Geçtiğimiz hafta Genelkurmay Başkanımız Sayın İlker Başbuğ Diyarbakır’a gitti, bu kentimizde kendi seçtiği sivil toplum örgütleriyle görüştü, adeta bir parti lideri gibi davrandı, ‘Diyarbakırlıların tümünü çok seviyoruz’ gibi beni çok şaşırtan bir ifade kullandı; bu ifadenin beni çok şaşırtan tarafı bir bürokratın bu tür söylemlere girmesi ve ister istemez aklıma takılan konu şayet Sayın Başbuğ mesela Tekirdağ’a da giderse ‘Tekirdağlıların tümünü çok seviyoruz’ gibi bir ifade kullanıp kullanmayacağı.
Bugün üzerinde durmak istediğim esas konu ise Sayın Başbuğ’un başka bir ifadesi ve yine Diyarbakır’da bir STK ziyaretinde Genelkurmay Başkanı’nın ‘genel ve kısmi affın asla gerçekleşmeyeceği’ hakkındaki demeci.
Bendeniz de bir yurttaş olarak ceza kanunları çağdaşlaştığı ve orantılı, adil olduğu ölçüde her türlü affa kişisel olarak karşı bir kişiyim ama bu benim sadece kişisel bir düşüncem.
Anayasamızda af yetkisi, Cumhurbaşkanı’nın özel af yetkileri dışında, tümüyle TBMM’nin yetki alanı içinde ve kimsenin, buna askerler de dahil, önceden ipotek koyma hakkı olabilmesi mümkün değil.
Gazetelere yansıdığı kadarıyla Sayın Başbuğ, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada şahsi düşüncelerini bir yurttaş olarak ifade etmenin çok ötesine geçiyor, kısmi ya da genel affın gerçekleşmesinin mümkün olmadığını söylüyor ve olağan çağdaş demokrasilerde TBMM’nin tekelinde olması gereken bir konuya müdahale ediyor.
Genelkurmay Başkanlarının geçmişte de hukuk devletlerinde, olağan çağdaş demokrasilerde alışık olunamayacak ifadelerine çok şahit olduk ama bu durum anormallikleri benimsemek ve kabullenmek anlamına gelmemeli.
Sayın Köksal Toptan’ın, TBMM Başkanı olarak, TBMM’nin bir inhisar alanına bu doğrudan müdahale hakkında ne düşündüğünü çok merak ediyorum ve hala bir resmi açıklamayla bu ifadeyi TBMM ve tüm seçmenler adına kınamasını bekliyorum.
Aslında olağan demokrasilerde bu tür demeçlere tepki vermesi, yani Sayın Başbuğ’un TBMM’nin bir inhisar konusuna doğrudan müdahalesini kınaması gereken sadece Meclis Başkanı da olmamalı, TBMM’de grubu bulunan tüm partiler ortak bir açıklamayla, genel ve kısmi af meselesine radikal bir biçimde karşı dahi olsalar, kendilerini seçmenlerinin hakkını korumak mecburiyetinde hissetmelidirler.
Bu konu ve benim bu yorumumun askeri eleştirmekle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur; dile getirmeye gayret ettiğim konu sadece sistemin, demokrasimizin, hukuk devletimizin (!!!) normalleşmesi, TBMM’nin yani yurttaş tercihlerinin bu alanlarda üstünlüğünün ortaya konulmasıdır.
Bunu ilk planda yapması gerekenler de herhalde öğretim üyeleri, gazeteciler değil TBMM Başkanı ve TBMM’de temsil edilen tüm siyasal hareketlerin, konuya ilişkin tavırları ne olursa olsun, sözcüleridir.
Star, 10.9.2008
|