Demokratik siyaset, işin kökenine inildiğinde, yolsuzlukları önlemek için bulunmuş en sağlam yöntemdir. Halkın devrede olmadığı yönetimlerde ahlâklı olmak için fazla bir gereklilik yoktur; tepedeki tek kişiye karşı sorumluluğunu yerine getirdikten sonra, kimsenin ayrıca halka karşı namuslu olmasını bekleyemezsiniz. Şeffaflık, hesaba çekilebilirlik, ancak demokratik sistem için söz konusudur.
Türkiye bu konunda da bir istisna. Türk siyaset tarihi aynı zamanda yolsuzlukların da tarihidir. Tek partili dönemde hesaba çekilebilirlik yoktu, olması beklenemezdi de; bu sebeple yolsuzluk yapan var idiyse mazurdu. Çok partili dönemde ise kılıfına uydurarak yapıldı her türlü yolsuzluk. O kadar uzağa gitmeye gerek yok; son on yıl içerisinde birbiri peşisıra gelen iktidarların çoğu ‘Yüce Divanlık’ davaların konusu oldular. Kamuoyunda ‘politikacı’ tiplemesi, bu yüzden, uzun yıllar ‘en olumsuz’ yorumlara ve kınamalara muhatap oldu.
Ak Parti’nin iktidara gelişine onlarca sebep sayılabilir; listeyi ne kadar uzatırsanız uzatınız, önceki dönemlerin alâmet-i fârikası olan yolsuzluklara karşı çare olmayı ilk sıraya yerleştirmek zorundasınız. Partinin hesaplarını her ay internette ilân etmekten, sorumluluk taşıyanların iş hayatından çekilmesine kadar bir dizi tedbirle bu alanda öncü bir görev üstlendi iktidar.
Ne kadar tedbir alırsanız alınız, insanda bir türlü doymak bilmez bu iştah oldukça, siyasetin içinden nüfuzunu kişisel çıkarı için kullananlar, elini kendisinin olmayan paralara/rantlara uzatanlar, kolayından zenginleşmeye çabalayanlar, hatta Beytülmâl’i soymaya cür’et edenler de çıkacaktır. Kimse melek değil ve siyasilerin de melek olması beklenemez.
Bu durumda esas hassasiyet, yanlışa sapanlar ve yolsuzluk yapmaktan çekinmeyelere ne yapılacağı noktasında düğümleniyor. Demokrasilerde çare, yolsuzluğa bulaşan siyasilere acımasız davranmaktır. Daha ilk yolsuzluk emaresinde yüzsüzün üzerine giderek tahribatın yanlışa sapanla sınırlı tutulması mümkün olabiliyor. Aksi halde, yolsuzluk karşısında sağır-dilsiz kalınırsa, bütün bir siyasi kadroyu şaibe altına düşürmenin kapısı aralanmış oluyor.
Her ‘yolsuzluk’ iddiası gerçeğin ta kendisi olmayabilir. “Söyletmen vurun” mantığıyla gündeme getirilen iddialar toplumda tersine etki de yaratabilir. Bu açıdan, daha söylenti çıkar çıkmaz konunun üzerine kararlılıkla gidilir, iddialar bütün boyutlarıyla sorgulanıp yanlışlığı ispat edilebilirse, esas zararı siyasetçiyi karalamaya kalkışan görecektir.
Yolsuzluk iddiaları iki taraflı kesen bıçak gibidir çünkü.
(...)
Yeni dönemde Ak Parti’yi bitirecek olan, hakkında yeni bir kapatma dâvâsı açılması değildir. Öyle bir girişimi bile mümkün kılacak şey, halkla irtibatını da sona erdirecek olan, yolsuzluk ithamı altında kalıp tıkanmasıdır.
İçinden çıkabilecek çürük yumurtalar hakkında nasıl bir davranış sergiliyor Ak Parti? Görmezden-işitmezden mi geliyor, her iddianın üzerine ciddi bir biçimde yürüyor mu? Yolsuzluk yapanı koruyor mu, yoksa güveni istismar ettiği için en ağır biçimde cezalandırıyor mu?
Ülkenin geleceğiyle ilgili öngörüde bulunmamı mı istiyorsunuz, bana Ak Parti’nin yolsuzluk konusuna nasıl yaklaştığını söyleyin yeter.
Sahi, nasıl yaklaşıyor yolsuzluk konusuna Ak Parti?
Yeni Şafak, 17.8.2008
|