“Evet masnuâtta hiçbir eser yok ki, çok mânâlı bir lafz-ı mücessem olmasın, Sâni-i Zülcelâl’in çok esmâsını okutturmasın. Mâdem şu masnuat, elfâzdır, kelimât-ı kudrettir; mânâlarını oku, kalbine koy. Mânâsız kalan elfâzı, bilâpervâ zevalin havasına at. Arkalarından alâkadarane bakıp meşgul olma.”
(Sözler, 2004, s. 348)
Her masnuât heyet-i mecmuâsıyla çok mânâlar irâe etmektedir ve cisimleşmiş bir lâfız olarak Halıklarına işaret etmekte ve O’nu göstermektedir. Ve celâl sahibi yaratıcının çok sanatlı esmâsını okutmaktadırlar.
O halde o masnuâta, elfazlar yani cisimleşmiş lafızlar olarak bakacağız. O elfazlar, kudretin kelimeleridir; ne mânâ ediyorlar onları okuyup kalbimize koymamız elzemdir. Manasız ve fena cihetine bakan elfazlarını pervasızca zevale ve yokluğa atmalıyız. Zevale mahkûm olan manasız elfazların arkalarından onlara alakadarâne bakıp meşgul olmamalıyız.
Bütün mesele masnuâttaki fena ve zevale mahkûm olan mânâsız elfazdan manalı ve ebede namzet esmâ elfazlarına mütevecih olabilmektir.
|