Bugün yaşananlar 28 Şubat’ın “dalgası”. Tıpkı 9 Mart’ın, 27 Mayıs 1960 darbesinin bir “yansıması” olduğu gibi. O tarihte “genç subaylar” rahatsızdı. Zira ordunun içinden ve dışından onları kışkırtanlar vardı. Emir komuta zinciri içinde gerçekleşmemişti ama, asker bütünüyle 27 Mayıs’ı sahiplenmişti. Bu yüzden, Demokrat Parti’nin devamı olan Adalet Partisi’ni içlerine sindiremiyorlardı. Üstelik AP, CHP ile işbirliği yaparak Demokrat Partililerin yasağını da ortadan kaldırmaya hazırlanıyordu. Ordu uyardı, siyasi af teklifinden vazgeçildi ve “hamamın namusu” kurtuldu. Ama kazan kaynamaya devam etti.
Bugün de başörtüsünün serbest kalması teklifinden vazgeçilse, İmam Hatiplerin kaderi bir bilinmeze terk edilse bile, gene kazan kaynayacak. “28 Şubat bin yıl sürsün” isteniyor. 28 Şubat’ta devrilen Milli Görüş’ün mirasçısı olan AK Parti’yi kabullenemiyorlar. Kendine cumhuriyeti koruyup kollama yetkisi atfedenler, gene, milletin temsilcileriyle hesaplaşmaya kalkışıyor. Sahnede gene onlar var. Ve basındaki, bürokrasideki, üniversitedeki yandaşlarıyla birlikte. Osmanlı’dan gelen o meşhur, ilmiye, seyfiye, kalemiye ittifakı. Zaten bunlar sahneden hiç inmedi ki!
İLHAN SELÇUK’UN ROLÜ
Türkiye’nin, darbeler açısından zengin bir tarihi var. (Keşke bu konuda biraz züğürt olsaydık!) Ama, bu sayede gelişmeleri daha iyi yorumlamak imkânına sahibiz. Bazen aktörler de, yöntem de aynı olabiliyor.
12 Mart öncesinde bir kısım aydının görevi, genç subayları kışkırtmak, siyasette yönetim bunalımı yaratmak, eyleme geçen gençleri “İkinci Kurtuluş mücadelesini veriyorsunuz, masa başı devrimciliği olmaz” diye alkışlamak, demokratik düzeni, “cici demokrasi” diye alaya almaktı.
İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Doğan Avcıoğlu ve Uğur Mumcu’nun darbeyle ilişkisi, genç subaylarla, eylem yapan üniversiteli gençlere devrimin yolunu göstermekten ibaretti. Elbette Madanoğlu cuntasının kayıtlı üyesi değildiler. Sabotajları onlar yapmadı; bombaları onlar atmadı; sadece bu fiilleri devrimci davranış olarak alkışladılar. “Meydan boş değildir. Tüfeklerimizdeki mermi, mermilerimizdeki barut, yüreklerimizdeki ateş yeter sizlere” diye bildiri yayınlayan 69 denizci subaya da, Mustafa Kemal’in devrimlerini devam ettirdikleri için, Devrim gazetesinde sahip çıktılar.
İlhan Selçuk’un aynı hataya tekrar düşeceğini sanmıyoruz. Ama maalesef, görüntüde gene bir amaç beraberliği izlenimi doğuyor. Televizyonlara “Tehlikenin farkında mısınız?” diye ilanlar veriliyor. Gazete, Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın “Genç subaylar rahatsız” sözünü, tam da Özden Örnek’in anılarındaki darbe sürecine denk gelen bir zaman diliminde manşete taşıyor. “Sarıkız” ve “Ayışığı” kod adlı askeri müdahalelerde adı geçen Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ve Şener Eruygur, Cumhuriyet Vakfı üyesi. İlhan Selçuk, Kızılelma Koalisyonu’nun önderlerinden; milliyetçilerle solu, ulusalcılık temelinde bütünleştirme gayretinde. Zaten 1999’dan sonra, Ergenekon da, böyle bir yapı üzerine inşa edildi.
Ortada ciddi emareler var. Ama bakıyoruz İlhan Selçuk’u savunmak isteyenlerin tek argümanı, onun, Ziverbey’de işkence görmüş olması.
Evet, sol darbe hazırlığı içinde bulunduğu gerekçesiyle, o tarihte antikomünist bir özellik taşıyan Kontrgerillanın hedefiydi Selçuk. Oysa bugün, Kemalizm’i ve laik cumhuriyeti savunmak üzere vizyon değiştiren Ergenekon ile amaç ve niyet beraberliği içinde.
Zaten çoktan “eski işkencecilerini” de af etti.
TELEFON KAYITLARINDAN
Şubat 2008’de, İlhan Selçuk, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Müdürü İbrahim Yıldız’la konuşuyor; henüz başsavcı kapatma davasını açmamış.
- “Kapatma davası açılırsa, bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karışırsa, belki bir umut doğabilir. Çünkü normal yollardan bu mümkün değil yani.”
- “Bir yerde hesaplaşma olacak herhalde. Yargı kapatma kararına doğru gidiyor. Haberini de verdiler... Anayasa Mahkemesi, son olarak, kendisi tasfiye edilmeden partinin kapatılması kararını verirse, o zaman ortalık büsbütün karışır.”
- Asker gelebilir mi sorusuna karşılık: “Eee mecbur olacak. Ortalık birbirine girdi mi, çok şey gibi görünen adamlar sinerler.”
İlhan Selçuk’un bu konuşmaları, maalesef, “can çıkar huy çıkmaz” atasözünü doğruluyor.
Sabah, 7.4.2008
|