Sorumsuz, hırslı, aceleci, devlet adamlığından nasiplenmeyen, milliyetçiliği ve dini sembolleri kontrolsüz kullanan, yaygaracı bir liderin hem ülkesini, hem müttefiklerini hem de düşmanlarını nasıl bir kargaşanın içine sürüklediğini görüyor musunuz? Dünyanın en hassas bölgesini bir anda büyük bir savaşın eşiğine getirdi.
Doğu ile Batı’nın çatışma alanı üzerinde, ABD ile Rusya’nın güç gösterisine sahne olan bir bölgede, küçücük kıvılcımların söndürülemez yangınlara yol açabildiği Kafkasya’da olduğunu unuttu. Ya da bunu çok iyi biliyor ki böyle bir “provokasyon”u tertipledi.
Türkiye’nin desteğini, NATO’nun desteğini, ABD ve İsrail’in desteğini yanlış yorumlayan, düşmanı Rusya’yı hafife alan, oturduğu yerden savaş ilan eden, gücüne bakmadan fetihlere girişen Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili, bugün yaşananların en önemli sorumlusu.
‘Kadife Devrim’lerle iş başına gelmek yeterli değilmiş. Kafkaslar’da hiçbir sorunun bu yöntemlerle çözülemeyeceğini öğrenmemiş. Hukuki sorunları askeri yöntemlerle çözmenin her zaman mümkün olmadığını ona kimse söylememiş.
Gürcistan’ı çok zor bir duruma soktu. Sorunlu bölgelerdeki düşmanlığı azdırdı. ABD ile Rusya’yı karşı karşıya getirdi. Türkiye’yi çok can sıkıcı bir ortamda bıraktı. Sadece Rusya için değil, Gürcistan’a destek verenler için de, Saakaşvili’nin bir an önce o pozisyondan çekilmesi belki de en öncelikli konu olmalı.
Kafkaslar’da hiçbir sorun tek başına çözülemez. Osetya, Abhazya, İnguşistan, Çeçenistan, Dağıstan, Hazar’ın altında yatan zenginlikler, Karadeniz tartışması, Rusya ile NATO’nun bölge üzerindeki satranç oyunun parçalarıdır. Karabağ meselesi de öyle. Hatta İran-ABD ilişkilerinin bir boyutu da Kafkasya’dır, Hazar’dır, Rusya-İran stratejik ortaklığıdır.
Sen Osetya’ya saldırırsan Abhazlar sana saldır. Güney Osetya Gürcistan sınırlarının içinde olabilir. Siyasi ve hukuki anlaşmazlık olabilir. Ama oraya saldırıp bin beş yüz kişiyi öldürürsen yanı başındaki büyük ağabey de Tiflis’e saldırır. Osetya’ya giriyorsan bunları hesaplaman gerekir. Bu hesabı yapmazsan, Rusya’nın Kuzey Kafkaslardan Güney Kafkaslara inmesinin yollarını açmış olursun. Nitekim öyle olmadı mı?
Rusya ile ABD arasında yıllardır zımni bir kabullenme vardı. Güney Kafkaslar Batı etkisinde kaldı. Kuzey Kafkaslara kimse karışmıyordu. Bu yüzden Batı Çeçenistan’dan desteğini çekmişti. Şimdi bu zımni anlaşma bozuldu. Herkes her yere karışacak. Bu olunca da sadece Abhazya ve Güney Osetya değil, Çeçenistan, İnguşistan, Dağıstan karışacak. Belki de son dönemlerde Türkiye ile Ermenistan arasındaki yumuşama dönemi kapanacak. Karabağ’da rüzgar yeniden sertleşecek. Abhazya’dan Hazar kıyısına uzanan, aynı zamanda Batı-Rusya sınırı olan kuşak keskin çatışmalara ev sahipliği yapacak. Bu yüzden krizin bir an önce dondurulması gerekiyor. Saakaşvili’nin de kulağının çekilmesi gerekiyor. Böyle bir krizi tek başına çıkaramayacağı gibi yönetecek gücünün ve becerisinin de olmadığının hatırlatılması gerekiyor.
Gürcistan ABD’nin, NATO’nun, AB’nin dolayısıyla Türkiye’nin ve İsrail’in tam desteğine sahip. Bu güçler için Rusya ve İran’ın dengelenmesinde, enerji projelerinin kontrol altında tutulmasında ileri karakol durumunda. Bu yüzden ekonomik yardımların yanında azami askeri destek sağlanıyor bu ülkeye. Kadife Devrim de bu yüzden yapılmıştı. Ukrayna ve Gürcistan Batı bloku için, Rusya’yı çevrelemede en önemli mevziler haline geldi.
Buna karşı Moskova Ermenistan üzerinden, Abhazlar ve Osetler üzerinden karşı direnci oluşturuyordu. Bölgede tehlikeli bir stranç oyunu izliyorduk. Er ya da geç stres bir çatışmaya dönecekti. Zamanlama önemliydi. İran ve Ortadoğu’daki gelişmeler bu zamanı erteliyordu.
Peki ABD ve NATO mu Gürcistan’ı provoke etti yoksa Rusya mı kendine zemin yarattı? Şu an görünen Batı’nın ilk hamleyi yaptığı şeklinde. Ya da Gürcü liderin aceleciliği şu anki durumu hazırladı.
Krizin ilk haftasında kazançlı görünen Rusya oldu. Devamını kestirmek zor. Yarın Çeçenistan’da, Dağıstan’da ya da başka bölgelerde dikkat çekici bir karmaşa çıkarsa Rusya sıkıntıya düşecektir. Rusya, hem Karadeniz hem de Hazar kıyısında ciddi bir Batı reaksiyonu ile karşılaşabilir.
Kazanan bir ülke daha var. Şaşıracaksınız belki ama o da İran. Tam da İran’a yönelik baskıların zirveye tırmandığı günlerde Kafkaslar karıştı. Dikkatler İran üzerinden uzaklaştı. Tahran kısmen nefes aldı. Daha önce yine böyle bir durum yaşanmıştı. O zaman da Lübnan patlamıştı. Krizde değil, sonucunda İran’ın kazançlı çıktığını söylemeye çalışıyorum.
Türkiye, belki de en seçeneksiz ülke olarak kaldı. Rusya ile hiç olmadığı kadar güzel ilişkileri var. Öte yandan Kafkaslarda Rusya ile arasına bir tampon bölge oluşturmaya çalışıyor. Bu da son derece anlaşılabilir bir durum. Moskova’dan gelen tepkiler, Türkiye’nin desteklediği ifadeleri gerçek olsa da anlaşılabilir bir durum. Çünkü Ermeniler, Karabağ’ı Rusya’nın desteğiyle ele geçirmişti. Türkiye, aynı zamanda bölgedeki azınlıklarla akrabalık ilişkisi olan bir ülke. Dolayısıyla hareket alanı hem çok dar hem de alabildiğine geniş.
Yapılacak tek şey var: Krizin yayılmasını önlemek, mümkünse dondurmak. Türkiye’nin alacağı en önemli pozisyon bu. Ne Rusya ile ilişkilerini riske atmayı, ne akrabalarını yalnız bırakmayı ne de Batı ile bölgesel ittifakını bozmayı göze alabilir.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Kafkas İttifakı ya da Kafkas İstikrar Paketi projesi üzerinde durulmalı. Ancak bu yapılırken bölgesel güçlerle birlikte yapılmalı. Karadeniz’deki ABD iştahını doyuracak şekilde değil. Bölgedeki büyük güçler çatışması devam ettikçe bu proje başarsız olacaktır.
Şu an için en tehlikeli şey, krizin tüm Kafkaslara yayılmasıdır. Bu noktaya geldiğinde savaş bölgesel olmaktan çıkacaktır. Büyük güçlerin küçük uluslar üzerinden yürüttüğü hesaplaşmanın bir başka örneğini izliyoruz maalesef.
Yeni Şafak, 12 Ağustos 2008
|