|
|
|
‘Büyük’ Ergenekon! |
Hepimizin siyasi hafızası pek zayıf. Daha birkaç yıl önce olanları bile unutuyoruz. Belki de unutmak istiyoruz. Yaşadığımız bazı şeyleri şöyle bir hatırlatayım...
Yıl 2002. Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olmasına günler kala, son iki ataması için ‘inha’ sürecini başlatıyor, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Jandarma Genel Komutanlığı’ndan emekli olmaya hazırlanan Orgeneral Aytaç Yalman’ın, Jandarma Genel Komutanlığı’na ise Orgeneral Şener Eruygur’un getirilmesi için gereken yazıyı yazıyor. Bu ordu içi operasyonla, emekli olan komutan Kıvrıkoğlu, meslektaşı orgeneraller arasında son kez takdir yetkisini kullanıyor, Kara Kuvvetleri Komutanı olmaya hazırlanan 1. Ordu Komutanı ve Kıvrıkoğlu’nun eski 2. Başkanı Orgeneral Edip Başer emekli oluyor.
Kıvrıkoğlu’nun giderayak yaptığı bu operasyonun gerçekte Genelkurmay Başkanlığı’na gelen Orgeneral Hilmi Özkök’ü sıkıştırmak, onu zor durumda bırakmak için olduğunu Türkiye’nin anlamasına daha zaman var. Bu iki komutanın komuta kademesindeki varlığı, aynı yılın sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına iktidar olması ve ardından da Avrupa Birliği reformları için büyük bir hızla harekete geçmesi üzerine Türkiye için çok kritik bazı sonuçlara yol açacaktı.
Aradaki pek çok detayı atlıyorum, kolayca hatırlanacak sebeplerle AKP hükümeti ile asker arasında gerilim hiç eksik olmuyordu. Ama en büyük gerilimlerden biri, 2003 sonunda meslek liselilerin üniversiteye girişine zorluk çıkartan ve bu arada imam hatip mezunlarının da ilahiyat dışında fakültelere girmesini neredeyse imkânsızlaştıran katsayı uygulamasının kaldırılması girişimi sırasında yaşandı.
Ağır baskı altındaki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök bile o dönemde bir hayli sertleşti, sonunda gerginlik hükümetin geri adım atması ve yasayı komisyonda ölüme terk etmesiyle atlatıldı.
İkinci büyük gerginlik Kıbrıs konusunda, zamanın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla anılan barış planını 2004 Ocak ayında hükümetin kabul etmesiyle yaşandı. O kadar ki, başta bu iki komutan olmak üzere komuta kademesi, Genelkurmay Başkanı’na rağmen harekete geçti, iş dünyası ve medya patronlarıyla görüşüp hükümete karşı destek istemeye başladılar.
Daha sonra ortaya çıkacak olan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek’in günlükleri, ‘Sarıkız’ kod adıyla bir darbe planının hazırlandığını, Genelkurmay Başkanı’na rağmen bu planın uygulanması için düğmeye basıp basmamanın konuşulduğunu ortaya koyacaktı.
Hoş, bu günlüklerin doğrulamasına da gerek yok.
O dönem hükümetin bu plandan kod adı dahil her bakımdan haberdar olduğuna dair bilgi sahibi birkaç gazeteciden biriyim. Ama hükümetin önde gelenleri o zamandan beri, “Bu eylemli darbe girişimine karşı adli mekanizmayı neden çalıştırmadınız?” sorusunu cevapsız bırakıyorlar.
Sarıkız başarısızlığa uğrayınca, bir kuvvet komutanlığı karargâhında bu kez farklı bir plan hazırlandı. ‘Ayışığı’ kod adını taşıyan bu plan, Sarıkız’dan farklı olarak ordunun 12 Eylül’deki gibi kendiliğinden darbe yapmasını değil, ordunun 27 Mayıs’taki gibi yönetime el koyması için sivil toplum tarafından baskı altına alınmasını, bu arada Türkiye’de bir askerî darbeyi meşru kılacak ortamın yaratılmasını öngörüyordu.
Burada basit bir cümle içine sıkıştırdığım plan esasen dehşet vericiydi. O kadar ki, Danıştay saldırısı gibi bir katliam girişiminin, Hrant Dink suikastıgibi Türkiye’yi derinden sarsan bir cinayetin ve son olarak polisin ortaya çıkarttığı Orhan Pamuk başta olmak üzere bu satırların yazarı dahil bazı gazeteci ve yazarların öldürülmesi planlarının ‘Ayışığı’ girişimiyle bağlantılı olup olmadığını her gün sorguluyoruz.
Dün anamuhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanının talihsiz konuşması bir yana,
Danıştay saldırısı ile ‘Ayışığı’ planını uygulamak üzere kurulan Ergenekon çetesinin önde gelenleri arasında doğrudan ilişki olduğuna dair çok sayıda emare var. Ergenekon’la Hrant Dink suikastı arasındaki bağlar da zayıflamıyor, güçleniyor.
O bakımdan, dün yapılan ve herhalde artık ‘son dalga’ diye nitelenebilecek olan Ergenekon gözaltılarında ‘Ayışığı’ planlayıcılarına uzanılması benim için önemli. Bu planı hazırlayanlarla Ergenekon çetesinin silahlı-külahlı uygulayıcıları arasında somut bağ kurulması halinde Türkiye, modern demokrasi tarihinde belki de ilk kez darbe girişimcileriyle hukuk önünde hesaplaşabilecek.
Bugüne kadar kullanılan yöntem, ‘Kol kırılır, yen içinde’ cümlesiyle anlatabileceğimiz yöntemdi. 2004 Eylül başında Şener Eruygur emekliye ayrılır ayrılmaz jandarma içinde, özellikle jandarma istihbaratı içinde çok ciddi bir tasfiye yaşandı ve bugün baktığımızda o günlerde ‘Ayışığı’ planlamasına karışmış bütün kişilerin silahlı kuvvetlerle ilişiğinin kesildiğini görüyoruz.
Yani sistem kendi içinde bu isimleri tasfiye etmişti ama kimse yaptıklarından ötürü yargı önünde hesap vermemişti. İşin tuhafı yapanlar yaptıkları şeyin suç olduğunu da hâlâ düşünmüyor olabilirler ama esasen Türkiye’nin anayasal düzenini silahla zorla değiştirmeye çalışıyorlardı.
İşte şimdi, bu kişilerin adalet önünde hesap vermesi imkânı doğdu. Türkiye bu imkândan, hangi siyasi mülahazayla olursa olsun, kaçınmamalı.
Radikal, 2 Temmuz 2008
|
İsmet Berkan
03.07.2008
|
|
|
Apoletli Raskolnikovlar ve destekçileri için kötü bir gündü |
Dün Türkiye’de bir ilk gerçekleşti. “Dokunulmazlar”a da dokunulabileceğini düşündüren bir adım atıldı.
Bu ülkede işlerin artık eskisi gibi yürümeyebileceği yönünde bir umut doğdu.
Dün, dört yıldızlı generallerin suçla ceza arasındaki diyalektiği donduracak kudrette olmadığını belki de ilk kez hissettik.
Ergenekon Soruşturması’nı yürüten Savcı Zekeriya Öz, bir yandan çok yakında açıklayacağı iddianamesinin son rötuşlarını tamamlarken, bir yandan da Ergenekon-2 için düğmeye bastı.
Ya da şöyle diyebiliriz, “Küçük Ergenekon” dosyası kapanmadan “Büyük Ergenekon” dosyası açıldı.
Ama devletin derinliklerindeki suç örgütünü ortaya çıkarmaya yönelik operasyonun kapsamının büyümesinden ibaret bir yenilik değil bu.
Söz konusu olan salt nicel bir genişleme değil; Ergenekon Operasyonu’nda dün nitel bir sıçrama yaşandı.
Çünkü ilk kez, darbeci generallere uzandı yargının eli.
Tarafa ulaşan bilgiler, eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur ile eski 1. Ordu Komutanı emekli
Orgeneral HurşitTolon’un Ergenekon’daki olası üst düzey konumlarının yanı sıra, 2004’teki darbe planlarındaki aktif rollerinin de sorgulanması amacıyla gözaltına alındıkları yönünde.
Ellerinde gencecik çocukların kanı olan darbecilerini yargılamak yerine, kırpıp kırpıp cumhurbaşkanı, yönetim kurulu üyesi, sayfiye ressamı yapmaya alışmış bir ülkenin, darbelerden bir türlü kurtulamayan makus talihini değiştirebilecek bir adım bu.
Darbe suçunu cezasız bırakma geleneğini terk ettiğimiz gündü belki de dün.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki Raskolnikovlar için sonun başlangıcıydı.
Dostoyevski’nin, kendini diğer insanlardan üstün, ve yüce amaçları uğruna suç işlemeye ehliyetli gören o çok meşhur karakteri misali, kendilerini toplumdan üstün ve demokrasinin sonuçlarını tersyüz etmeye ehliyetli gören generallerimize, “Yaptığınız bir suç; cezası da var” diyebilmeye ve dediğini yerine getirebilmeye daha yakın bir toplumuz artık.
***
Şuna inanıyorum, dün milyonlarca insanımız, bu “ilk” duygusunu yaşamaktan memnundu.
Biliyorum ki, “dokunulmazlara da dokunulabileceği, darbeciliğin cezasız kalmayacağı, devletin derinliğindeki pisliğin temizleneceği yönündeki işaretler, bu ülkedeki milyonlarca darbe mağduru için umut kaynağı oldu.
Ama partisinin meclis grubunda, uzun siyasi hayatının belki de en talihsiz konuşmasını yapan ana muhalefet lideri Deniz Baykal’dan, sabah bültenlerine “Günaydın” yerine “Bugün, aydın bir gün değil” diyerek başlayabilen “ana-akım” haber spikerlerine uzanan bir “ne yapacağını şaşırmışlar” güruhuyla da - karşılaştık dün.
Ergenekon soruşturmasına karşı bodoslama saldırı başlatmakta beis görmeyen Baykal, sanki kendi bizzat Ergenekon zanlısıymış da Meclis
kürsüsünden ifade veriyormuşçasına konuşuyordu.
Daha sonra, bazı televizyon kanallarında, Baykal’la ses uyumu sağlamış bir dizi yorumcunun, Ergenekon’dan “sözde devlet içi çete”, “uydurulmuş örgüt”, “yurtseverleri püskürtmek için bir bahane”, “kapatma davasına karşı misilleme” diye söz edip durmasına tanık olduk.
CHP’nin ve bir kısım medyanın sözcüleri, Nokta dergisinin geçen yıl ortaya çıkardığı, daha sonra gerçek olduğu da kanıtlanan Sarıkız ve Ayışığı darbe planları konusunda daha önce olduğu gibi dün de suspustular.
Gözaltına alınan emekli orgenerallerin adlarının bu darbe planlarına karışmış olması onları hiç mi hiç ilgilendirmiyordu.
“Dokunulmazlara dokunulmuş olması, Baykal’ın “Artık her an herkes gözaltına alınabilir” sözündeki derin rahatsızlıktan başka bir duygu vermiyordu onlara.
**
Apoletli Raskolnikovlarımız ve onların destekçileri için kötü bir gündü dün.
Bu ülkede, evrensel hukukun herkesi bağlayarak hüküm sürmesini isteyenlerimiz, demokratikleşme ve insanca yaşama özlemlerinin gerçekleşmesinin birbirine bağlı olduğunu bilenlerimiz ise umutlandı.
Bu umut havada kalmamalı; bir iki nefeste uçup gitmemeli.
Bunun için de Savcı Zekeriya Öz’e ve hükümete büyük görev düşüyor.
Ergenekon suç örgütünün ve darbecilerin üzerine gitmek, AKP’yi kapatma davası üzerinden yürüyen bir pazarlığa hapsedilemeyecek, o pazarlığın gidişatına göre kâh hızlandırılıp kâh rölantiye alınamayacak kadar ciddi bir iş.
Özellikle, yaşanan yargı darbesinin Ergenekon suç örgütünce desteklendiğinden, hatta yönetildiğinden kuşku duymayanlar şunu görmeliler:
Ergenekon’un ya da Ayışığı ve Sarıkız suçlularının üzerine gitmek, muhtemelen kapatma davasının reddini getirmeyecek.
Aynı şekilde, bu operasyonu yumuşatmanın ya da belli sınırlarda tutmanın da, başlayan yargı darbesini durduracağını düşünmek pek gerçekçi değil.
Ama şurası muhakkak; Raskolnikovlara suçlarının cezasız kalmayacağı bir kez açıkça gösterilirse, bu ülkede yeni darbelerin önü kesilir.
Raskolnikovlar bunu hak ediyor.
Daha önemlisi, bu toplum bunu hak ediyor.
Taraf, 2 Temmuz 2008
|
Yasemin Çongar
03.07.2008
|
|
|
Medya ayağı henüz eksik |
Bir askeri darbe olsa, zil çalıp oynayacak çok kişi var bu ülkede. Büyük bir operasyonla dün gözaltına alınanların ortak noktası ise o şuursuz ruh halinin çok ötesinde:
Böyle bir ‘ açık’ darbenin gerçekleşmesi için bizzat uğraşan, örgütlenen, bulundukları konumda (medyacı, işadamı, dernek yöneticisi, akademisyen, vs.) sistematik olarak çalışan kişiler bunlar.
Önce şunu söyleyelim: Böylesine kapsamlı bir operasyon Silahlı Kuvvetlerin bilgisi ve hatta onayı olmadan yapılamaz.
Çünkü ordu sadece görevi başındaki elemanlarını değil, emeklilerini de korur. Onlardan yararlanır. Hatta bazı rütbelerden emekli olunmadığı dahi söylenir.
Eğer orgeneralliğe, yani en üst düzeye ulaşmış subaylar dahi gözaltına alınıyorsa, bu ancak “kurumlar arası mutabakatla” mümkün olabilir. (Aksi halde büyük çıngar kopar.)
Eski yazılarda bu konuyu işlerken, “Tuğgenerallikten emekli Veli Küçük’ün alt düzeyde bir işlevi bulunduğunu” belirttikten sonra şöyle demiştim: “Bunun daha ‘tüm’ü var, ‘kor’u var, ‘or’u var.”
Bir de, operasyonun tam hakkıyla yapıldığı takdirde, bizleri çok şaşırtacak isimlerle karşılaşacağımızı söyledim.
Nereden mi biliyordum?
Gayet basit:
1) Herhangi bir ‘ciddi’ olayın içinde askerler varsa, işler mutlaka hiyerarşi dairesinde yürütülür.
2) ‘Ciddi’ işlere karışmış bir asker, alt rütbeliden ya da bir sivilden emir almaz.
Eğer bu ilkeleri bilirseniz gerisi bulmacayı çözmeye kalıyor.
Benim ‘ kurgum’ şudur:
Bir zamanlar düşman işgaline karşı yeraltı direnişi yapmak için kurulan bu ‘paralel örgüt’, Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasıyla birlikte eski vizyonunu yitirerek amaçsız kaldı.
Arkadaşımız Ecevit Kılıç’ın ‘ Özel Harp Dairesi: Türkiye’nin Gizli Tarihi’ adlı kitabını ( Turkuvaz Yay. ) okursanız, bu kaymanın nasıl, hangi şartlarda meydana geldiğini görürsünüz.
Bugün kısaca Ergenekon dediğimiz örgütlenme Genelkurmay’ı etkilemeye, askeri sokağa çekmeye, yani darbe yaptırmaya çalışıyor.
Bunun için de çeşitli yöntemler kullanılıyor. İşte ideolojik numaralardan birkaçı:
*Mustafa Kemal’in adını ve hatırasını istismar etmek. Sıradan bir darbenin adını ‘Atatürkçü devrim’ koymak.
*Bağımsızlık’ gibi gönül çelen ya da ‘Laiklik elden gidiyor’ gibi kitleleri tedirgin eden sloganlar üretmek.
*”AKP’ye karşıyız, hükümete muhalefet ediyoruz” maskesi altında darbe çalışması yapılıyor.
Şimdi göbekten ya da kenardan bu işe bulaşanlar toplanmakta. Darbe yapsalardı ya da yaptırabilselerdi; tersi olacaktı.
Bazılarının bu işten hayli tedirgin olduğunu ve olup biteni saptırmaya çalıştığını görüyorum.
- Biri “Koskoca emekli orgeneral, saygın bir isim; nasıl darbeci diye gözaltına alınır, aklım almıyor” diyor. Sanki sokaktaki adam, sıradan vatandaş darbeci olabilirmiş gibi. Darbeci dediğin zaten o düzeyde birileridir.
- “Şık olmadı” diyor bir başkası. Gözaltına alınış biçimi uygun değilmiş. Ortalık darbe diye inliyor, bunun derdi zarfta. Ya nasıl olacaktı? Davetiye mi gönderilecekti?
- Çılgına dönenler sağı solu tehdit ediyor. Çünkü güvendikleri dağlara kar yağmakta. Sanırım onlar şöyle akıl yürütüyordu: “Başımızda emekli ‘ or ‘ olduğu için TSK bize dokundurtmaz.”
Bitirirken: Bence bu işin medya ayağı henüz tamam değil.
Sabah, 2 Temmuz 2008
|
Emre Aköz
03.07.2008
|
|
|
Dokunulan orgeneraller ve miladın üç boyutu… |
Bomba dün düştü. İki emekli orgeneral, bir emekli tuğamiral ve bir emekli albayın aralarında bulunduğu asker, gazeteci ve işadamlarından oluşan yaklaşık 35 kişi Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Bir başka emekli tuğgeneral ise aranıyor.
Tutuklanan kişilerin, özellikle askerlerin hemen hepsi, Nokta Dergisi’nde yayınlanan Özden Örnek günlüklerinin de teyit ettiği gibi, 2003 ve 2004 yıllarında Sarıkız ve Ayışığı kod adlı iki darbe hazırlığında adı geçen isimler.
O zaman “dün yaşanan gelişmeler gerçekten bir ilktir ve son derece değerli bir ilktir”…
Bu ülkede “ilk kez darbe girişiminde bulunmuş general, orgeneral ve kuvvet komutanı düzeyinde emekli asker, bu gişimlerinden ötürü hukuki takibata uğruyorlar”.
Darbelerin, darbe girişimlerinin, muhtıraların, uyarıların, kurumsal tehditlerin ilk kez hukuki bir karşılığı olabileceğini, bir yaptırıma tâbi tutulabileceğini görüyoruz.
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz’ün cesur ve ilkeli tutumunu alkışlamak gerekir.
Beklenen, arzu edilen ve olması gereken yapılmıştır.
Dün yaşanan gelişmelerin “ilk boyut”u alkış ve demokratik heyecan gerektiren bu boyuttur.
Daha önce de yazdığımız gibi “Ergenekon ‘Derin Devlet’ tir. ‘Derin Devlet’ 2003 sonrası yeniden örgütlenmiş ve yeni hedefler etrafında harekete geçmiştir. Harekete geçiren unsur ‘AKP iktidarı ve AB döneminin başlaması’ olmuştur.
28 Şubat’ın büyük asker ağabeyleri, ‘sivil’ örgütleri, Susurluk grupları, bunların devlet içindeki artıkları, üniversitelere, siyasi partilere, barolara uzanan kalıntıları 2004’ten itibaren bir şekilde temas etmiş ve seferber olmuşlardır.
Derin devlet son yıllarda illegal ve legal yapılarıyla topyekûn bir örgütlenme içine girmiş, Cumhuriyet’i 1950 öncesi modeline göre yeniden inşa etmeye soyunan bir ‘büyük koalisyonun motor gücü’ haline gelmiştir. Bu çerçevede sokağa inmiş, tetiğe dayanmış, silahlanmaya başlamış, darbe planları yapmaya soyunmuştur…”
Generallerin gözaltına alınması işte bu tespitleri doğrulamıştır…
Ve dün yaşanan gelişmelerin “ikinci boyut”u budur.
Üçüncü boyuta, işin “realpolitik” boyutuna gelince…
Orgenerallerin gözaltına alınması, bir dokunulmazlığa son verilmesi hem bu adımın atılma koşulları hem yaratacağı sonuçlar açısından ülkede yaşanmakta olan iktidar mücadelesinden bağımsız düşünülemez…
Yaşananla ilgili kağıt üzerinde üç ihtimal var:
1. Atılan, savcının emniyetle birlikte attığı iktidara bilgi vermeden bir adımdır…
2. Savcı bu adımı siyasi iktidarın bilgisi dahilinde atmıştır…
3. Bu adım hükümet kadar Genelkurmay’ın onayıyla de atılmıştır…
İlk ihtimal pek zayıf, ikinci ihtimal kuvvetlidir. Üçüncü ihtimal ise en önemlisidir, zira diğer ikisini karşısına alır ve üzerinde özellikle durmayı gerektirir.
Bu çerçevede en önemli soru, gözaltıların Genelkurmay’ın bilgisi dahilinde yapılıp yapılmadığıdır…
Genelkurmay’a haber vermeden böyle bir adımın atılması ülkenin dengeleri ve alışkanlıkları açısından ne denli zor görünüyorsa, Genelkurmay’ın “Muğlalı Paşa sendorumu”nu kendi eliyle derinleştirecek, siyasete müdahalesini yargısal yaptırıma açacak ve sınırlayacak, AK Parti’ye yönelik kuşatma harekatını anlamsız kılıcak bir adım atması da o denli zor görünmektedir. Kaldı ki, gözaltına alınan emekli orgeneraller isimleri ve rütbeleri ordu içinde büyük gürültü koparacak isimlerdir.
Atılan adım o denli önemli ve devasadır ki, yansımalarının da devasa ve önemli olacağı açıktır.
Bu durumda ilke savaşı kadar, iktidar kavgalarının en keskin aşaması yaşanacak demektir…
Her şey olabilir…
Sivil bir düzen de bir adım ötede, aksi de…
Not: Baykal’dan Özyürek’e başta gözatıları yargının siyasallaşması, siyasi iktidarın içi boş karşı bir hamlesi olarak değerlendirenler, bilin ki aksi yöne kürek çekenlerdir…
Yeni Şafak, 2 Temmuz 2008
|
Ali Bayramoğlu
03.07.2008
|
|
|
48 yılda ilk |
Eski Jandarma Komutanı ve Atatürkçü Düşünce Dermeği (ADD) Genel Başkanı Şener Eruygur ve eski I. Ordu ve Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon gözaltındalar.
48 yıldır ilk kez oluyor bu.
27 Mayıs 1960 İhtilali’nde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral merhum Rüştü Erdelhun’dan bu yana -siyasi nedenle- hiçbir orgeneral böyle bir durumla karşı karşıya kalmamıştır. Hele bir sivil yönetim sürecinde...
“Olacak şey değil” gibi görünüyordu.
Yazılı bir yasaya dayanmayan ama çok daha güçlü geçerliliği olan bir fiili “dokunulmazlık” kalkmış bulunuyor.
Onların askeri güvenlik içinde bulundukları lojmanlardan, polisler tarafından alınarak götürülmeleri de dikkat çekici.
Elbette yasalar önünde herkes eşit olmalıdır.
Gücünü yasalardan alan “dokunulmazlıkların” bile kaldırılması tartışılırken, hukuki dayanağı olmayan “dokunulmazlık” statüsü de sorgulanabilir. (...)
Milliyet, 2 Temmuz 2008
|
Güneri Civaoğlu
03.07.2008
|
|
|
Dönüm noktası |
Tarihimizde ilk kez emekli bir kuvvet komutanıyla, bir ordu komutanı askerî lojmanlardaki evlerinde gözaltına alındılar.
Bu operasyon, Türkiye’nin değişiminin birinci bölümünün finali bence.
Bundan sonra yeni bir dönem başlayacak.
Devlet, yeni toplumsal yapıya göre şekillenecek, iktidar bu yapıya uygun bir biçimde el değiştirecek, dünyayla ilişkiler daha normale oturacak.
Bütün bunlar Erdoğan’la Başbuğ görüştü ya da AKP gücünü göstermek istedi diye olmayacak.
Türkiye temelinden değiştiği için olacak.
Sarsıntılar, çekişmeler belki hemen bitmez.
Ama artık yeni bir Türkiye’ye hazırlanın.
Tarihimizde ilk kez rastladığımız bu operasyon, tarihimizin bir döneminin de sona erdiğinin işareti.
Ve, bu hayırlı bir işaret.
Taraf, 2 Temmuz 2008
|
Ahmet Altan
03.07.2008
|
|
|
Gezi Eki Pdf
|
|
|
|
|