Türkiye’nin henüz 62 yaşındaki genç çok partili demokrasisi, kısacık ömrünün artık müzminleşmiş sıkıntılarından birini daha yaşıyor bir süreden beri. Bu, iyimserce umalım ki belki de bu sefer, olgunlaşmaya geçmenin sıkıntılarıdır.
Olgun bir demokrasi, gerçek demokrasi olmak zorunda. Gerçek demokrasi de, Radikal’in geçen yıl yaptığı cesur reklam kampanyasında söylendiği gibi, ‘darbelere dayanıklı, kolayca yıkılmayan’ rejimin adı.
Demokrasimizin bir süreden beri yaşadığı, bugünlerde de doruk noktalarından birine daha ulaşmış olan sıkıntılarımızı aşacağız.
Bunları aşmaya başlamanın yolu, en önce ortada gerçek bir sıkıntı olduğunu kabul etmekten geçiyor.
Maalesef ortada rejimin kökenlerini ilgilendiren bir sıkıntı var; böyle bir şey yokmuş gibi düşünemeyiz, yapamayız.
Bu sıkıntılar var ve biz onları aşacağız, aşabiliriz.
Eğer istiyorsak elbette.
Ve benim, bu sıkıntıları aşmak istediğimizden, ulusça muradımızın, aramızdaki siyasi görüş farklılıkları ne olursa olsun, gerçek ve işleyen bir demokrasi olduğundan zerre kuşkum yok.
Hatta şöyle demek abartı olmaz: Türkiye, 62 yıllık çok partili demokratik hayatının hiçbir anında, bugünkü kadar gerçek demokrasiyi arzulamadı. Bu arzu her geçen gün, sönmek bir yana artarak çoğalıyor.
Gerçek demokrasiye duyduğumuz açlık, bizi bugün bu çok sıkıntılı zamanlarımızda, aramızdaki farklılıklara değil benzerliklere yoğunlaşmaya yöneltmeli.
Hayır hayır, ‘Ulusça birlik olalım, bu sıkıntılı günleri atlatalım’ demiyorum, demem de zaten.
Tam tersine, hepimiz farklılıklarımızı koruyalım, hatta kıskançça koruyalım ama bu farklılıklarımızın birlikte yaşama irademizi ortadan kaldırmadığını bilelim ve birlikte yaşayıp daha iyi, daha mutlu, daha müreffeh bir hayata bizi götürecek olan ortak yaşam kültürünün en üst aşaması olan demokrasimizi yeni baştan nasıl kuracağımızı veya var olan kusurlu demokrasimizi nasıl tamir edeceğimizi düşünelim.
Evet, benzerliklerimizin başında, sonsuza kadar bir demokrasi içinde yaşama arzumuz geliyor.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği laiklik ilkesini ve hukuk devletini de içerir. Hatta, laiklik ve hukuk devleti sakatsa, zaten demokrasi anlayışı da sakattır, o ülkede demokrasi gerçekleşemez.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, insan haklarına dayalı devleti içerir.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, kanun önünde eşit vatandaşlığı içerir.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, kadın-erkek eşitliğini içerir.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, toplum içinde azınlıkta kalan görüşlerin, etnik veya siyasi kimliklerin, dini veya felsefi görüşlerin özel koruma görmesini içerir.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, halk egemenliğine dayanır ama çoğunlukçu değil çoğulcu ve katılımcıdır. Ama son kertede son sözü Meclis çoğunluğu söyler.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, şeffaf, öngörülebilir ve her gün hesap verebilir bir yönetim sisteminin adıdır.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir hukuk rejiminin, bağımsız ama bir ölçüde demokratik meşruiyeti olan, devletine değil tek tek bireylerden oluşan milletine hizmet eden, onun ortak çıkarlarını korumayı öncelik edinmiş bir yargı sisteminin adıdır.
Gerçek demokrasi, tanımı gereği, bütün siyasi aktörlerinin demokrasiye sadakatle yükümlü oldukları rejimin adıdır.
Kısaca, gerçek demokrasi, gerçek demokrasidir.
Biz de daha fazla gecikmeden, bir gün bile gecikmeden gerçek demokrasi istiyoruz.
Gerçekte üstünde hiçbir tartışma olmadığı halde her siyasi konuyu rejim tartışması olarak yaşamak istemiyoruz.
Rejimimiz belli, demokrasi.
Geleceğimizi konuşmak istiyoruz artık; daha iyi, daha mutlu, daha müreffeh nasıl yaşayacağımızı tartışmaya verelim enerjimizi.
Gerçek demokrasi istiyoruz. Hemen, şimdi!
Radikal, 9.6.2008
|