Bebeğİ leyleğin getirmesi, bayrakların yarıya indirilmesi, düğünlerde pasta kesme gibi bütün ülkelerde uygulanan geleneklerin ilginç öyküleri bulunuyor. Bebeği leyleklerin getirdiği hikâyesinin kökeni Kuzey Avrupa’ya, İskandinavya’ya kadar gidiyor. Göçmen kuşlardan olan leylek, hayat tarzı ile insanların daima ilgisini çektiğini belirten uzmanlar, kuşlara göre uzun sayılabilecek 70 yıllık ömürlerinde, her sene aynı yuvaya dönmeleri, insanlara yakın olarak evlerin bacalarında yuva yapmaları, tek eşli hayatları, yavrularını yuvada uzun süre itinayla beslemeleri, genç yetişkin leyleklerin ailenin dermansız yaşlı bireyleri ile ilgilenmeleri, onlara yiyecek temin etmeleri ve korumaları insanlarda saygı uyandırdığını bildirdi.
LEYLEĞİN ÖMRÜ İKİ LAKLAK MI?
Antik Roma devirlerinde insanların, leyleklerin düşünceli, özverili hayat tarzlarından etkilendiklerini bu sebeple küçüklerin yaşlı büyüklerini gözetmeleri konusunda çıkarılan yasalara ‘leyleklerin yasası’ adı verildiğini belirten uzmanlar şunları söyledi: ‘’Benzer şekilde eski Yunan’da da ‘stork’ (leylek) ismi ‘storge’ olarak ‘tabiattaki güçlü sevecenlik’ anlamında bir deyim olarak kullanılmıştır. Sonuç olarak, Anadolu’da güneyden, Arabistan yönünden geldiği için ‘hacı leylek’ diye nitelendirilen, doğum yapılan evin bacasında oturan bu saygın kuş, yeni doğan bebeğin nasıl geldiğinin çocuklara en şirin şekilde açıklanabilmesi için anneler tarafından aracı olarak seçilmiştir. Kuzey Avrupa’da yüzyıllar boyunca popüler olan bu hikâyenin Avrupa’nın diğer yörelerine ve dünyaya yayılması 19. yüzyılda Danimarkalı ünlü masal yazarı Hans Christian Andersen’in yazdığı masallar sayesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca leyleklerin ses telleri yeterince gelişmemiştir. Eşlerini çekmek için gagalarını tıkırdatarak, kanatlarını açıp kaparlar. Yani ‘leyleğin ömrü laklakla geçer’ ifadesi haksızdır. Laklak denilen sesler aslında sevgi sözcükleridir.’’
ÇATAL KULLANMAK
Avrupa’da Rönesans başlangıcına, diğer bir deyişle insanların titizliğin ve temizliğin farkına varmalarına kadar, bütün bir tarih boyunca yemek yerken ellerin kullanıldığına dikkat çeken uzmanlar, yemek yerken kullanılan parmak sayısının o kişinin statüsünü gösterdiğini söyledi. Normal insanların beş parmaklarını kullanmalarına karşılık, asiller üç parmaklarını kullandıklarını ifade eden uzmanlar, şöyle devam etti: ‘’Aslında Latince çatal anlamına gelen kelime, çiftçilerin hasadı havaya atıp savurmada kullandıkları dev çatalların isminden türemiştir. Bunların çok küçükleri Türkiye’de Çatal Höyük’de yapılan kazılarda bulunmuş ama ne işe yaradıkları, milâttan 400 yıl öncesinde sofralarda yemek yemede kullanılıp kullanılmadıkları tam anlaşılamamıştır. Çatal konusunda kesin bilinen bir şey, ilk defa 11. yüzyılda Toskana’da (İtalya) ortaya çıktığıdır. İki uçlu olan bu çatallara insanlar ‘Allah’ın bahşettiği yiyecek yine Allah’ın verdiği parmaklarla yenilebilir’ diye şiddetle karşı çıktılar. Fransız ihtilâlinin biraz öncesinde Fransa’da yavaş yavaş dört uçlu çatallar kullanılmaya başlandı. Zamanla çatal kullanmak lüks, asalet ve statü göstergesi oldu. Çatalla birlikte sofralarda her insan için ayrı tabak ve bardak kullanmak adeti de gelişti, toplumun tüm sınıflarına ve giderek dünyanın diğer yerlerine de yayıldı.’’
|