"Gerçekten" haber verir 11 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Demokratik reformcu muhalefet yoksa

Bir kez daha etkili bir demokratik-reformcu siyasi muhalefet yokluğunun getirdiği yoksunlukla karşı karşıyayız. Medya patronluğu ile iktidar arasındaki kavga bunun yeni göstergesi. Herkes birbirinin kirli çamaşırlarını döküyor orta yere ve ardında devlet üzerinden giden bir rant kavgası olduğu çıkıyor yani malumun ilâmı. Kirli çamaşırların ortaya dökülmesi kaçınılmaz, eski sistemin çivisi çıktı; artık kimse dünkü gibi “siyaseti yıpratmayalım, askeri yıpratmayalım, basını yıpratmayalım” diyemiyor, dese de etkili olamıyor; diş macunu tekrar tüpe giremiyor, erimiş kumaş dikiş tutmuyor, her gün bir yerden gidiyor, eskimiş dünkü düzen kendini koruyacak mekanizmalarını da işletemiyor. Ergenekon dosyası çıkar ilişkileri ile örülmüş siyasi çürümüşlüğü döktü ortalığa, üstelik daha her şey gideceği yere kadar gidebilmiş de değil. Şimdi ise siyasi iktidar ve medya ile ilgili dosyalar çıkıyor ortalığa. Ama onlar da gitmesi gereken yere kadar gitmeyecek, gidemeyecek. Kirli çamaşırların ortaya dökülmesi iyidir ve kaçınılmazdır ama kirlilik orta yerde durup duruyorsa yayılan koku belki alışık oldukları için sahiplerini rahatsız etmez, etmeyebilir ama temiz toplum bekleyenleri eder.

Maalesef 2005 yılında AK Parti iktidarı AB sürecinde değişimin frenine basarak en tehlikeli işi yaptı. O zamanda çok söylendi reform sürecinde durmak tehlikelidir diye. Kaygan zeminde durursanız düşersiniz diye yazdık. Ama aynı zamanda demokratik etkili bir muhalefet yokluğuna işaret ettik hep. Bu yoksa iktidarda kim olursa olsun reform sürecinin yarattığı, iktidarın kendi içinden de gelen reform karşıtı dirençleri kırmak neredeyse olanaksız olur. Siyasi iktidar açısından ise risk almaktansa iktidar nimetleri daha cazip hale gelir, çürüme başlar.

Şaşılacak bir şey, bir yandan Cumhurbaşkanı Gül’ün başarılı bir dış politika atağı oluyor, tüm dünya bunu konuşuyor ama Başbakan ise sanki muhalefet partisiymiş gibi medyaya saldırarak gündemi değiştiriyor, kendi kalesine gol atıyor. Türkiye dışta giderek düşmansızlaşıyorken içeride ise tersine kılıçlar çekiliyor. Güneydoğu da savaş sürüyor, Kürt sorununda barışçı çözümün lafı bile edilmiyor, ölümlerin olmadığı gün yok neredeyse, fakat önemsenmiyor, bir keçeleşme, duyarsızlaşma, alışma hali var. Kısaca durumda akla ziyan bir tuhaflık var.

Aslında bu tuhaflık anlaşılmaz değildir. Türkiye “araf”ta duruyor. Demokratik reformlar yönünde adımlar atılmış ise de hepsi yarım. Türkiye henüz yapısal bir dönüşüm geçirebilmiş değil. Stratejik mekanizmalarda değişim başarılabilmiş değil. Ekonomide yapısal değişim yönünde önemli adımlar atıldı ama hâlâ devlete dayanan rantiye ekonomi varlığını hissettiriyor . Rekabetçi bir ekonomide ve demokratik saydam bir toplumda ne tekelci medya patronluğuyla birleşmiş finansal bir güç olabilir, ne din duygularını ranta dönüştürmek, ne rantçı belediyecilik ne de dünyanın başka bir yerinde örneği var olmayan OYAK gibi askeri-finansal bir tekel. Bunların hepsi varsa, varlığını duyuruyorsa bunun gösterdiği şey bizde devlet tekelinin ideolojik kerteye kadar varan muazzam gücüdür.

Bu nedenle eski bürokratik, devletçi yapı çok yavaş, çok sancılı çözülüyor. Demokratik etkili bir muhalefetin olmayışı sancıyı daha da artırıyor ve hatta durumu vahim kılıyor. Şaşmamak elde değil; karşımızdaki tablo yani bürokratik merkezci devlet tekelinin ekonomik, siyasi ve ideolojik olarak gücü böylesine ortada iken, bu derin köklerin her gün yeni bir örneğine tanık olunuyorken hâlâ sol içinde bile liberalizmden, liberalleşmeden, liberal ekonomiden, AB’den korkanlar var. Sanki ha deyince Türkiye liberalleşebilirmiş, ha deyince liberal demokrasi olabilirmiş gibi. Oysa korkulması gereken geriye dönüştür, siyasi restorasyon rejiminin inşasıdır. Bu tehlike bütün güçleriyle birlikte ortada.

2005 yılına kadar az çok yolunda giden demokratik reformlar demokrasi güçlerinden çok statükocu güçleri uyandırdı, bu değişim süreci böyle giderse kendileri için nelere malolacağını çok iyi görmüş oldular. Sonraki gelişmelerde derslerine iyi çalıştıklarını da gördük. İş, AK Parti iktidarının başını giyotinde tutmayı becermeye kadar vardı. Bu tehlikeyi gören veya sezen AK Parti hızlanmak yerine 2005’te frene bastı, ama kaçınılmaz kaderinden kurtulamadığı gibi ona doğru kayışını daha da hızlandırdı.

Fakat bu kötüye gidişte asıl önemli olanı AK Parti iktidarına muhalefet olarak, devletçi, statükocu, restorasyoncu değil demokratik-reformcu bir siyasi muhalefetin ortaya çıkamayışı oldu. Son olaylarda bu boşluğu bir kez daha yaşıyoruz. Kirli çamaşırların ortaya dökülmesi iyi de kim temizleyecek?

Referans, 10.9.2008

Nabi Yağcı

11.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Başlıklar

  Demokratik reformcu muhalefet yoksa

  Miniminiler sivildirler

  Toptan Başbuğ’a ne diyor?

  Ergenekon savcısı susturulacak mı?

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır