"Gerçekten" haber verir 13 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Büyük savaş iç dünyalarda

İnsanın niyeti belirliyor hem vahşet uygularken hem de vahşete karşı mücadele ederken nasıl bir tutum takınacağını. Yıldıray Oğur’un dikkat çektiği yaklaşıma ben de dikkat çekme ihtiyacı duyuyorum bu yüzden öncelikle. İddianamede pek çok öldürme olayına karışmış bir gizli tanık şöyle diyormuş: “Ben en çok hedefimizdeki adamların yanında olan, öldürmek zorunda kaldığımız şoförlerine acıyordum.”

‘Öldürme lisansı’na sahip böyle biri için sokak ortasında yargısız infaz yapılmasında bir sakınca yok zaten. Onları ortadan kaldırmak için nasılsa birilerinden emir almış. Yahut da kendisinde karşısındakinin canını alacak denli büyük bir yetki, bir paye olduğuna hükmetmiş. Her durumda kime ve neye itaat ettiği belirliyor burada katletme katsayısını. Ama öldürmek için emir almadığı (ya da gerekliliğine inanmadığı) biri içinse üzülebiliyor. Bu üzüntüsü, o yönde bir niyeti yokken de şoförlerin canını almasına engel değil yine de.

Ingeborg Bachmann’ın ‘ölüm türleri’ başlığı altında yazmayı amaçladığı romanlar arasında yalnızca Malina’yı bitirmeye ömrü yetmişti. Bu vesileyle kendisiyle yapılan söyleşilerde son derece kişisel olarak değerlendirilen romanın derin katmanlarını keşfetmekte zorlanan okur için yaklaşımını netleştirme fırsatını bulmuştur:

İkinci Dünya Savaşı’nın açtığı yaraların, kıyımın ve yaşattığı dehşetin daha fazlasının soğuk savaş döneminde yani savaş sonrası dönemde yaşandığını söylerken, asıl savaşın cephelerde değil, iç dünyalarda olduğunu belirtir. Bu anlamdaki yıkım, katliam ve cinayetler tarihte değil gündelik hayatımızda yaşanmaktadır. Asıl büyük savaşlara yol açan işte bu gündelik cinayetlerdir, iki insan arasında yaşanan çatışmalardır, faşizmdir, sevgisizliktir, nefret ve öfkedir.

İnsanın içindeki öfkeyi uyandırmak ve onu intikam hissiyle çarpıştırmak iktidar odakları için en kolay çatıştırma biçimidir. Çünkü gündelik hayatta durmaksızın provası yapılan bir savaştır bu. Hiçbir sarih niyet kalmaz ortada. İdeolojiye, kimliğe veya herhangi bir kışkırtma gerekçesine feda edebilirsiniz tüm varlığınızı bir çırpıda.

Bence nefsimizde bir nefret ve intikam hissi uyandığı sürece dış düşmanla değil, dönüp kendi içimizdekiyle savaşmak olmalı bize düşen. Böyle yapmadığımız, yapamadığımız için bizi birbirimize karşı çatıştıranların tuzağına düşüyoruz her seferinde. Niyetimiz güzelleşmek ve hakkaniyetli davranmak da olsa, bunu nasıl hayata geçireceğimiz konusunda zaaflarımıza yenik düşüyorsak eğer: Kışkırtılmaya elverişli bir hale geliyoruz ve cehennem alevlerini büyütüyoruz farkında olmadan.

Niyetin önemi burada bir kez daha devreye giriyor. Ama bu kez karşımızdakinin niyeti olarak Kendimizde uyanan öfkeyi hadi gözönüne almadık ve birilerinin kışkırtmasına teslim olduk diyelim. Ya düşman olarak bize hedef gösterilenlerin niyeti? Bundan yeterince emin olabilir miyiz? Yoksa bizden istenildiği gibi salt niyet okumayla (aslında kendi vehimlerimizle ya da önyargılarımızla) yetiniyor muyuz cepheye dörtnala koşarken?

Dünkü Tarafta Neşe Düzel’e konuşan Ahmet Türk, her terör örgütünün içine sızmalar olabileceğinin ve provokasyonların mümkün olduğunun altını çiziyor. “Barışçı adımların atılacağı dönemlerde, bir bakıyorsunuz o süreci yok etmeye yönelik bir bomba patlıyor.”

Tabii ki şiddete başvuran örgütün kanlı eylemlerini görmezden gelmek değil buradaki niyetim. Fakat asıl, Türk’ün şu sözlerinin üzerine düşmemiz gerekir: “Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve derin devletin yani Ergenekoncuların eylemlerinin Türk halkı tarafından bilinmesi iki halkı yaklaştırır, barıştırır, birbirini anlamalarını sağlar.”

Kritik dönemlerde belki devreye başka derin devletler, belki yabancı ‘Ergenekoncular’ giriyor. Bizi birbirimize düşman edip içeride zayıflatmak isteyenlerin niyetini bu toz duman içinde net olarak okumak mümkün değil zaten.

Dün şehit olan dokuz asker. Ondan önceki günlerde can veren diğerleri. Güngören’de delik deşik olan siviller. Yasin Aktay'ın isabetle belirttiği gibi, insanları birbirinden ayırmak ve nefret ettirmek üzere cenazeler müthiş bir mesaj teknolojisine uygun olarak üretiliyor. Defalarca. Yeniden.

Biz ise bir kez daha düşman bellediklerimizin niyetini bize okumaya kalkanlara inat: Kendi içimizi ölçmekle yükümlüyüz bugünlerde. Adaletsizliğe karşı mücadeleyi önce kendi nefsimize karşı yürütebiliyor muyuz? Belki asıl direniş bu.

Direniş ile vahşet arasındaki ayrımda başlayıp bitiyor galiba bütün insanlığımız.

Taraf, 12 Ağustos 2008

Leyla İpekçi

13.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Başlıklar

  Rektör atamaları ve Cumhurbaşkanı

  Bir delinin başımıza açtığı belâya bakın!

  Büyük savaş iç dünyalarda

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır