"Gerçekten" haber verir 18 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Firarlar ve Ergenekon

Şu meşhur Ergenekon meselesi hiçbir işe yaramadıysa en azından hafızalarımızı tazelemeye yaradı diye düşünüyorum.

Temennimiz yargı sürecinin sonunda Ergenekon davasının hafıza tazelemekten de öteye bir işlere yaraması ve bizim kuşağın yani şimdi ellili yaşlarını yaşayan insanların hayatlarını bir biçimde olumsuz etkilemiş ve sözde kapanmış, kapatılmış dosyaların yargısal süreçte açıklığa kavuşması.

Dursun Karataş’ın vefatı, cenazenin İstanbul’a getirilişi ve toprağa verilişi sürecinde aklıma bir dizi eski konu takıldı, bu konuların günümüzün Ergenekon davasıyla dolaylı, dolaysız ilişkisi var mı gerçekten bilemiyorum ama aşağıdaki satırlarda sizlerin de bildiği, benim hatırlatacağım konular bugünün Ergenekon davası üzerinden hatırlandığında, bakıldığında gerçekten ilginç.

Bu konuları aklıma Dursun Karataş’ın cenazesi getirdiği için isterseniz örneklere merhum Karataş ile başlayalım.

Dursun Karataş 12 Eylül öncesi ve sonrasının çok önemli bir örgüt lideri ve daha sonra kurulan DHKP-C’nin de tartışmasız lideri; Dursun Karataş’ın liderliğini yaptığı örgütün gerçekleştirdiği ve netice aldığı suikast listesinde eski başbakanlar (mesela Nihat Erim), eski kuvvet komutanları ve başkaları var.

Örgütün son spektaküler cinayeti de Özdemir Sabancı cinayeti.

Ve böyle bir örgütün lideri 1989 senesinde önce tutuklu bulunduğu hapishaneden (yanılmıyor isem Bayrampaşa) sonra da ülkeden elini kolunu sallayarak çıkıyor ve nedense bir türlü bulunamıyor, yakalanamıyor.

Bizim kuşağın yine çok iyi hatırlayacağı başka bir hapishane firar hikáyesi de yine sol kesimin liderlerinden Mahir Çayan’ın askeri cezaevinden kaçışı, daha doğrusu elini, kolunu sallayarak çıkışı.

12 Mart 1971 sürecinde asker yükseldiği söylenen terör nedeniyle muhtıra veriyor, hükümet düşürüyor ama ele geçirdiği en önemli sol örgüt liderlerini bir askeri hapishanede muhafaza edemiyor; ne yalan söyleyeyim bana çok ilginç geliyor.

Türkiye’nin en önemli gazetecilerinden Abdi İpekçi’yi vuran Mehmet Ali Ağca da önce sıkıyönetim komutanlığının kontrolündeki hapishaneden, sonra da Türkiye’den yine elini kolunu sallayarak kaçıyor, kaçırılıyor, daha sonra Türkiye’den de çıkıyor ve Papa’yı vuruyor.

Malatya’da da resmi lig maçlarında da bir grup seyirci ‘Malatya’da doğdu, Papa’yı da vurdu, helal olsun sana Mehmet Ali Ağca’ diye tezahürat yapıyor.

Susurluk meselesinin flaş ismi Abdullah Çatlı da yattığı hapishaneleri beğenmeyip kaçan, pardon çıkanlardan.

12 Eylül karanlık sürecinin en korkunç cinayetinin, yedi TİP’li öğrencinin Ankara’da vahşice (yanılmıyor isem, telle boğuyorlar) öldürülmesinden sorumlu İdi Amin lakaplı Haluk Kırcı da hapishanelerimizi yol geçen hanı olarak kullananlardan.

(...)

Bu listeyi uzatmak ve hafıza tazelemeyi sürdürmek çok kolay.

Yukarıda örnek olarak sunduğum isimler, hapishane firarileri Dursun Karataş, Mahir Çayan, Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı son otuz senenin çok önemli isimleri ve en önemli ortak paydaları Türkiye Cumhuriyeti hapishane sistemini ciddiye almamış olmaları.

Bu çok önemli isimlerin ellerini kollarını sallayarak çıktıkları, pardon firar ettikleri hapishaneler Adalet Bakanlığı’nın, sıkıyönetim komutanlıklarının kontrolünde yerler.

Ben klasik bir gazeteci ya da Ergenekon savcısı olsam bu ve benzeri firar olaylarının gerçekleştiği hapishanelerin sorumlularından, dönemlerin Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif işlerinden sorumlu müdürlerinden, sıkıyönetim komutanları ya da askeri hapishane komutanlarından ve özellikle de bu kişilerin hesap hareketlerinden işe başlardım.

Star, 17.8.2008

Eser Karakaş

18.08.2008


 

Bir varmış bir yokmuş

Jandarma Komutanlığı içinde kısaca JİTEM denilen bir örgütün varlığı uzun zamandır biliniyordu.

Kısaca JİTEM, açığı Jandarma İstihbaratı Terörle Mücadele. Ancak yetkililer, böyle bir kurumun varlığını ısrarla yalanlıyordu. 28 Şubat’ın Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, “JİTEM’den söz eden vatan hainidir” diyordu.

JİTEM’in varlığını inkar eden Teoman Koman, “JİTEM diyeni ihbar edin” diye açıklama yapıyordu. Şimdi bir dönemin tüm gerçeği bütün çıplaklığıyla açığa çıkıyor.

Jandarmaya ait kimi silahların Hizbullah’ın örgüt evlerinde ortaya çıktığı, yetkililerin “Bu silahlar bizim” diyerek mahkemeye yazı yazıp geri istediği anlaşılıyor mesela.

Şimdi Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan emekli albay Arif Doğan, Ergenekon’u bilmediğini ama JİTEM’in dağlardaki uygulayıcısı olduğunu söylüyor.

Zaman gazetesinin dünkü haberine göre, Doğan sadece JİTEM’in dağlardaki uygulayıcısı olmakla kalmamış.

Eski bir JİTEM elemanının verdiği bilgiye göre, insan kaçakçılığından mazot kaçakçılığına kadar her işe bulaşmış.

Bu kişinin iddiasına göre, JİTEM kurucularından Cem Ersever’in arkadaşı ama öldürülmesinde de pay sahibi.

Anlayacağınız, karanlık ve kirli ilişkilerin göbeğinde olduğu iddia edilen bir isim. Bir ülkede hukuk şirazesinden çıkınca, kendini hukukun üstünde gören insanlar ortaya çıkıyor.

Vatan ve millet adına yola çıkıp karanlık işlere dalıyorlar. Kumar, mazot kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, cinayet, suikast ne varsa karışıyorlar.

Yakın zamana kadar kimse onlara dokunmaya cesaret edemediği için de son derece pervasızlar.

En kritik belgeleri, silahları cephanelik gibi evlerinde, işyerlerinde saklamakta bir beis görmüyorlar.

Çünkü düne kadar “dokunulmazlar”dı. Türkiye’nin gerçek dokunulmazı onlar. Bu gerçeğin üzerine gidilmediği için Türkiye hala kirli bir savaşın göbeğinde.

Terörle mücadele için yola çıkan insanların, hukuk dışı yollara saptıkça yozlaştıkları, bu kirli savaştan nemalanan insanlar haline gelip sonuçta terör örgütüyle işbirliğine varan ilişkilere girdikleri anlaşılıyor.

Uğur Mumcu bu gerçeği gördüğü için öldürüldü büyük olasılıkla.

Ergenekon soruşturması sağlıklı bir biçimde sürdürülüp sonuçlandırılırsa, sadece hukuk dışına çıkma yetkisini kendisinde görenler cezalandırılmış olmayacak.

Terörden nemalanıp güç alan, terör sayesinde iç siyaseti denetim altında tutmaya çalışanlar da tasfiye olacak.

Ergenekon onun için önemli bir dava. Yakalarında ay yıldızla dolaşıp bu ülkeye en büyük kötülüğü yapanların maskelerini düşüreceği için önemli.

İnsanları birbirine düşürüp güç kazananları tasfiye etme imkanı olduğu için önemli. Çetelerin devlet içindeki destekçilerini tasfiye edeceği için önemli.

Türkiye’de demokrasiyi terörün gölgesinden kurtaracağı için önemli.

Sabah, 17.8.2008

Ergun Babahan

18.08.2008


 

Hani JİTEM yoktu!

Bir “fikri takip” hatası daha!

Bakıyoruz, gözaltındaki emekli askerlerin hepsi JİTEM’ci olduklarını söylüyorlar.

JİTEM’in, Jandarmanın gizli istihbarat teşkilatı olduğu ve “kontr-gerillamsı” işler yaptığı hep iddia edildi. Son günlerinde tanıma fırsatı bulduğum Cem Ersever ayrıldığı JİTEM hakkında ötmeye başlayınca öldürüldü.

JİTEM’le ilgili iddialar ne zaman gündeme gelse hep yalanlandı. Hatta bundan yaklaşık 10 yıl önce Genelkurmay, “JİTEM diye bir örgütlenmemiz yok” diye resmi açıklama yaptı.

Şimdiyse, gözaltındaki emekli asker ve bazı sivil bağlantıları, bizzat JİTEM’ci olduklarını söylüyorlar. Ortaya çıkan manzara da şu: JİTEM varmış, tasfiye edilmiş. Tasfiyeden sonra emekli olanlar boşluğa düşmüş ve bir şekilde aralarındaki kontağı sürdürmüşler.

Hani yıllarca JİTEM aleyhinde sadece kendileri yayın yapan İlhan Selçuk’ları Perinçek’leri dışarıda tutun, Ergenekon’a neredeyse “Eski JİTEM’ciler Çetesi” diyeceğim.

Ya da ortada bir çete varsa, aslında varolmadığı ya da tasfiye dildiği söylenen JİTEM’in ta kendisi! Ergenekon Savcısının dikkatini çekerim!

Nasıl mı?

Malum Veli Küçük, Muzaffer Tekin de JİTEM’ciymiş. Eskiden hep JİTEM’i yalanlıyorlardı, şimdi ne diyecekler merak ediyorum.

Son 3 kişilik gözaltında evinde bomba bulunduğu iddia edilen emekli albay Arif Doğan da JİTEM’ci… Gözaltındaki ifadesinde JİTEM’ci olduğunu bizzat kendisi şöyle itiraf ediyor:

“JİTEM’in dağlarda uygulayıcısıydım. Ergenekon’la alakam yoktur”

Eeeee. Hani JİTEM yoktu? Hani Genelkurmay resmen “valla billa yok” diye yalanlamıştı? Şimdi Genelkurmay’dan yeni bir açıklama almak hakkımız değil mi? Var mı yok mu, bir kez daha açıklasınlar!

Bugün, 17.8.2008

Hakan Aygün

18.08.2008


 

Yolsuzluklar siyasetin yolunu tıkar

Demokratik siyaset, işin kökenine inildiğinde, yolsuzlukları önlemek için bulunmuş en sağlam yöntemdir. Halkın devrede olmadığı yönetimlerde ahlâklı olmak için fazla bir gereklilik yoktur; tepedeki tek kişiye karşı sorumluluğunu yerine getirdikten sonra, kimsenin ayrıca halka karşı namuslu olmasını bekleyemezsiniz. Şeffaflık, hesaba çekilebilirlik, ancak demokratik sistem için söz konusudur.

Türkiye bu konunda da bir istisna. Türk siyaset tarihi aynı zamanda yolsuzlukların da tarihidir. Tek partili dönemde hesaba çekilebilirlik yoktu, olması beklenemezdi de; bu sebeple yolsuzluk yapan var idiyse mazurdu. Çok partili dönemde ise kılıfına uydurarak yapıldı her türlü yolsuzluk. O kadar uzağa gitmeye gerek yok; son on yıl içerisinde birbiri peşisıra gelen iktidarların çoğu ‘Yüce Divanlık’ davaların konusu oldular. Kamuoyunda ‘politikacı’ tiplemesi, bu yüzden, uzun yıllar ‘en olumsuz’ yorumlara ve kınamalara muhatap oldu.

Ak Parti’nin iktidara gelişine onlarca sebep sayılabilir; listeyi ne kadar uzatırsanız uzatınız, önceki dönemlerin alâmet-i fârikası olan yolsuzluklara karşı çare olmayı ilk sıraya yerleştirmek zorundasınız. Partinin hesaplarını her ay internette ilân etmekten, sorumluluk taşıyanların iş hayatından çekilmesine kadar bir dizi tedbirle bu alanda öncü bir görev üstlendi iktidar.

Ne kadar tedbir alırsanız alınız, insanda bir türlü doymak bilmez bu iştah oldukça, siyasetin içinden nüfuzunu kişisel çıkarı için kullananlar, elini kendisinin olmayan paralara/rantlara uzatanlar, kolayından zenginleşmeye çabalayanlar, hatta Beytülmâl’i soymaya cür’et edenler de çıkacaktır. Kimse melek değil ve siyasilerin de melek olması beklenemez.

Bu durumda esas hassasiyet, yanlışa sapanlar ve yolsuzluk yapmaktan çekinmeyelere ne yapılacağı noktasında düğümleniyor. Demokrasilerde çare, yolsuzluğa bulaşan siyasilere acımasız davranmaktır. Daha ilk yolsuzluk emaresinde yüzsüzün üzerine giderek tahribatın yanlışa sapanla sınırlı tutulması mümkün olabiliyor. Aksi halde, yolsuzluk karşısında sağır-dilsiz kalınırsa, bütün bir siyasi kadroyu şaibe altına düşürmenin kapısı aralanmış oluyor.

Her ‘yolsuzluk’ iddiası gerçeğin ta kendisi olmayabilir. “Söyletmen vurun” mantığıyla gündeme getirilen iddialar toplumda tersine etki de yaratabilir. Bu açıdan, daha söylenti çıkar çıkmaz konunun üzerine kararlılıkla gidilir, iddialar bütün boyutlarıyla sorgulanıp yanlışlığı ispat edilebilirse, esas zararı siyasetçiyi karalamaya kalkışan görecektir.

Yolsuzluk iddiaları iki taraflı kesen bıçak gibidir çünkü.

(...)

Yeni dönemde Ak Parti’yi bitirecek olan, hakkında yeni bir kapatma dâvâsı açılması değildir. Öyle bir girişimi bile mümkün kılacak şey, halkla irtibatını da sona erdirecek olan, yolsuzluk ithamı altında kalıp tıkanmasıdır.

İçinden çıkabilecek çürük yumurtalar hakkında nasıl bir davranış sergiliyor Ak Parti? Görmezden-işitmezden mi geliyor, her iddianın üzerine ciddi bir biçimde yürüyor mu? Yolsuzluk yapanı koruyor mu, yoksa güveni istismar ettiği için en ağır biçimde cezalandırıyor mu?

Ülkenin geleceğiyle ilgili öngörüde bulunmamı mı istiyorsunuz, bana Ak Parti’nin yolsuzluk konusuna nasıl yaklaştığını söyleyin yeter.

Sahi, nasıl yaklaşıyor yolsuzluk konusuna Ak Parti?

Yeni Şafak, 17.8.2008

Fehmi Koru

18.08.2008


 

İslâm akıllara durgunluk veren bir hızla yayılıyor

İngiltere İçişleri Bakanı J. Smith, İngiltere’de her yıl 50.000 İngiliz’in İslam dinine girdiğini ve 11 Eylül 2001’den bu yana toplam 400.000 İngiliz’in Müslüman olduğunu açıkladı.

Bu gün İngiltere’de toplam 2 milyon, Avrupa’daysa 21 milyon Müslüman yaşıyor.

Tabi bunun en büyük nedeni Batı toplumlarındaki dinsel ve kültürel değerlerin çok ciddi bir biçimde aşınması... Dahası İslam, sağlam temellere dayalı toplumsal bir yaşam biçimiyle aile yapısı sunuyor.

Yakın bir gelecekte, Müslümanlar, Avrupa nüfusunun yüzde 20’sini oluşturacak ve bu kıtanın siyasi geleceğini belirleyecek.

Bu gidişle biz AB’ye katılacağımız yerde, AB bize katılacak..

Star, 17.8.2008

Aziz Üstel

18.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır