Ergenekon tartışmaları normal seyrine döndü. Şimdi iddianameyi bekliyoruz. Bakalım iddialar nereye kadar ulaşacak. Nerede duracak? Öte yandan Newroz Bayramı ile gelen gerginlik Güneydoğu’da sürüyor ve Kürt meselesi her an gündemin ön sıralarına çıkacak bir potansiyel taşıyor Buna rağmen bu meseleyi de şimdilik görmezden geliyoruz. Meseleyi güvenlik güçlerine ve bölgedeki savcılara havale eden hükümetimiz kafasına o meseleyi takmıyor bile.
Türkiye, hatta adım adım yaklaştığı bilinen mali ve ekonomik global krizle ilgili gelişmeleri de bir tarafa bırakmış görünüyor. Sanki ciddiye almıyor. Geriye kalıyor AKP’nin kapatılması için Başsavcı’nın açtığı davayla ilgili tartışmalar. Türkiye’nin en önemli meselesi bu. Türkiye şimdi sadece bununla ilgileniyor.
Türkiye’de geçerli 12 Eylül mevzuatına uygun bir prosüdür işliyor. Başsavcı hukuki olduğu söylenen ama buram buram siyaset kokan bir iddanameyi bu 12 Eylül’den kalma yasalara ve Anayasa’ya dayandırıyor. Yerine yenisi yapılmadıkça bu faşizan yasalar geçerli. Bu nedenle kimsenin buna karşı çıksa da hukuken itiraz edecek hali yok. AKP ise haklı olarak milli iradeye yönelik apaçık bir tasallut olan bu kapatma davasının engellenebilmesi için yasal ve demokratik yolları nasıl kullanabileceğinin hesabını yapıyor.
Biraz geç kalmış olmakla birlikte Başbakan Anayasa’da bazı değişikliklerin yapılacağını söyledi. Bunun yargı sürecini durdurup durduramayacağı dahi tam kestirilemiyor. Bu yargı sürecinin teşvikçisi çevreler, başta CHP olmak üzere, bu değişikliklere karşı çıkarak önce Anayasa Mahkemesi’nin kararının beklenmesi gerektiğini ileri sürüyor. Bu yapılmazsa ülkenin ciddi bir çalkalanmaya ve krize yöneleceği uyarısında bulunuyor. Bu uyarının ne anlama geldiğini artık herkes biliyor.
Kıyamet de burada kopuyor.
Ülke yine sanki bir darbe öncesi süreçte gibi. Zaten bu süreçten pek çıktığı yok ya... Yalnız hükümet çevrelerinde AKP’nin kapatılabileceğine ve liderlerinin siyasetten men edilebileceğine ilişkin ciddi bir korku eğemen. Burası Türkiye, olur mu olur. Peki AKP ne yapsın? Getirdikleri çözüm Anayasa değişikliği. Bunu seçimlerden hemen sonra yapabileseler muhtemelen böyle bir davanın açılması söz konusu olamayacaktı.
Şimdi AKP’nin seçimden hemen sonra dillendirdiği yeni, sivil ve demokratik bir anayasa çağrısına Hürriyet başta olmak üzere bazı gazetelerin olanca gücüyle nasıl karşı çıktığını anımsıyorum.
“Nereden çıktı şımdi bu, yeni anayasaya gerek yok. Bu Türkiye’yi gerer” diye var güçleriyle karşı çıkmışlardı. Sebepsiz değilmiş. Varmış bir bildikleri. Tabii burada kabahatli olan onlar değil. Onlar yapmaları gerekeni yaptılar. Yeni anayasa çalışmalarını durduran AKP oldu. Şimdi Başbakan getirmek istedikleri değişikliklerin o hazırlığın bir parçası olduğunu söylüyor.
İyi de bunu niçin şimdi hatırladınız?
Başbakan’a aynı lafları ortalığın yatışması için uzlaşma çağrısı yaparak biraraya gelen ve kendilerine sivil toplum örgütü adını takan bazı örgütlerin liderleri de söylüyor. Önerdikleri de şu: Uzlaşma için taraflar bulundukları pozisyonlardan bir adım geri çekilsinler.
Böyle bir şey gerçekleşebilir mi?
Başbakan bunun çözüm olduğunu düşünse mutlaka uygular. Değişik krizlerde geri adım atma manevralarına ustaca yönelmesini bilen bir politikacı Erdoğan.
Ama bana kalırsa bu krizden çıkmasının yolu geri adımlardan geçmiyor. Tam tersi Başbakan ileriye doğru birkaç adım atmak durumunda. Büyük lider olmak böyle zamanlarda böyle cesur davranışlarda bulunmayı gerektirir. Başbakan, açılan kapatma davasına rağmen tüm topluma güven telkin edecek, insanların tedirginliklerini giderecek, sadece günü, partisini ve kendisini kurtaracak küçük manevraların değil, Türkiye’nin Başbakanı olduğunu gösterecek adımları bir an önce atmak zorundadır. Anayasa’nın bazı maddeleri değil tümünü değiştirecek taslağın yeniden gündeme getirileceğini, ne kadar yasak varsa kaldırılacağını açıklaması, Kürt meselesinin çözümü için çalışmaların hemen başlayacağını, AB ile ilişkilerin dehal yarın, yeni bir anlayışla yoluna konulması için çalışmalara başlanacağını ifade etmesi gibi.
Başbakan, bu konuda ihtiyaç duyduğu desteği, 22 Temmuz gecesi parti binasının balkonundan yaptığı konuşmayı hatırlayarak kolayca sağlayabilir. Demokrasi karşıtı güçlerle mücadelenin yolu geri adım atmaktan geçmiyor.
Keşke AKP böyle bir mücadelenin partisi olduğunu gösterebilse...
Yeni Şafak, 28 Mart 2008
|