Hiç değişmeyen şablon bir kez daha tekrarlanıyor. İktidarın herhangi bir yetkilisi veya onu devirmeye çalışanların karşısında yer alan bir kişi farklı yansıtılabilecek bir söz mü söyledi ya da kendisini kötü durumda göstermeye yarayacak bir eylemi mi oldu o kişinin, derhal üzerine üzerine gidi-liyor...
Bu salvodan son nasibini alan Dışişleri Bakanı Ali Babacan. Babacan Avrupa Parlamentosu’nda konuşurken, muhtemelen azınlıklarla ilgili bir sıkıştırma sorusuna cevap teşkil etsin diye, “Türkiye’de Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorun yaşıyor” demiş. Sen misin bunu söyleyen! Bakan Babacan’ı dediğine pişman etmek için ölümüne saldırıyor CHP’li kalemler...
Dün, biri, “Yalan söylüyor” dedikten sonra şu soruları sıralıyordu: “Bu ülkede namaz kılmak mı yasak? / Hacca gitmek mi yasak? / Zekât vermek mi yasak? / Toplu halde dua etmek mi yasak? / Cami kurmak mı yasak? / Sünnet mi yasak? / Cenazeleri İslami esaslara göre toprağa vermek mi yasak? / Kur’an kursları mı yasak? / İmam hatip liseleri mi yasak? / İlahiyat Fakültesi mi yasak?”
Bir başkasının “Böyle bir iftira görülmedi” başlığı altında sorduğu soruları da en az yukarıdakiler kadar anlamlı: “Bu ülkede kapalı cami mi var? / Namaz kılmak isteyene mani olan birini biliyor musunuz? / Hacca gitmek isteyen insanın önünü kim kesiyor? / Fitre ve zekât vermek isteyip de veremeyene mi rastladınız? / Kelime-i şehadet getirmek isteyenin ağzını biri mi kapatıyor?”
Bu arada ‘çirkin cami yapma özgürlüğü’, ‘dini gırtlağına kadar siyasetin batağına sokma özgürlüğü’, ‘para toplayan bezirgân’ imajları da aynı kalem tarafından hatırlatılıyor.
Bir başka kalem daha da acımasız; o da ‘cemaat yurtlarında geleceğin yobazlarının yetiştirildiği’, namazın ‘Yaratan’la kul ilişkisinden çıkartılıp İslâmi manifestoya dönüştürüldüğü’, ülkemizin ‘en çok camiye sahip’ ülke haline geldiği ve ‘cemaat gettoları’ kurulduğu eleştirilerini peşi peşine sıralıyor.
Bu sorulara ve eleştirilere muhatap olup da ‘otur oturduğun yerde’ hissine kapılmamak mümkün mü? Nitekim aynı kalemler, “Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor” diyen bakana bundan çok daha aşırı telkinlerde bulunuyorlar.
İyi de, bakanın olağanüstü masum ifadesinin üzerine gidenler, bir an geriye yaslanıp da, “Bakan Babacan acaba bizim bu tür karşı saldırılarımızdan söz ediyor olmasın?” diye kendilerine bir sorsalar ya! Bu itirazları kayıtlara geçirenler, yazdıklarıyla, Ali Babacan’ın söylediklerinin doğruluğunu tasdik etmiş oluyorlar...
Bakan Babacan’ın sözü doğru da, biraz daha aydınlatılmaya muhtaç. Şöyle deseydi, daha doğru olurdu: “Bugün Türkiye’de köşe başlarını tutmuş küçücük bir azınlık dışında hiç kimse yeterince özgür değil; her kesimden yükselen ‘daha fazla özgürlük’ taleplerinin karşısına hep aynı bir avuç insan çıkıyor.”
Gerçekten de, birileri ağızlarını “Kürt sorunu” diye açtığında da, başkaları “Ya Alevilerin hakları ne olacak?” sorusunu sorduğunda da boyun damarları hiddetten şişmiş bir halde ekranlara çıkan veya köşelerinden kin kusanlar hep aynı tipler. Daha önceki iktidarlar döneminde Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddeleri değiştirileceği zaman o iktidara gün yüzü göstermeyen, şu yakınlarda değiştirilmesi talep edildiğinde TCK 312. ve 301. maddeleri bizim insanımıza reva gördüğünü öğrendiğimiz tipler de aynı insanlar...
Az bile söylemiş Dışişleri Bakanı... Çoğunluğun hakları tehdit altında değilse şu son birkaç aydır neyi tartışıyoruz biz?
Bir avuç azınlık karşısında haklarını doya doya yaşayamayan çoğunluk bir tek Türkiye’de var.
Yeni Şafak, 31.5.2008
|