AYM'nin kararına muhalif kalan üye Sacit Adalı, karşıoy yazısında “Bir türlü gelmeyen, ne zaman geleceği belli de olmayan, ama devamlı tekrarlayarak, üsteleyerek, taze tutularak hemen geleceği vehmedilen (varsayılan) mücerret (soyut) ve mevhum (hayalî, belirsiz) bir tehlike uğruna müşahhas (somut) bir eğitim hakkının gasbına göz yumulmaktadır. Devamlı şekilde niyetleri sezmeye çalışmak, varsayımları ve olasılıkları bahane etmek problemi çözümsüzleştirmektedir” dedi.
BİRİLERİ İTİLİP KAKILIYORSA HUKUK YOKTUR
Sacit Adalı şu görüşleri dile getirdi: “Birilerinin itilip kakıldığı ve ikinci sınıf sayıldığı (veya böyle hissedildiği), buna karşılık ayrıcalıkların ve keyfîliğin arttığı (veya öyle zannedildiği) bir zeminde hukuk güvenliğinden, eşitlikten, var olmaktan bahsedilmesi hayli zordur. Hukuk devletinde işlemler, vehimler, tahminler veya kehanetler üzerine değil, anayasa ve yasalara uygun somut gerçeklikler üzerine bina edilir.”
ANAYASA Mahkemesinin, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin Anayasa değişikliğini iptal kararına katılmayan Anayasa Mahkemesi Üyesi Sacit Adalı karşı oy gerekçesinde, ‘’Bundan sonra her türlü gerekçenin gayet rahatlıkla içine girebileceği derecede geniş anlamları olan demokrasi, laiklik, sosyallik kavramları uyarınca ve bunlarda Anayasa Mahkemesi’nce her zaman farklı yorumlamaya gidilebileceği ihtimaliyle artık hiçbir Anayasa değişikliği yapılamayacak, teklif edilemeyecek, akla dahi getirilmeyecektir’’ görüşünü belirtti.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Üye Sacit Adalı karşı oy gerekçesinde, Anayasa Mahkemesi heyetinin çoğunluğunun, şekil yönünden değil esasa girerek karar verdiğini, bunun da yetkisi dışında olduğunu kaydetti.
‘’Mevcut ve açık tehlike’’ ilkesi gereği, kişinin yaptığı hareketin kanunda suç teşkil etmesi karşısında ancak mahkeme kararıyla suçlu sayılacağını ifade eden Adalı, şunları kaydetti: ‘’Bir türlü gelmeyen, ne zaman geleceği belli de olmayan ama devamlı tekrarlayarak, üsteleyerek, taze tutularak hemen geleceği vehmedilen (varsayılan) mücerret (soyut) ve mevhum (hayali, belirsiz) bir tehlike uğruna müşahhas (somut) bir eğitim hakkının gasbına göz yumulmaktadır. Birilerinin itilip kakıldığı ve ikinci sınıf sayıldığı (veya böyle hissedildiği), buna karşılık ayrıcalıkların ve keyfiliğin arttığı (veya öyle zannedildiği) bir zeminde ‘hukuk güvenliğinden’, ‘eşitlikten’, ‘var olmaktan’ bahsedilmesi hayli zordur. Devamlı şekilde niyetleri sezmeye çalışmak, varsayımları ve olasılıkları bahane etmek problemi çözümsüzleştirmektedir. Hukuk devletinde işlemler, vehimler, tahminler veya kehanetler üzerine değil Anayasa ve yasalara uygun somut gerçeklikler üzerine bina edilir. Anayasa’nın kendini temel ilke değişikliklerine karşı korurken bunlar dışındaki tüm maddelerde değişime izin vererek hem ilkeleri hem de bir bütün olarak kendini zamanın şartlarına uyarlayabilme yeteneğine sahip olabilmesidir. Demokratik, laik ve sosyal bir Anayasa her şeyden önce bu dönüşümü zorunlu kıldığından, engelleme çabası anlamına gelen çoğunluk görüşünün Anayasa’nın temel ilkeleriyle bağdaşması mümkün görülmemektedir.”
|