Dünkü star gazetesindeki yazımın sonunu ‘muhteşem denge’ diye bir kavramla noktaladım.
Söz konusu muhteşem dengede parlamentolar meşruiyetlerini demokrasiden, yargı da evrensel hukuktan alacak ve böylece çoğunluk tercihinin uygulamaları evrensel hukuk normlarına göre denetlenecek, azınlık hakları korunacak ve ortaya ‘muhteşem siyasal-anayasal denge’ çıkacak. Bizde durum biraz karışık, tam da böyle değil yani ‘muhteşem denge’ tam da tutturulamıyor.
Evet, bizde parlamentolar meşruiyetlerini demokrasiden alıyorlar ama mevcut siyasi partiler kanunu ve seçim kanunu çerçeveleri bu demokratik meşruiyete azımsanmayacak gölgeler düşürüyor.
Demokratik meşruiyet üzerine düşen gölgeler sadece lider hegemonyalarına izin veren parti kanun yapılanmalarından ve adam gibi demokrasilerde görülmemesi gereken yüzde onluk seçim barajlarından değil daha ağırlıklı olarak tüm siyasal partileri aynı tornadan çıkmış olmaya iten, partileri tekçi ideolojilere, resmi ideolojilere, belirli milliyetçilik anlayışlarına mahkum eden sözde hukuksal düzenlemelerden de kaynaklanıyor; bu işin siyasal meşruiyet tarafı.
‘Muhteşem denge’nin öbür ayağında ise çoğunluk tercihlerinin uygulamalarını evrensel hukuk adına denetleyecek yargı var ve galiba esas sorun da buradan kaynaklanıyor zira bizim yargı hukuksal eylemlerine meşruiyet zeminini evrensel hukuktan değil çok ama çok yerel bir hukuktan alıyor, daha doğrusu aldığını zannediyor ve ortaya da içine düştüğümüz kaos ve kakafoni çıkıyor. Bizim yargı tercih ve önceliklerini bireyden, yurttaştan yana değil de devletten, resmi ideolojiden yana kullanıyor gibi çok doğru ama beylik ifadeler de kullanmak istemiyorum, örnekler üzerinden gitmek daha aydınlatıcı olabiliyor.
* * *
Yüksek yargı organlarının imajlarının çok önemli olduğunu düşünüyorum; imaj derken amacım reklama yönelik bir kavram değil, yüksek yargı organlarının adı geçtiği zaman sıradan, hukukçu olmayan ama meselelere yakın birinin aklına nasıl bir görüntü geldiği.
Mesela; ABD Federal Mahkemesi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dendiğinde ilk aklımıza gelen kararlar nelerdir, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi, Yargıtay’ı ya da Danıştay’ı dendiğinde ilk aklınıza gelen kararlar nelerdir, imaj sorunundan muradım tamamen budur.
(...)
Ben bu imaj meselesini çok ciddiye alıyorum, yüksek yargı mensuplarının de almasını temenni ediyorum; hukuk tahsili görüp bir yüce mahkemede yargıç olma ayrıcalığı ve onuru elde edebilmiş olsaydım, parçası olacağım yargı kurumunun, ders kitaplarına, bireylerin özgürlük pencerelerini genişletici, çağı önceden algılayan ve belki de çağı hızlandıran kararlarla geçmesinden onur duyardım, bu sürece katkı yapmak isterdim. Aksi ise çocuklarıma, torunlarıma bırakacağım çok hoş bir manevi miras olmaz idi düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay’ı dendiğinde benim ilk aklıma gelen imaj kararlar maalesef çok parlak değil; bu konu benim hukukçu olmamamla ilintili olabilir, meselelere belirli bir açıdan yaklaşmamdan kaynaklanabilir ama söyleyeceklerimin tümünün de çarpık olduğunu söylemek pek mümkün değil.
Yargıtay Başkanlar Kurulu son bildirisinde AB organ ve bürokratlarını kastederek ‘yabancılar’ tabiri kullanılıyor; bu ‘yabancı’ tabirinin böyle kullanımının Yargıtay için çok önemli bir olumlu gelişme olduğunu görüyorum zira bu kurum geçmişinde Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı ama müslüman olmayan yurttaşlar için ‘yabancı’ tabirini kullanabilmiş bir kurum ve elimde değil mesela benim Yargıtay dendiğinde ilk aklıma gelen konu bu. Yargıtay Başkanlar Kurulu siyasete olur olmaz müdahale etmek yerine geçmiş bu ‘tuhaf’ kararları hakkında bir özeleştiri metni yayınlasa eminim kurumun prestiji açısından çok daha parlak soruçlar üreyebilir.
Yargıtay dendiğinde aklıma gelen ikinci konu merhum Hrant Dink’in 301’den mahkumiyet kararı; Yargıtay bu kararı bilirkişi raporlarına rağmen ve benim için daha da önemlisi benim anadilimde yazılmış söz konusu suçlama metnini benim defalarca okumama ve Yargıtay’ın anladığı gibi anlamamama, çevremdeki çok sayıda insanın da anlamamasına rağmen veriyor ve muhtemelen de haince pusuya giden yolda bu karar katiller için bir sözde meşruiyet kaynağı oluşturuyor.
Yargıtay dendiğinde yine aklıma, mesela, yarın değineceğim Handyside kararını uygulayabilecek iken, Yaşar Kemal hakkında verilen mahkumiyet kararı geliyor.
Star, 26.5.2008
|