"Gerçekten" haber verir 25 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Bir özgürlükler kalesi daha mı düştü?

Duyar duymaz ilk tepkim gayri ihtiyari bu oldu: “Eyvah, bir özgürlükler kalesi daha düştü!” Kesin karar vermek için belki hâlâ çok erken.

Bu tür talihsiz durumlarda insan belki bir yanlış anlaşılma ve bu yanlış anlaşılma üzerine yapılan bir yanlış uygulama vardır ümidini korumak istiyor hep.

Söz konusu olan çok köklü bir üniversitenin koskoca rektörü de olsa belki de ilk günün heyecanıyla ne yaptığını bilmiyor diye avunmak istiyor insan. Yoksa en baskıcı dönemlerde bile bir özgürlükler kalesi olmayı sürdürebilmiş, her türlü farklı düşünce ve hayat tarzına sonuna kadar kapılarını açmış Türkiye’de ender rastlanan gerçek üniversitelerden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’ni Boğaziçi Üniversitesi yapan en önemli özelliği olan özgürlükçü tarzını bir çırpıda çöpe atmak yakışır mı böyle bir üniversitenin rektörüne? Hele yeni rektör, bu üniversitede yıllarını geçirmiş, dahası bu üniversiteyi bir özgürlük vahası haline getiren öğretim üyelerinin oylarıyla bu makama seçilmiş biriyse, anlamak mümkün mü böyle bir yasakçılığı? “Bu rektör Boğaziçi Üniversitesi’nin özgürlükçü atmosferinden hiç mi nasibini almamış?” diye düşünmeden gerçekten edemiyor insan.

Ama, maalesef burası Türkiye. Yani her an her şeyin mümkün olabileceği bir çelişkiler ülkesi. İşte bu yüzden olsa gerek, generallerin dominasyonundaki 28 Şubat sürecinin en baskıcı dönemlerinde bile öğrencilerinin bireysel özgürlüklerine, giyim kuşamına müdahale etmeyi aklından bile geçirmeyen Boğaziçi Üniversitesi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi baskı ve kısıtlamaların mağduru olmuş liberal-demokrat biri tarafından atanan bir rektörün elleriyle yasakçılıkla ilk kez karşılaşma bahtsızlığını yaşayabiliyor. Mezunu olmaktan hep gurur duyduğum eski bir Boğaziçili olarak gerçekten isyan etmemek elde değil. Yazık, gerçekten çok yazık!

Belki neden bahsettiğimi biraz açmam gerekiyor. Dünkü gazetelerden biri konuyla ilgili haberine şöyle giriyordu: “Yeni rektörle birlikte Boğaziçi Üniversitesi’ndeki (BÜ) özgürlükler dönemi de sona erdi. Üniversitenin açılış gününde okullarına gelen başörtülü öğrenciler, önceki yıllarda rahatça girdikleri kampüse dün alınmadı. Bu durum karşısında şaşkınlık yaşayan öğrenciler, yasağı kampüs girişinde protesto etti. Olay üzerine açıklama yapan Genç Siviller hareketi de, başörtülülerin kampüse alınmamasını ilginç bir dille eleştirerek ‘Boğaziçi Üniversitesi’nin yeni rektörü Kadri Özçaldıran, vatani görevine hızlı başladı’ ifadesini kullandı.”

Bugün ben hâlâ Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyor olsaydım, büyük bir çaba sonucu girme başarısı gösterdiğim, bugüne kadar çok iyi bir şöhrete sahip olan bu özgürlükler üniversitesinin rektör eliyle de olsa şöhretinin lekelenmesine izin vermemek için ne gerekiyorsa yapardım. Başörtülü-başörtüsüz, sol görüşlü-sağ görüşlü ayrımı yapmaksızın başörtülülerle ya da yeni rektörün aldığı despotik kararların mağduru olan hangi kesimse onlarla birlikte hareket ederdim. Hangi kesimden olursa olsun despotizmin sebep olduğu mağduriyetten payımı almaya çalışır ve ona göre tepki verirdim.

Felsefesini anlamakta aciz kaldığı halde bu güzel üniversiteyi yönettiğini zanneden rektörün aldığı despotik/yasakçı kararlarla Boğaziçi Üniversitesi’ni sıradanlaştırıp hiçleştirmesine müsaade etmezdim. Kimi mağdur ediyorsa onunla hareket eder, o mağduriyeti genişletirdim. İster öğrenci, isterse öğretim üyesi olsun bir Boğaziçiliye yakışan tavır da budur. Bugün bu tepki konulmazsa bugün öğrencisi olduğunuz, yarın mezunu olacağınız ya da halihazırda görev yaptığınız bu üniversite maalesef artık mensubu ya da öğrencisi olmaktan gurur duyduğunuz o eski üniversite olmayacaktır.

Ne 12 Eylül askerî darbe döneminin ne de 28 Şubat askerî vesayetinin yapmayı başaramadığını kendisine bilim adamı diyen bir rektörün başarmış olması ne kadar da acı! Bilimi bir kenara bırakan yeni rektör, pek çok türdeşi gibi anlaşılan öğrencilerin saçı sakalıyla uğraşmayı marifet sayıyor. Bununla da yetinmiyor, peruk, kapüşon avına çıkıyor. Sanki bu ülkede bu işlerle uğraşan onlarca sıradan üniversite yokmuş da yasakçılığı, çok büyük eksikliği hissediliyormuş gibi. Buradan Prof. Özçaldıran’a bir tavsiyem var. Şayet özgür üniversiteden bu kadar rahatsız idiyse neden bir özgürlükler kalesi olan Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörlüğüne aday oldu? Yoksa adaylıktaki tek amacı Boğaziçi Üniversitesi’nin çanına ot tıkamak mıydı? Hem madem despotizme bu kadar meraklıydınız Boğaziçi Üniversitesi gibi bir uluslararası markayı lekelemek yerine, ülkemizde bolca bulunan despotik üniversitelerden birine transfer olabilir ve hiçbir üniversiteye yakışmayacak ilkel yasakçılığınızın sınırsız keyfini buralarda sürebilirdiniz.

Bu güzelim üniversiteye karşı kastınız, hıncınız, düşmanlığınız nedendir? Lütfen herkes için çok geç olmadan yaptığınız bu hatadan dönün. Boğaziçi mezunu olmaktan gurur duyan bizlere yasakçılığın utancını daha fazla yaşatmayın. Bırakın Boğaziçi Üniversitesi, evrensel standartlarda gerçek bir üniversite olarak kalsın? Sakın bu despotizminize yasakçı yasalardan mazeret arama zahmetine de girmeyin. Çünkü yasakçı yasalar hep oradaydı ama Boğaziçi’nde yasakların başlaması ilk kez sizin despot ellerinizle oluyor. Bunu da unutmayın!

Zaman, 24.9.2008

Bülent Keneş

25.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Başlıklar

  Başbakan’a üç tavsiye

  NİZAMİYEDEN GERİ ÇEVRİLDİLER

  Müslümanlık kültürü

  Bir özgürlükler kalesi daha mı düştü?

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır