Dipsiz Kuyu’da, “paralel güncel tarih” okuma çabasıyla şu manzara çizildi çok yazıda:
1. ABD “Irak işgali”ne koyulurken TBMM’de “tezkere kabul edilmemesi”ni ihanet saydı. (İsrail de öyle!) Bunda ABD yönetiminde “mutabakat” vardı.
2. AKP merkezinin ve Genelkurmay’ın “tezkere” isteğine karşın, toplumda da, soldan sağa, en az yüzde 80, “tezkereye karşı mutabakat” mevcuttu.
Toplum, işgal karşısında, çeşitli duyarlılık ve duygularla birleşmişti.
3. İşgal ardından ABD yönetiminde, o sırada çok etkin şahinler (ve İsrailli şahinler) “Türkiye’den rövanş” öfkesiyle doldu. Özellikle, “Washington ve Büyük Ortadoğu Projesi gölgesi” nde görünse de, ne yapacağı kestirilemeyen, Suriye, İran, Hamas ile kafasına göre temas kuran “güvenilmez İslamcı AKP” den
4. (Bence) bu öfke, kendi iç dinamikleri de olan iki “odak”la buluştu. Biri, Türkiye’de toplumu birbirine kinle dolduracak (ve zaten AKP’den de nefret eden) eylem, suikast merkezleri. Diğeri, Irak’ta zaten ABD ile onun uzantısı Kürt yönetimi (ve İsrail) tarlasında hormonlanan PKK. PKK’nın Irak’tan mayın ve kayıp ABD silahları yüklenmesini hatırlayın!
5. O sırada, TSK’da en azından belli görüşlerin de, ABD (ve İsrail) şahinleriyle çeşitli zaviyeler ve seviyelerde buluştuğu, aynı konferanslarda, düşünce merkezlerinde çalıştığı ve çakıştığı görüldü. ABD’de mantar gibi çoğalan “Türkiye’de felaket senaryoları”nı, neomuhafazakâr görüşlerin burada yankı buluş biçimlerini, Harp Akademileri’nde konferanslara davetli ABD’li şahinleri hatırlayın.
6. (Zannımca!) o dönemde, adı her ne ise, “Ergenekon” tipi yapı(lar)ın Silahlı Kuvvetler ya da Özel Kuvvetler bağları daha sağlamdı! ABD’li (ve İsrailli) şahinler ile Türkiye’de sözde “ABD karşıtı” şahinleri birleştiren “dış askeri müdahale ile iç askeri müdahale” tasavvuru, belki de projesi mevcuttu!
SONRA “BİR ŞEYLER” OLDU!
7. İlk cumhurbaşkanlığı süreci o projenin hem zirvesi hem de zırvası oldu! Bush’un ikinci döneme yaralı girmesiyle, ABD yönetiminde ayrışma ve tasfiyeler, iki kanattan “gerçekçi” olanın, “Türkiye’de askeri müdahaleci, darbeci maceralar”a mesafe koyma sürecini şiddetlendirdi.
8. Genelkurmay’ın da mesafe ayarını yapmaya başladığı süreçti.
9. Erdoğan ile Büyükanıt arasında “Dolmabahçe mutabakatı” bu sürecin ilk adımıydı ve ülkenin de ABD ile ilişkilerin de normalleştirilmesini öngörüyordu. O zaman ısrarla yazdım: “Mutabakat”ın en önemli unsuru, Gül’ün tekrar aday olmamasıydı!
10. Israrlı adaylıkla “mutabakat” yara aldı. Ama su alıp batmadı. Elde “Cumhuriyet mitingleri” vardı ama, bir de “inadına yüzde 47” mevcuttu.
11. Arka arkaya Washington ziyaretleri, “ABD gölgesi”nde, zaten yeterince hırpalanan Türkiye’yi normalleştirme arzuları ile doluydu. “Washington mutabakatı” namıyla çok andık!
12. Ancak, hem bazı dış odaklarla, hem içeride kimi resmi odakla paralellikte bulunmuş “Ergenekon” tipi yapı(lar) artık “özerk” heves ve hareketlerini (ve ideolojileri ile kitle desteği umudunu) kazanmıştı. Bu tip örgütlerin klasik “kontrolden çıkma” hali!
13. ABD’de (Cheney hariç) şahinlere karşı nispeten zemin kazanan, özünde çok ayrı olmayan ama daha temkinli davranan yönetim kanadı, Türkiye’nin hırpalanarak değil, sakinleştirilip “Irak, Afganistan (Pakistan), İran ve Lübnan (hatta Suriye)” gibi “bölgesel meseleler”e hazır olmasını tercih ediyordu.
14. Sanki ABD’liler kullanmamış gibi, sanki sorun yeniymiş gibi, “PKK’ya karşı istihbarat” ile “sınırlı sınır ötesi harekât” yeni dönemin jestleri oldu.
15. Çok ayrıntı atlıyorum ama, işin özü şuydu: AKP’nin yaralarla terbiyesi, evcilleştirilmesi, merkezleştirilmesi, hatta herkesleştirilmesi! Maceradan uzak, ABD gölgesinde rasyonel bir politikacı olması.
Silahlı Kuvvetler’in de, nasıl ABD gölgesinde Gladio’lar olmuşsa, bu kez bunların en maceracılarından arındırılması.
16. Böyle bir sürecin arazı marazı da çok olur: Pek istemediği halde Erdoğan’ın “Türban” hamlesi mesela. O hamle, AKP’yi “sistemin mahkumu ve daha fazla rehinesi” haline getirdi, aslında yenilgisiyle sonuçlandı. Bir puan alırken iki de kaybetti. AKP’den; darbeyle de yargıyla da, hele seçimle hiç kurtulamayanlar da tek puanla esasta mağlup ve yaralı kaldı.
17. Şimdi, bombalara rağmen, üç kuvveti, yürütme, yasama ve yargısı da; Silahlı Kuvvet’i de yaralarla normalleştirilmeye çalışılan bir devlet var. Ne ekonomik krizde çökmesi, ne bölgesel krizlere çok güçsüz yakalanması istenen bir devlet. Ama gölgede ve gölgeli!
18. Bu süreci böyle okuyarak, tabii ki basitleştirsek de böyle yorumlayarak, Anayasa Mahkemesi “türban”a “9’a 2” tavır aldığında, ısrarla “kapatmada 6’ya 5” bekleyin deyip durdum: “Türbanı devre dışı bırakarak AKP’yi kapatmayacak bir mutabakat işareti.”
19. Anayasa Mahkemesi’nin “tek (kendi içinde tutarlı) oylu” Başkanı Kılıç, “Sorunlar yargıya gelmeden demokrasi içinde çözülmeli” diyor. Hiç “cinayet, arazi, boşanma davaları” için “yargıya gelmeden demokrasi içinde çözülmeli” diyebilir mi? Ama kapatma üstüne denir. Çünkü bu dâvâlar baştan sona, (9’a 2, 7’ye 4, 6’ya 5, hem mahkum et hem kapatma) “bağımsız yargı” değil, hakikaten “etkilere açık demokrasi” sorunudur.
“Demokratiklik” değil ille; ama “politik” sorundur. Hukuk değil, politikadır. Halk da dahil, bir sürü güçten etkilenir. (Zaten özünde hukuk da odur!)
Sadece iç politika değil, dış politikadır hem de! Mutabakat su gibidir; bir yol bulur. Ara rejim yerine, ara çözümlerle, ayakta tutulan “yara rejim”le.
O yüzden, Ergenekon’nun da “gittiği her yere kadar gitmesini” pek beklemeyin!
Sabah, 1 Ağustos 2008
|