Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı kapatma davası açılmasından buyana Türkiye bir belirsizlik ve atalete sürüklenmiş durumda. Aslında, bu süreç geçen yılki e-muhtırayla başlamıştı. Nitekim, o tarihten sonra bir genel seçim yapılmış olmasına rağmen demokratik siyaset felç halinden maalesef halá kurtulabilmiş değil.
Hatırlanacağı gibi, iktidar partisi seçim kampanyası sırasında ‘sivil anayasa’ girişimi başlatacağı vaadinde bulunmuş ve bu yönde bir hazrlık da yaptırmıştı. Ne var ki, seçimlerden zaferle çıktıktan sonra bile hükümet akademisyenler heyetinin hazırladığı taslağı politik olarak sonuçlandırma konusunda kararlı bir irade gösteremedi. Kapatma davasının açılmasıyla birlikte ise bu işten tamamen vaz geçti. Hükümetin buna benzer bir ‘geri adım’ı da parti kapatmayı ‘zorlaştıracak’ anayasa değişiklikleri yapma niyetinden caymasıdır. Ben şahsen ‘parti kapatma’ müessesesini büsbütün kaldırmayan hiç bir anayasa değişikliğinin ‘sadre şifa’ olmayacağını düşünüyorum,ama hükümetin önce niyet edip sonra bu işten vazgeçmesinin onun imajını zedelediği de açıktır. Bu hükümetten yana bir irade zaafı olarak görülecektir. Gerçi bugünlerde hükümetin yeni bir anayasa değişikliği hazırlığı içinde olduğu söyleniyor, ama bütün bu olanlardan sonra bunun inandırıcılığı çok azdır.
AKP hakkındaki kapatma davası ‘Ergenekon’ soruşturmasının akıbetini de olumsuz etkileyecek -hatta etkilemiş- gibi görünüyor. En azından, hükümetin bu konuyu gündemden uzak tutmaya veya unutturmaya çalışır gibi bir hali var. Soruşturmanın ‘selámeti’ bakımından mı bu yola gidildiğini, yoksa bunun iktidar partisinin ‘statüko’ ile uzlaşma arayışının bir işareti mi olduğunu biz sıradan vatandaşlar elbette bilemiyoruz.
Oysa, bu soruşturmaya konu olan iddiaların gerçeklik derecesi Türkiye’de demokrasinin geleceği açısından son derece hayati önemdedir. Onun için, bunların doğru olup olmadıklarının mutlaka ortaya çıkarılması ve doğru olmaları halinde demokrasiye kast eden odakların tasfiye ve tecziye edilmesi şarttır. Bu mesele sürüncemede kaldığı sürece, ‘Ergenekon’ çetesinin ‘AKP yandaşları’nın uydurmasından başka bir şey olmadığı yönündeki söylentilerin inandırıcılığı artacaktır.
Bir parti hakkında kapatma davası açılması, teorik olarak, o partinin mutlaka kapatılacağı anlamına gelmezse de, malumdur ki, Türkiye’nin tecrübesi bu ‘teori’ye pek uymuyor. O bakımdan, AKP’nin kapatılma veya ‘devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılma’ ihtimali yüksektir. Kamu oyundaki, hatta AKP çevrelerindeki yaygın izlenim de bu yöndedir.
Şimdi, böyle bir ruh hali içinde bulunan bir hükümetin siyasi iradesinin zaafa uğraması anlaşılabilir bir şeydir. Dolayısıyla, belki de hükümeti ‘anlamalı’ ve bu devre içinde yapamadıklarından dolayı onu muaheze etmemeliyiz. Ama bir de şöyle düşünelim: Eğer, genellikle inanıldığı gibi, parti zaten kapatılacaksa, bu devre içinde zaaf göstermek ve hareketsiz kalmak veya ‘sistem’le uzlaşma yolları aramak işe yaramayacak demektir. O zaman da en akıllıca olan geri durmak değil, tam aksine daha atak ve girişken davranıp sistemi özgürlük ve demokrasi yönünde dönüştürecek adımlar atmaktır. Yok eğer parti kapanmazsa zaten mesele yok. Her iki halde de hem Türkiye hem de AKP kazanır.
Türkiye’yi içinde bulunduğu ‘askı hali’nden kurtarmanın şimdilik başka yolu yok gibi görünüyor.
Star, 22.5.2008
|