Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Bu bir darbedir

Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliğini iptal eden ve yürürlüğünü durduran son kararı, daha önceki mahut ‘367 kararı’yla birlikte düşünüldüğünde, Türkiye’nin rejimiyle ilgili olarak yepyeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Bu bir darbedir. ‘Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’nın açıkça kendisine yasakladığı yetkileri kullanmak ve Meclis’in tali kurucu iktidar yetkisini gasbetmek suretiyle yaptığı şey, aslında Anayasa’nın kendisini iptal etmektir. Bu durumda artık ‘Anayasa Mahkemesi’nin kendisi de ‘anayasal’ bir organ olmaktan çıkmış ve de facto egemen haline gelmiştir. Bu ‘yargı darbesi’nin Anayasa’nın askeri bir cunta tarafından yürürlükten kaldırılmasından özünde bir farkı yoktur. Askeri darbe kaba kuvvete dayanırken, bu darbe resmi mahkeme görüntüsünün saygınlığının kötüye kullanılmasına dayandırılmıştır. Bu biçimsel fark dışında, her ikisinde de sonuç aynıdır: Anayasal düzen ortadan kaldırılmıştır. Yeni fiili rejimi ‘yargı diktatörlüğü’ olarak tanımlayabiliriz. Bu rejimde ‘kuvvetler ayrılığı’nın yerini artık ‘kuvvetler hiyerarşisi’ almıştır. Bu hiyerarşinin tepesinde resmi adıyla Anayasa Mahkemesi yer almaktadır. Bu sistemde, demokrasi teorisi açısından artık bir ‘parlamento’ olarak adlandırılmasına imkán olmayan TBMM de bir ‘danışma meclisi’ne dönüşmüştür, tıpkı askeri darbe dönemlerinde olduğu gibi.

Bu yeni rejimin kaderi de bir yandan Avrupalıların öbür yandan da TBMM’nin benimseyeceği tutuma bağlıdır. Çünkü, demokratik siyaset imkánının ortadan kalktığı bir devlet hem Avrupa Konseyi üyeliği hem de Avrupa Birliği üye adaylığı ehliyetini kaybetmiş demektir. Onun için, Avrupalıların bu durumun gerektirdiği şekilde tavır almaları gerekmektedir.

TBMM’ye gelince, onun da bu darbe girişimini çeşitli şekillerde etkisiz kılma imkánı vardır. Çünkü, böyle bir rejim krizinde, bir olağanüstü durumda halk adına inisiyatif almaya yetkili olan yegáne organ Meclis’in kendisidir. Meclis ilk olarak, ‘Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını tanımadığını göstermek üzere hem kamuya hitap eden bir deklarasyon yayımlayabilir, hem de yürütme ve idareye bu kararı yok saymaları emrini verebilir. Eğer bunu yapamıyorsa, anayasal düzenin restorasyonunu sağlayacak bir ‘kurucu meclis’ oluşturmak üzere bir an önce halka gitmesi gerekir.

Bu noktada, Meclis içindeki muhalefetin bu meselede alacağı tutum son derece önemlidir. Açıktır ki, muhalefetin ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararını desteklemesi ‘kendi bindiği dalı kesmek’ olur. Çünkü, son kararıyla ‘Anayasa Mahkemesi’ aslında iktidar çoğunluğunu değil, doğrudan doğruya Meclis’in kendisini hedef almış ve onun yetkisini tanımadığını ilán etmiştir. ‘Artık yasakoyucu da anayasa koyucu da Meclis değil benim’ demiştir. Bu yargı darbesine sessiz kalarak koltuklarında oturmaya devam edenler demokratik meşruluklarını yitireceklerdir.

Bu iptal kararından sonra siyasi aktörlerin yanında Mahkeme’nin sürekli azınlıkta kalan iki üyesinin de yapması gerekenler vardır. Onların yerinde ben olsam şöyle düşünürdüm: ‘Madem ki, burada kararlar, neredeyse hiç şaşmaksızın, hep çoğunluğun ideolojisi doğrultusunda çıkıyor ve hukuk bu çoğunluğu hiç ilgilendirmiyor; o zaman bizim burada durmamız bir tek şeye, bu durumu meşrulaştırmaya yaramaktadır. Bu durumda ahlaken en doğru olan istifa etmektir.’

Star, 12.6.2008

Mustafa Erdoğan

13.06.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün haberler

Başlıklar

  Baykal’ın girdiği koridor

  Bu bir darbedir

  Küçük Ortadoğu Projesi?

  Cumhuriyeti korumak

  “Haydi güle güle”!

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır