OYAK, 27 Mayıs 1960 darbesinin ürünüdür. 1 Mart 1961 tarihinde kurulan OYAK, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına emeklilik dönemlerinde katkı sağlamak amacıyla teşekkül etmiş son derece ilginç bir yapılanmadır. Dünyanın en büyük askeri holdingi unvanını elinde bulunduran OYAK’ın ne kadar farklı bir şirket olduğunu Oyak Kanunu’nun 37. maddesi açıkça ortaya koyuyor. Maddede, ‘Kurumun her çeşit malları ile gelir ve alacaklarının, devlet malları hak ve rüçhanlığına sahip olduğu ve bunlara karşı suç işleyenlerin, devlet mallarına suç işleyenler gibi muameleye tabi tutulacakları’ belirtiliyor.
Yani Oyak’ın kılına dokunanın vay haline!
Bakmayın siz şirketin üst düzey yöneticilerinin düzenlenen her basın toplantısında insanların gözlerinin içine baka baka, “Bizim orduyla en ufak ilgimiz bile yok” demelerine. Dünyada yönetim kurulunda muvazzaf askerlerin bulunduğu kaç tane özel şirket biliyorsunuz sorusunu soran çıkmadığı müddetçe onlar bu savunmayı yapmaya devam edecektir.
Bugün Türkiye’nin en büyük 5 holdingi arasında gösterilen OYAK hakkında çok şey yazılıp çizilebilir.
Mesela Ordu Holding modelleri hangi ülkelerde var?
Bu ülkelerin ortak özellikleri nelerdir? Askeri darbeler OYAK’a ne tür menfaatler sağlamıştır?
Bugün size başka bir şeyden bahsedeceğim için konuyu dağıtmak istemiyorum.
Geçen hafta OYAK’ın Otomotiv ve Çimento Grubu Başkanı Celal Çağlar çok önemli açıklamalarda bulunmuş. Oyakbank ve sigorta şirketlerinin satışından elde ettikleri yaklaşık 3,2 milyar dolarla Batı’da şirket alacaklarını söylemiş. Sonra da sözlerini şöyle sürdürmüş: “Biz etik çalışıyoruz. Batı ülkeleri yerine doğuya gittiğinizde etik kurallarla iş yapmak zor. Kuzey Akdeniz olabilir ama Ortadoğu, Kuzey Afrika olmaz. Çünkü bahşişle, hediyeyle işimiz yok.”
Gerçekten çok güzel söylemiş Çağlar. Ne de olsa sadece 35 bin dolara aldıkları bankayı 2,7 milyar dolara PKK’ya mayın sattığı ileri sürülen bir bankaya okutmuş, ardından Ermeni soykırımı iddialarına destek veren Fransız sigorta şirketine de şirketi satmışsın.
Dolayısıyla cebin parayla dolmuş. Ne yapacağını elbette paşa gönlün bilir! Ama benim bu açıklamalarda takıldığım birkaç husus oldu:
Birincisi; ülkemizin ekonomik anlamda bu kadar sıkıştığı, yerli sermayeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu bir ortamda bu ülkeden kazandıklarınızı yurtdışı yatırımlar için harcamanız ‘ulusal sermaye’ anlayışıyla ne kadar bağdaşmaktadır?
Yine dünya ekonomisinin dalgalandığı, cari açığın nasıl kapatılacağı konusundaki tartışmaların alevlendiği daha da önemlisi kapatma davasından ötürü piyasaların bu kadar daralığı bir ortamda bu ülkeye gönül veren, sevdalısı insanların yapması gereken şeyin bu olduğunu inanıyor musunuz?
Soruları çoğaltmak mümkün ama ben burada kesiyor, “Arif olan anlar” diyorum.
Gelelim bahşiş meselesine. Ortadoğu ülkelerini, yönetim anlayışlarını hatta halklarını beğenmeyebilirsiniz. Bu da sizin paşa gönlünüze kalmış. Ama bir taraftan İslam Kalkınma Bankası tarafından sağlanan kredileri cukkaya indirip, yatırım yapıp ardından parayı aldığınız Araplar hakkında atıp tutmak ne kadar tutarlı bir davranıştır, doğrusu bilemiyorum.
Celal Çağlar’ın açıklamalarından da anlıyoruz ki, ‘sözde değil, özde ulusalcı olmak’ için OYAK’ın daha çok fırın ekmek yemesi gerekiyor. Değişip, değişmemek ise OYAK yönetim kurulunun paşa gönlüne kalmış!
Bugün, 10.6.2008
|