kullanılması konseptinin önemini giderek arttırmaktadır.
l Günümüzdeki sorunların yalnız, tek başına askerî güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını anlamalısınız.
l Yaklaşık 30 yıldır bölücü terör örgütü ulus devlet ve üniter devlet yapımızı, demokrasimizi tehdit etmektedir.
l Terör örgütü nihaî amacını gerçekleştirmek için terörü, etnik bir çatışmaya dönüştürmeye ve etnik bir çatışmaymış gibi takdim etmeye çabalamaktadır. Ancak bunu başaramamıştır.
l Örgüt 1994’ten sonra, ki terörle mücadelede bir milâttır, Marksist Leninist ideolojiyi geri plana iterken etnik kimliği öne çıkarmaya başladı.
l Bu strateji değişikliğine rağmen örgüt, sorunu etnik çatışmaya dönüştüremedi.
“MİLLETİMİZİN
TÜM BİREYLERİ
TSK İÇİN DEĞERLİ”
l Yüzyıllardan beri Osmanlı topraklarında yaşayan muhtelif gruplar arasında kültür alış verişi yaşanmıştır.
l Bu dinamik coğrafyada yüzyıllardır süregelen sosyal, ekonomik, kültürel etkileşimlerimiz sonucunda aslında farklılıklarımız törpülenirken ortak kaygılar ve değerlerimiz artmıştır. Burada bir bütünleşme, birleşme, benzeşme var.
l Yapılanmalar ve kuruluşlarda ayrışma yaşandığını öne sürmek de büyük bir haksızlık. Ne Osmanlı döneminde ne Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır. Keşke bunu iddia edenler örnek gösterse.
l Her Türk vatandaşı hiçbir fark gözetilmeksizin, rütbesi ne olursa olsun, TSK’da Anayasal görev ve hakkı olan askerlik hizmetini eşit şekilde yerine getirmektedir.
l Terör örgütüne karşı sürdürdüğümüz mücadelede şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmış kahramanlarımız arasında çok sayıda Kürt ve Zaza kökenli vatan evlâdı var. Nereye koyacaksınız bunları?
l TSK bünyesinde Edirne’den Hakkâri’ye kadar vatanın her köşesinde gelen subay, astsubay, erbaş ve erler var.
l Milletimizin tüm bireyleri hiçbir fark gözetilmeksizin Türk Silâhlı Kuvvetleri için değerlidir. Çünkü bizim ordu yapımızın sağlam oluşu, millî ordu oluşumuzun temel nedeni de budur.
“TSK, HİÇBİR DÖNEMDE
DİNE KARŞI OLMAMIŞTIR”
l TSK, hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz husus siyasî ve kişisel, amaç ve çıkarlar için dinin ve din duygularının alet edilmesidir, araç olarak kullanılmasıdır.
l Bazı din eksenli cemaatler, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle, kendilerini güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadır. Ancak bu güç, imaj ve algı yanıltılıcıdır. Kendilerine en rakip olarak TSK’yı görmektedirler. Bu yapılanmaya karşı, hukuk devleti kapsamında TSK’nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük bir yanılgıdır.
l Bölücü terör örgütü şu an kan kaybetmektedir. Irak’ın kuzeyi artık terör örgütü için emniyetli bir bölge olmaktan çıkmıştır.
l Irak’ın kuzeyindeki örgütün varlığına karşı Türkiye, ABD ve Irak tarafından yürütülen faaliyetlerin ve alınan tedbirlerin önümüzdeki dönemde daha etkin sonuçlar vereceğine inanıyoruz ve bekliyoruz.
l TSK, bugün bazı çevrelerin, vatanına ve milletine hizmet etmekten başka hiçbir amaçları olmayan ve bölücü terör örgütüne karşı kahramanca mücadele edenlerin şerefi, onuru ve morali ile oynanmasına duyarsız kalmaz ve bu konuda yetkili ve sorumlu herkesin de aynı duyarlılığı göstermesini bekler.
Terörle topyekun mücadele yapılmalı
Orgeneral Başbuğ, terörle mücadele sürecinin kısaltılması için bugün alınabilecek bazı tedbirlerin, düne nazaran daha etkili sonuçlar doğurabileceğine inanıldığına işaret ederek, bu tedbirleri şöyle sıraladı:
‘’l Devlet, örgüte katılımların nedenlerini iyi inceleyerek, alacağı tedbirlerle, örgüte katılımları kontrol altına almalıdır.
l Devlet, dağ kadrosunun örgütten ayrılmasını sağlayacak şekilde, mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi şekilde uygulanabilmesini sağlamak için bazı değişiklikler yapmalıdır.
l Terörle mücadele, sadece terörist odaklı olarak görülmemelidir. Terörle mücadele, devlet tarafından topyekûn şekilde, millî gücün bütün unsurları (güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel (eğitim ve sağlık dahil), propaganda ve uluslararası) kullanılarak, koordineli ve etkin bir şekilde yürütülmelidir.
l Bölücü terör örgütüne uluslararası verilen destek ve örgütün finans alanındaki serbestliği tam olarak engellenmelidir.
l Irak’ın kuzeyindeki bölücü terör örgütünün varlığı—ki bu varlık örgüt için hayatidir—mutlaka etkisiz hale getirilmelidir.’’
|