“Esbab içine dalan fikr-i insânî, şu zelzele-i zevâl-i dünyadan hayrette kalıp, me’yûsâne fîzar ediyor. Vücud-u hakikî isteyen vicdan, İbrahimvârî ‘Lâ uhıbbü’l-âfilîn’ enîniyle mahbûbat-ı mecâziyyeden ve mevcûdât-ı zâileden kat-ı alâka edip, Mevcûd-u Hakikî’ye ve Mahbub-u Sermedî’ye bağlanıyor.” (Sözler, 2004, s. 347)
İnsan fikri sebepler içine dalar ve sebeplere perestiş edebilir. Şu dünyanın sönmesi ve son bulmasının sarsıntısından hayrette kalıp, me’yusâne üzülen ve inleyen insan sesli sesli ağlamaktadır.
Hakikî vücud olan Allah’ı arayan ve isteyen insanın vicdanı, İbrahimvârî “Ben batıp gidenleri sevmem” inlemesiyle mecazi ve geçici dünyevî sevgililerden ve zâil ve geçici mevcudattan alâka ve ilgisini kesip, hakikî Mevcud olan ve Mahbub-u Sermedî olan Yüce Allah’a bağlanmak zorunda ve O’na sığınmak zaruretindedir. Başka sığınacak mahbub ve mevcud yoktur ve insanın vicdanına çare olamaz.
“Ey nâdan nefsim! Bil ki: Çendan dünya ve mevcûdât fânidir. Fakat her fâni şeyde, bâkiye îsâl eden iki yol bulabilirsin ve can ve canan olan Mahbub-u Lâyezal’in tecellî-i Cemâlinden iki lem’ayı, iki sırrı görebilirsin. An şart ki: Sûret-i fâniyeden ve kendinden geçebilirsen...” (Sözler, 2004, s. 347)
Ey cahil ve haddini bilmeyen nefsim! Sen kat kat cehalet içinde her zaman haddinden tecavüz etmeyi istersin. Çünkü mahiyetin nakıs, kusurlu ve gururludur. Menfaatine koşar, ücrette ileri olur, vazifeden kaçarsın ve en geridesin. İşte bu mahiyetin ile bil ki dünya ve mevcudat fani ve geçicidir. Bu fenaya bak ve onlara ebedî kalacak gibi güvenme ve nazlanma. Sen faniden bakiye geçen veçhe bak ve bakiye faniden kavuşma yoluna çalışmalısın. Senin can ve cananın olan hiçbir zaman yok olmayan Mahbub-u Hakikî olan ve sevgili olan Allah’ın, Cemal isminin görünmesi ve tecellisinden iki parıltıyı, iki sırrı ve tılsımı görebilirsin.
Şu şartla ki fani ve geçici sûretlerden ve kendinden geçebilirsen...
|