Faiz son derece ilginç bir olgudur. Şöyle ki, bir yandan tarih boyunca en çok lanetlenen bir kavram iken diğer yandan her devirde insan ve toplum hayatını en çok etkileyen bir unsur olmuştur.
Ama, faize ilişkin en önemli gerçek, kapitalist liberal ekonominin temel taşı olduğu veya yapıldığıdır. Parantez içinde söyleyelim ki meşhur iktisatçı Samuelson, komünist sistemde bile gizli bir faiz bulunduğunu öne sürer.
Faizin faziletine inananlar veya bu konuda kararsız kalanlar için dünyanın içinden geçtiği küresel finans krizi aksi yönde yadsınamaz ispatlar sunmaktadır. Dünyanın en başarılı yatırımcıları olan ve bence finans filozofu seviyesine erişmiş George Soros ve Warren Buffet global finans krizinin teşhisinde birleşiyor: Her ikisine göre de kriz ekonomideki son 25 yılın köpüklenmesinden (buble) doğmuştur. Köpüklenmeyi oluşturan ise, modern finansın bel kemiği konumundaki doğurgan ve spekülatif faizdir. Kıymetli evrak hukukundan yararlanan faizli enstrümanlar piyasalarda sınırsız defa dolanım imkanı bulur. Zaten krizin suçlusu reel ekonomi yani sanayi ve ticaret olamaz. Çünkü reel sektör dönemsel hareketler gösterir; belirli müddet yükselir, sonra yavaşlar. Talepteki gerileme belli bir süre devam edince, ihtiyaçlar birikir, gerileyen arz düşen taleple paralellik sağlar. Böylece insanlarda alışveriş arzusu tekrar canlanır vesaire.
Faaliyetlerini iş hayatının ihtiyaçlarıyla sınırlayan finans, normal fonksiyonunu icra eder. Basit bir örnek verelim. 100 bin dolarlık bir sipariş alan ihracat şirketi hiç öz kaynak kullanmasa dahi toplam maliyetini karşılayacak kadar, söz gelimi 90 bin dolar kredi kullanırsa bu borcu faizi ile birlikte yaptığı dış satımın bedeli ile geri ödeyebilir. Bu olayda kreditör banka şirketin öz sermeye noksanını telafi etmiş, karşılığında şirket kârının bir bölümünü faiz olarak kendi hesabına kaydetmiştir.
Ancak, maalesef finans alemi insani hırsın en zor kontrol edilebildiği faaliyetlerdir. Nitekim, banka ve finans sistemi bu doğal çalışma alanının bilhassa 1980’lerden bu yana dışına çıkarak bir görev ve fonksiyon tecavüzü içerisine girmiştir. Finansal kuruluşlar ile hissedarları ve finans yöneticileri, finansı reel sektörün yardımcısı olmaktan çıkarıp sadece kendisi için yaşayan, kendi kendini besleyen büyüten bir canavar mekanizma haline getirdiler. Örneğin; mal bedelini temsil eden, bir poliçenin üzerine konulan bir kelimelik ‘kabul (accepted)’ veya aval ibaresi bu kıymetli evrakın her banka tarafından satın alınmasını sağlar. Ancak iş burada bitmez, iskontocu banka bunu başka bir bankaya satar. O da başka bir bankaya satabilir ve bu sirkülasyon bireysel tasarruf sahibine kadar devam eder. Hatta bireysel yatırımcı da bunu başka yatırımcılara devrederek kâr etme imkanına sahiptir. Böyle bir işlemde her devreden poliçenin içerdiği faizin bir kısmına sahip olur. Başka bir ifadeyle, poliçeye yatırım yapan her kuruluş ve fert faize tamah etmiş olur. Sonuçta, faiz içeren işlem ve araçlar inanılmaz bir doğurganlık kazanır. Halk deyimiyle, bir koyundan bazen 5-6, 10 veya daha çok sayıda post çıkarılır.
Faiz aynı zamanda spekülasyonun kaynağıdır. Trilyonları bulan bono piyasaları, ekonomideki her faiz değişikliğinde dalgalanır; yüz milyar dolarlar birkaç saat içinde bazılarınca kazanılır, bazılarınca kaybedilir. Faiz, modern ekonomilerin adeta hücrelerine kadar işlemiştir. Faizle alakasız gibi görünen finansal işlemlerin hepsi dolaylı olarak faize bağlıdır. Mesela, vadeli kontratlarda spot fiyat ile vadeli fiyat arasındaki farkı tayin eden faizden başka bir şey değildir. Faizin sadece bir puan yükselmesi, bir devletin borç stokunu durup dururken, yukarılara çeker, bir puan inmesi ise alacaklıyı zarara uğratır.
Özetle, faiz suni işlemler oluşturarak ve doğası gereği her bulaştığı muameleyi spekülasyona çevirerek finans hayatını kimileri için saadet, kimileri içinse felaket kapısı haline getirir. Böyle bir sistemin kriz üretmesine neden şaşılır?
Zaman, 15 Ağustos 2008
|