Son senelerin 30 Ağustos kutlamalarına damgasını vuran sert komutan mesajlarının ortak bir paydası da komutanların konuşmalarında soyut bir küreselleşme karşıtlığına ek olarak daha somut olarak AB sürecine getirdikleri eleştiriler.
Bence bu ateşli konuşmaların en önemlisi dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu’nun 2006 senesinde Tuzla Deniz Harp Okulu Komutanlığı’nda gerçekleştirilen meç kuşanma töreninde yaptığı konuşmadır ve bu konuşmanın bir hukuki yaptırım sürecine nasıl konu olmadığına hep şaşmışımdır; ilgilenenlere hararetle internet sitelerinden bu konuşmayı baştan aşağıya okumalarını ve tehditlerin nerelere, mesela muhalifleri Anadolu denizinde boğmaya ya da ülkeyi terk etmeye zorlamaya kadar uzandığını görmelerini öneririm.
Aradan geçen zamanda başka yüksek rütbeli komutanların konuşmalarında da ortak bir fon olarak AB eleştirilerini görüyoruz ve bunun en son örneklerinden biri de yeni Kara Kuvvetleri Komutanı’mız Sayın Işık Koşaner’in konuşması.
Daha iki asır öncesinden, 1826’dan beri batılılaşma söyleminin bayraktarlığını yaptığını söyleyen bir kurumun üst düzey komutanlarının batılılaşma sürecinin en başarılı ve en somut kurumsal yapısı AB’ye getirdikleri sert eleştirileri anlamak ilk bakışta kolay değil ve bu eleştirilerin nedenlerini komutanlar AB sürecinin ulus-devlet yapılanmasına taşıdığı riskler olarak takdim ediyorlar ama AB sürecinde ortak rıza olmadan bölünen, parçalanan bir ülke örneği yok ve olması da kolay değil iken bu kaygıyı da anlamak imkansız.
Geriye kalan en büyük ihtimal somut AB sürecinin, Katılım Ortaklığı Belgelerinin, Ulusal Programların devletimizin evrensel hukuk ilkelerine taban tabana zıt bazı yapılanmalarını dönüştürmeye aday talepleri; bunların başında da muhtemelen bizde en az konuşulan konulardan biri olan Sayıştay, tüm kamu harcamalarının TBMM adına Sayıştay tarafından denetlenmesi meselesi geliyor.
Yürürlükteki Sayıştay Kanunu 1967 tarihlidir ve bu yasa çerçevesinde askeri harcamaların tümünün Sayıştay tarafından denetlenmesi kolay değildir; şimdi ise ortada yeni bir Sayıştay Kanunu tasarısı vardır ve bu tasarı tüm kamu harcamalarının uluslararası standartlara uygun bir biçimde denetlenmesini öngörmektedir.
Öte yandan, devlet yapılanmamız içerisinde Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı ve 1985 tarihinde bir kanunla kurulmuş ‘Savunma Sanayi Müsteşarlığı’ adlı bir birim mevcuttur ve bu Müsteşarlığa bağlı olarak da yine aynı kanunla ihdas edilmiş bir ‘Savunma Sanayi Destekleme Fonu’ vardır.
Özal döneminin fonlar furyasında kurulmuş bu fon diğer fonlar tek tek kaldırılırken ayakta kalmış ve özel gelirlerine istinaden senede bir milyar doları aşan askeri harcama yapmaktadır.
Fonun yaptığı bu askeri harcamalar da Başbakanlık, Maliye Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı’ndan atanan birer kişiden oluşan bir grup tarafından denetlenmekte ve Sayıştay denetiminin dışında kalmakta idi; yeni yapılan bir değişiklikle bu kanunun 11. maddesi yani fon harcamalarının Sayıştay denetimine tabi olmayacağı hükmü değiştirilmiş (başka bir kanunla birlikte) ve hemen arkasından da Sayıştay Genel Kurulu 27 Temmuz 2008 günü aldığı bir kararla bundan sonra örtülü ödenek haricinde tüm savunma harcamalarını denetleyeceğini açıklamıştır.
Sene 2008, fonun kuruluş tarihi 1985, fon ortalama senede bir milyar dolardan fazla kaynak kullanmış yani ortada demokrasinin en eski kuralına, 1215 Magna Carta’ya dahi aykırı, demokratik denetime kapalı harcanmış takribi 25 milyar dolar para vardır.
İşin çok daha can alıcı noktası ise 27 Temmuz Sayıştay genel kuruluna giden süreçte gerçekleşen tüm yasal değişikliklerin talepkarı, esas takipçisi AB Komisyonu olmasıdır; kimse bana 23 senedir el atılmayan bu ayıbın kendi iç dinamiklerimizle çözüldüğünü söylemesin zira o zaman ben de bu iç dinamiklerin 23 senedir nerede olduğunu onlara sorarım.
Komutanların AB hassasiyetlerini (!!!) kanımca biraz da bu mesele üzerinden okumak lazım.
İki türlü denetim vardır: uygunluk denetimi ve yerindelik denetimi ; muradım asla uygunluk aşamasında bir problem olduğunu söylemek değildir ama yerindelik konusunda ciddi sorunlar olabilir ve bu sorunlar bundan sonra çok daha saydam bir ortamda tartışılacaktır.
Star, 1.9.2008
|