Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 18 Şubat günü Başkent Üniversitesi’nde düzenlenen panelde şöyle diyordu: ‘Hükümet ülkeyi dinci diktaya götürüyor. Buna karşı yargının bir silah olarak kullanılması gerekiyor. Yargı laikliğin korunmasında en etkili silahtır.’
Katılımcılardan biri de henüz darbe hesabını vermemiş Şener Eruygurdu: ‘Bu sözlere sonuna kadar katılıyorum.’ Sivil General Mümtaz Soysal ise mokasenlerini çıkarıp postallarını giyiyordu: ‘Bunlarla haklı olarak vuruşacağız ve sonunda kazanacağız. Büyük taarruz başlayacak. Seferberlik ilan edilmelidir.’
‘Silah’, ‘taarruz’, ‘seferberlik’ gibi askeri terminoloji üzerinden politika üretenlere en ciddi destek, Anayasa Mahkemesi’nden geldi. Anayasa ihlal edildi ve yüksek öğretimde eğitim özgürlüğünü güvence altına alan düzenleme iptal edildi.
Bu kararla, kuvvetleri ayrılığı ilkesi çiğnenmiş, meclis vesayet altına alınmış ve yasama alanı fiilen ortadan kaldırılmıştır. Kanadoğlu’nun tanımından hareketle yargı ‘silah’ gibi kullanılmış, Soysal’ın taarruz projesi yaşama geçirilmiştir.
(...)
Gelelim öbür tarafa...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ortada hiçbir sorun yokmuş gibi ‘hukuki süreç devam ediyor’ görmezliği içinde. AK Parti, bitkin vaziyette bir elinde havlu ha bire terini siliyor görüntüsünde. Oysa, darbeciler savaş tamtamları çalmaya, taarruz planları geliştirmeye devam ediyorlar.
Lafı evelemenin gevelemenin gereği yok. Çankaya ve sivil otorite yol ayrımındadır. Önlerinde iki yol var. Birincisi, 28 Şubat sürecinde Erbakan’ın terleyen fotoğrafına bakıp ders çıkaracaklar. İkincisi, kaderlerine razı olacaklar.
Unutulmasın; İkinci yolu tercih edenlerin geçmişte olduğu gibi millete söyleyeceği sözü kalmaz ve Çankaya Gül’e yar olmaz.
Hülasa, bunu böyle bilesiniz ve ona göre hareket edesiniz...
Star, 9.6.2008
|