ABD Başkanı George V. Bush’un 4 ülkeyi kapsayan 7 günlük Avrupa turu, Amerikan yetkililerinin deyişiyle, yaşlı kıtaya “veda” niteliğini taşıyor. Gerçekten bu, Bush’un Başkan sıfatıyla Avrupa’ya yaptığı “son ziyaret”...
Avrupalılar açısından ise bu gezi, Bush’a “Haydi güle güle” demek fırsatını veriyor. Açıkçası Bush, giderayak farklı bir tavır takındığı halde, Avrupa’da -özellikle kamuoyunda- sevilmiyor. Bu bakımdan Avrupalılar, Bush’un görevi yakında sona ereceği için memnun ve ondan sonraki dönemde ABD ile Avrupa’nın daha iyi anlaşabildikleri konusunda umutlu...
Eğer Başkan Bush, şimdi söylediklerini çok daha önce söyleseydi, kuşkusuz Avrupalıların onun hakkındaki fikri de başka olurdu.
Bush daha işin başında dünya meselelerinde bildiğini okuyan, en yakın dostlarının düşüncelerini ve kaygılarını dikkate almayan kibirli, hatta küstah bir tavır içindeydi. İzlediği politikalar “tek taraflılık” (unilateralism) esasına dayalı idi. Bunun en kötü örneği, Atlantik’in iki yakası arasında bir uçurum yaratan Irak’ın işgali sırasında ve sonrasında görüldü.
Son pişmanlık...
Şimdi aynı Bush, bu gezisinde, bazı hatalarından söz ediyor, hatta Avrupa ile çeşitli konularda beraber hareket etmek isteğini -”multilateralism” terimi kullanarak- dile getiriyor.
Bush’un “pişmanlık”, itirafı Irak politikası ile ilgili; ama üzüntüsü daha çok geçmişte kullandığı ifadeler, yani onun deyişiyle “retorik ve ton” konusunda... Yoksa, dün de Berlin’deki basın toplantısında belirttiği gibi, Saddam rejimini devirmeye yönelik müdahalesi, yani Irak’ı işgal politikası hakkında değil...
Herhalde o zaman kendinden yüzde yüz emin, kibirli ve inatçı davranmasaydı, bu arada başkalarının söylediklerine kulak verseydi, Avrupa’da da -dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi- bu kadar düşman edinmezdi.
Şimdi Ortadoğu’dan Afrika’ya, küresel ısınmadan mali krize kadar çeşitli dünya meselelerinde Avrupa ile birlikte hareket etmek istediğini belirten Bush, eski “unilateralist” davranışından ne kadar uzaklaşacak?
Gerçi Bush’un Beyaz Saray’daki günleri artık sayılı, ama yeni seçilecek başkanın görevi devralacağı önümüzdeki ocak ayına kadar karar bekleyen pek çok uluslararası sorun var.
İran bunlardan biri. Başkan’ın bu gezisinde Avrupalı muhataplarıyla görüşmelerinin başlıca odak noktası da bu.
Ayrılık ayrıntıda
Bush, seyahetinin ilk durak noktası olan Slovenya’da AB lideriyle görüşmelerinde İran konusunda, ortak bildiride de yer alan bir mutabakata vardı.
Buna göre, İran’ın nükleer silah programından vazgeçmesi ve tesislerini dürüst biçimde uluslararası denetime açması için, diplomatik çabalara hız verilecek. (AB’nin “Dışişleri Bakanı” konumundaki Javier Solana pazar günü bu amaçla Tahran’a gidecek). Ancak bu girişimlerden sonuç alınamazsa, “ek yaptırımlar” uygulanacak. Yani İran daha ağır siyasal ve ekonomik baskılara hedef olacak...
Bu “genel” mutabakat pratikte nasıl hayata geçirilecek? Diplomatik çabalar için öngörülen süre nedir? Eğer diplomasiyle sonuç alınamazsa, bütün Avrupa ülkeleri yaptırım kampanyasına katılacak mı?
Dünkü basın toplantısından Başkan Bush’un ve Şansölye Merkel’in söyledikleri, bu konuda ortak bir eylem planının bulunmadığını gösteriyor. Açıkçası Avrupalılar, Bush’un “atak” duruşuna oranla çok daha temkinli bir tavır içindeler. Sadece bu meselede değil, diğer Ortadoğu sorunlarında da öyle...
Milliyet, 12.6.2008
|