‘Laiklik ve demokrasi arasında sorun yoktur, bunlar birbirini tamamlar’ veciz ifadesi güzeldir, uzlaştırıcıdır, yatıştırıcıdır ama onun ötesinde bazı gerçekleri görmemizi engeller. Gelinen noktada, bu gerçekleri bir daha gözden geçirmeden yola devam edemeyeceğiz.
Her şeyden önce, bu ülkeye laiklik demokrasi yoluyla gelmedi ve öyle yerleşmedi (dahası hiçbir ülkede öyle yerleşmedi). Oya sunulması söz konusu olmayan bir ilke biliyorum, ama hadi fikir cimnastiği yapalım; laiklik, 1950’de, 60’da, 70’de referandum yapılıp oya sunulsaydı, çoğunlukla kabul görür müydü bilemiyorum. (...) Hal böyleyken, bu ülkede bir de, kim din dese, İslam dese hemen karşısında ‘laiklik’ diye bir susturucu ile karşılaştığı için, laikliğin topluma benimsetilmesi, önemine ikna edilmesi konusunda dikenli bir yol izlenmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, dindar muhafazakâr kesimde laikliğe karşı mesafenin hakkıyla aşılamadığı doğrudur. Ancak, bunun sorumluluğunu, halkın cehaleti, gericiliğine yüklemek haksızlık olur. Bence, laikliğin toplum tarafından benimsenmesi, dini inanç özgürlüğünün alanının genişletilmesi, din ve dini sembollere karşı aşırı kuşkucu bir yol yerine ilkede ısrar etmekle mümkün olurdu. Bu anlamda, en önemli örnek başörtüsü konusudur.
Demokratik süreç bu bakımdan çok önemlidir, demokratik temsilin işlemesi, yine toplumun ortak uzlaşma alanlarında buluşması açısından çok önemlidir. Katı laiklik anlayışında ısrar, toplumun laiklik konusundaki rızasını kazanmak bir yana, zaman zaman soğumaya, kuşkuya neden olmuştur. Diğer taraftan, bu soğukluk, laiklik için tehdit oluşturdukça, bu durum da laikliği korumak adına, demokratik temsile karşı bir soğukluk, kuşku geliştirdi veya var olanı pekiştirdi. Gelinen noktada, bir kesimin laikliğe, diğer bir kesimin demokrasiye karşı kuşkulu tutumlarını yumuşatmak yerine, kemikleştirme riski ortaya çıkmış vaziyette.
Bir kesimde ‘Bu laiklik zaten dayatma ile geldi, öyle gidiyor’, diğerlerinde ise ‘Demokrasi hep laikliği tehdit edici bir süreç olarak işliyor’ hissi hâkim olma eğilimi gösteriyor. Yine bir yanda, ‘Evet dayatmaysa dayatma, laiklik demokrasiden daha önemli’, diğer tarafta, ‘Madem öyle işte böyle, alırız oyların çoğunu, kesersiniz sesinizi’ uçlarına savrulma tehlikesi söz konusu. (..)
O nedenle, bırakalım bu dolambaçlı yolları, laiklik ve demokrasinin yollarının çatışmaması için, bir uzlaşma alanı oluşturmadığımız sürece, ne laiklik demokrasinin, ne demokrasi laikliğin teminatı falan olmayacak. Laikliğin üniversitede başörtüsünü yasaklamak için gerekçe olamayacağını da, demokrasinin ‘Çoğunluk ne derse o olur’ deyip işin içinden çıkmak ve üzerine bilmem ne kadar duble yol yapmak olmadığını da anlamak ve bu noktada uzlaşmak ve oyunun kurallarını bu şekilde yeniden teyit etmeden gidilecek yer kalmadı. Veya, gidilecek yer iyi bir yer değil, birileri laiklikten, diğerleri demokrasiden soğudukça soğuyacak, ‘ne laiklik, ne demokrasi’ gibi bir girdaba dalacağız.
Radikal, 27 Mart 2008
|