Başlığın yarım kaldığının farkındasınızdır muhakkak. Yer geniş olsa, tamamı şöyle bir şey olacaktı: “Konuyu ikisi de bilmiyor muydu zaten? O halde Çankaya’da ‘dertleşmekle’ yetindiler herhalde...”
“Çankaya” adı geçtiğine göre kimlerden söz ettiğim anlaşılmıştır. Cumhurbaşkanı Gül ve eski Genelkurmay Başkanı Özkök’ün Çankaya’da “son durum”u gözden geçirdikleri buluşmadan söz ediyorum.
İkisinin bildiği konu da açık: Bugün Ergenekon davası çerçevesinde tutuklu bulunan eski Jandarma Genel Komutanı Eruygur’un çok çabalamasına rağmen silah arkadaşlarına bir türlü kabul ettiremediği ama üzerinde çalışmayı da inatla sürdürdüğü “darbe teşebbüsleri”nden söz ediyoruz tabi ki.
Eski Genelkurmay Başkanı Özkök’ün söz konusu “teşebbüsler”den haberdar olduğunu Milliyet’ten Fikret Bila’nın himmetiyle artık neredeyse kesin biçimde öğrenmiş bulunuyoruz. Evet artık (“neredeyse”yi de fazla bulduğum için atıyorum) kesin olarak biliyoruz ki, Özkök, komutanlarından birisinin askeri darbeye son derece meraklı olduğunu, birlikte görev yaptıkları günden beri açık seçik olarak bilmektedir.
Özkök’ün “Darbe girişimi var da diyemem, yok da demem. Ne teyit, ne tekzip ederim. Benim söyleyebileceğim budur” açıklamasıyla (bu çerçevedeki diğer açıklamaları da siz ekleyin) komutası altında bulunan Jandarma Komutanı’nın kötü niyetler taşıdığını ilan ettiğini söyleyenler haksız değil.
Ayrıca iki gündür medyada dolaşan yeni bilgileri de buna ekleyebilirsiniz: Aktüel Dergisi’nin haberini yani: Dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök, dönemin Jandarma Komutanı Eruygur’un “darbe toplantılarını” kaydettirdikten sonra makamına çağırdığı “paşa”yı perişan etti. Özkök’ün odasından “yüzü allak bullak” vaziyette çıkan Eruygur’un “Karargâhım bana ihanet etti” dediği de (“mırıldandığı” olsa gerek) hikaye-haberin önemli ayrıntılarından birisi.
Sonuç: Eski Genelkurmay Başkanı Özkök, görevinin başındayken (yani Genelkurmay Başkanı(yken) Jandarma’nın öncülüğünde bir darbe hazırlığının olduğunu (“görüntüleriyle”) bilmektedir.
Gelelim Gül’ün bildiklerine:
Bu konu hakkındaki bilgimiz, bugünlerde kendisine sıkça atıf yapılan, Hasan Cemal’in Nisan 2007’de Abdullah Gül ile yapıp yayımladığı (Milliyet) bir röportajda bulunuyor. Röportajın konumuzla ilgili bölümünü aktarıyorum.
“Tabii sohbetimiz bu konuya gelince (konu: “Demokrasiden dönüş olmaz”. K.B.), Abdullah Gül’e ister istemez NOKTA dergisinin ‘Günlükler’ini soruyorum. Bir bölümü yazılmamak kaydıyla ilginç noktalara değiniyor.
Şu sözleri dikkate değer:
‘İddia edilen, ortaya atılan niyetleri, gayretleri biliyoruz. Bunları basında çıkmadan önce biliyorduk. Türkiye’ye, bu ülkenin geleceğine yakışmayan niyetler... Bunlarla ilgili bilgiler, devlette bilinmesi gereken yerlere bildirilmiştir. Bilmesi gerekenlerin bilgisi vardır. Zaten savcılar da gereğini yaparlar.”
Evet, röportajın bugün bizi ilgilendiren bölümü bundan ibaret.
İbaret olan şu: Abdullah Gül, sonradan Nokta dergisinde yayımlanan günlüklerle ortaya çıkan darbe teşebbüslerinden haberdardır. Haberdar olmasının yanı sıra bu teşebbüslere ilişkin bilgiler “devlette bilinmesi gereken yerlere bildirilmiştir.”
Sonuç: Eruygur’un önayak olduğu darbe teşebbüsleri dönemin Başbakan yardımcısı Gül ve “devlette bilinmesi gereken yerler” tarafından da bilinmektedir.
Bu kadar hatırlatmadan sonra artık sorabiliriz herhalde:
Gül ve Özkök, Çankaya’da darbe teşebbüsleri konusu etrafında “dertleşirken”, yani bildiklerini birbirlerine hatırlatıp hafıza tazelerken zihinlerinden şu soru geçti mi acaba:
Bir dönem, ülkenin Genelkurmay Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve “devlette bilmesi gereken yerler” bu gelişmeler hakkında açık seçik bilgilere sahipken adı geçenlerin duruma yasal çerçeve içinde müdahale etmemiş olmaları bir problem teşkil etmiyor mu?
Bu nasıl demokrasi böyle?
Anlatılanlar doğruysa Jandarma’ya suçüstü yapılmış ama bu yasa dışı-anayasa dışı işin yaptırımı komutanın emekliliğinin gelmesini beklemekten ibaret.,..
Bu nasıl demokrasi bu böyle....
Demek ki, Özkök’ün “Suç ve Ceza” hatırlatmasını “Nihayet!” diyerek göklere çıkartırken, “Bu değerli komutanın bu topluma bir otokritik borcu da yok mu?” diye sormayı da unutmamalıyız.
Dönemin Başbakan yardımcısı Gül ve “devlette bilmesi gereken yerler”in sergilediği “bilmekle yetinmek” duruşuna değinmeyeceğim bile... Çünkü pek çok yurttaşı haklı olarak isyan ettirecek bu tavır –yani “bilmekle yetinmek”- yeni değildir. Deyim yerindeyse, “ezelden beri” bu böyledir. “Ezelden beri” böyle olanın günahını yeni yönetimin omuzlarına yüklemek ise büyük haksızlık olur doğrusu.
Yeni Şafak, 12.7.2008
|