Gazetelerde son yıllardaki darbe girişimleri tefrika ediliyor. Bütün ayrıntılarıyla.
Polisiye roman gibi takip ediyoruz.
Ben de iki gündür gazeteci arkadaşımız Ecevit Kılıç’ın Özel Harp Dairesi, ‘Türkiye’nin Gizli Tarihi’ başlıklı kitabını okuyorum.
Okudukça, bildiğimiz, gazeteci olarak yaşadığımız birçok olayı da yeniden anımsayarak.
Adeta, “De Vinci Şifresi haltetsin” dedirtecek olayların ‘Türkiye’nin Gizli Tarihi’ olduğunu düşünmezseniz bir solukta okunacak bir polisiye roman tadında.
Kitap, aslında Türkiye’nin hem gizli hem de aynı zamanda açık tarihinin bir darbeler ve darbe girişimleri tarihi olduğunu gösteriyor.
Şu günlerde gazetelerde tefrika edilen ve sadece 1999’dan bu yana girişilen darbe teşebbüslerinin, darbeci örgütlenmelerin sayısına bakmak yeter de artar bile.
Tabii bazı tatlı su demokratı gazeteci arkadaşlarımız, bazı darbe teşebbüslerini iktidardaki partilerin ‘zorlanması’ teşebbüsü olarak nitelendirseler bile bu gerçek değişmiyor.
Değişmeyen bir gerçek daha var.
O da, içinde bazı sivil unusurlar yer alsa da bütün bu girişimlerin, örgütlenmelerin Silahlı Kuvvetler bünyesinde oluştuğu gerçeği.
Kılıç’ın kitabına da baktığımızda, Türkiye’de özellikle Özel Harp Dairesi’nin, (Sonra Özel Kuvvetler Komutanlığı oldu) kurulduğu 1952 yılından bu yana, 1960 darbesi başta olmak üzere meydana gelen darbelerde, muhtıralarda ve cunta orgütlenmelerinde baş rolü oynadığını görüyoruz.
Tabii kitapda bu darbelerin hazırlanış öncesinde ve sonrasında girişilen illegal, kanlı ve kirli işler de bütün ayrıntıları ile gözler önüne seriliyor.
Böylece Türkiye’nin Gizli Tarihi’nin aynı zamanda kan, şiddet, kıyım, entrikayı da içerdiğini anlamış oluyoruz.
Bu gizli tarihin amacının ise, “Ülkenin bölünmesini ve laiklikten sapmasını engellemek, cumhuriyeti korumak ve kollamak’ şeklinde ifade edildiğini biliyoruz.
Üst düzey komutanlar bazan bu örgütlenmelerin fiilen içinde oluyor, bazan bilgisi olduğu halde dışında görünüyor.
Son günlerde yayınlanan tefrikalarda eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün kendi döneminde bazı darbe teşebbüslerini engellediği artık açıkça yazılıp çiziliyor.
Bizzat Özkök’ün de dolaylı olarak bu iddiaları doğruladığı da bir gerçek.
Buna rağmen şimdiye kadar bir tek Silahlı Kuvvetler mensubu darbe yaptığı için, darbe teşebbüsünde bulunduğu için yargılanmadı, soruşturulmadı ve soruşturulması dahi gündeme getirilmedi.
Bu işlere fiilen katılmayan komutanlar bile -Özkök gibi diyelim- bu konuda devletin yasal güçlerini harekete geçirmek için herhangi bir teşebbüste bulunmadı.
Dolayısıyla hemen her kademedeki komutanın şöyle ya da böyle içinde olduğu bir yapıdan bahsediyoruz.
Bu yapı, sürekli aynı şeyleri üretiyor. Meşru iktidarlara karşı, genel oyu hiç dikkate almayan, darbeler, darbe girişimleri, darbe planları, cuntalar devam ediyor.
Şimdi gelinen darbe sürecinden nasıl çıkılacak bu ayrı bir konu.
Yalnız bu ‘Gizli Tarih’ süreci nasıl değiştirilecek? Esas mesele bu.
Yine Ecevit Kılıç’ın kitabına dönersek...
Ne Özel Harp Dairesi’nin marifetleri ne Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın illegal faaliyetleri ne de darbeci generaller ile ilgili olarak şimdiye kadar bir soruşturma açılabilmiş değil.
Meclis’te şimdiye kadar yapılan teşebbüsler hep akim kalmış. 1992’de Refah Partisi (RP) ve Halkın Emek Partisi (HEP) milletvekillerinin Özel Harp Dairesi ile ilgili verdikleri önerge tartışılmış ama Meclis araştırması açılması milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiş.
1990’larda Özel Harp Dairesi’nin giriştiği illegal faaliyetlerle ilgili araştırma açılması için tam 27 kere Meclis’ Başkanlığı’na başvurulmuş.
Hiçbirinden bir sonuç alınamamış.
Yani milletin vekilleri, milletin kendilerine verdiği vekalet görevini ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerle ilgili bir Meclis araştırması için irade beyan edememişler.
Sebebi de çok basit. Partilerdeki lider sultası bunu engellemiş.
Liderler, “Aman şimdi ortalık karışabilir, iktidarımız tehlikeye düşebilir, başımıza dert almayalım” diyerek bürokrasiyle uzlaşmaya çalıştıkça darbecileri de, darbe girişimcilerini de, cuntaları da yüreklendirmeye devam etmişler.
Oysa herşey ortada. tefrikaları okuyun, bu konuda yazılanlara bakın. Hepsinde adres aynı.
Darbecilerin kaynağı Silahlı Kuvvetler. Hedef milli irade ve milli iradenin temsilcileri.
Mesele: İktidarı milletin temsilcileri ile paylaşmamak.
Milletin vekillerinin kendilerini ve kendilerine oy veren insanların iradelerini bu tasallutlara karşı koruyabilmelerinin tek yolu, lider sultasından kurtulmaktan geçiyor.
Yani milli iradenin özgürleşmesinden.
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün bu olaylara koyduğu teşhis çok doğru:
“Demokrasiyi halka çok görüyorlar” diyor.
Bu teşhis hem darbeciler için hem de partiiçi despotizm uygulayan liderler için geçerli.
Darbeleci yapıları değiştirebilmek için sadece yüzde 46.5 oy yetmiyor. Milli iradenin de özgürleştirilmesi gerekiyor.
Yeni Şafak, 7.4.2008
|