Beş yıl önce bugün Başkan Bush, bir gün sonra Irak’a başlatacağı savaşın ilk konuşmasını ezberlemeye hazırlanıyordu. Ezberlemeye diyorum çünkü Bush bu konuşmayı önüne konulan bir kağıttan okuyacaktı.
Ama onu da becerememişti!
Tıpkı savaşı beceremediği gibi.
Peki Başkan Bush ne demişti?
“Irak ve Ortadoğu’ya demokrasi, özgürlük ve esenlik getireceğiz”.
Anlaşılan Başkan Bush’un demokrasi ve özgürlük anlayışı bizim anladığımız türden değil.
Belki de biz yanlış anlamışız Sayın Başkan’ı.
Bush’un demokrasi ve özgürlükten anladığı şey, ölümlerden ölüm beğenme özgürlüğüdür. Çünkü 5 yıl içinde Irak’ta çeşitli nedenlerden ölenlerin sayısı bir milyonu çoktan geçti bile. Ama bunların çoğu Amerikan saldırılarında ve ABD’nin yol açıp kışkırttığı Şii-Sünni çatışmalarında öldü. Yoksulluk, hastalık, açlık, kimyasal ve radyoaktif kirlenme ile Ebu Garib ve benzeri hapishanelerinde işkencelerden dolayı ölenlerin sayısını ise hiç kimse bilmiyor ve umursamıyor bile. Dikkat ederseniz Irak ile ilgili haberler artık medyada çok fazla yer almıyor.
ABD medyası da 4 bin ölü ve 20 bin civarında yaralıya rağmen Irak savaşı ile artık ilgilenmiyor. Irak’a getirileceği söylenen demokrasi, özgürlük ve insan hakları ise hiç kimsenin umrunda değil.
Irak halkının yaşadığı dram hiç kimsenin hayal edemeyeceği kadar acı ve insanlık dışı. Savaş ve işgal bitse, iç düşmanlıklar son bulsa bile Irak’ta insanların tekrar normal bir yaşama alışabilmeleri için en az 30 yıl gerekecek.
Bu süre içinde de ABD’nin Irak’tan çekileceğini düşünenler pek yakında nasıl yanıldıklarını görecekler.
Çünkü ABD, 2. Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve Japonya’da olduğu gibi Irak’ta da uzun vadeli askeri üsler inşa etmeye hazırlanıyor. Basra Körfezi’ndeki tüm Arap ülkelerinde, Mısır’da, Türkiye’de, Pakistan’da ve bölgenin birçok ülkesinde askeri üs ve kolaylıklardan yararlanan ABD, Irak’taki yeni üsleri ile coğrafyamıza yönelik çok tehlikeli oyunlar hazırlamaktadır.
Afganistan’da durum ise pek farklı değil.
Kaide ve Taliban’ı ortadan kaldırmak ve 11 Eylül’ün intikamını almak için bu ülkeyi işgal eden ABD ve müttefikleri işgalden 7 yıl sonra ve işbirlikçilerinin yardımına rağmen hâlâ duruma hakim değiller.
Tıpkı Irak’ta olduğu gibi.
Şiilerin büyük bölümü ile Kürtlerin yoğun desteğine ve milyonlarca dolarla satın aldığı Sünni aşiretlere rağmen ABD, 150 bin askeri ile Sünni direnişçilerle baş edemiyor.
Edebileceğine kendisi bile inanmıyor.
Durum bu denli karmaşık ve zor olmasına karşın ABD; İran ve Suriye’ye sataşmaktan geri kalmıyor.
Ona bu geleneksel çabasında İsrail yardım ediyor. Bir haftalığına Türkiye’nin Kuzey Irak operasyonlarına yeşil ışık yakan ABD yakında Başkan Yardımcısı Dick Cheney’yi Ankara’ya yollayarak yeni pazarlıklar amaçlıyor. 1 Mart Tezkeresi’nin rededilmesinden sonra bölgede yıldızı hızla parlayan Türkiye’nin, Irak sorunu ile ilgili iki komşusu Suriye ve İran ile dost olması
ABD ve İsrail’i rahatsız ediyor.
Lübnan eski Başbakan’ı Hariri’nin öldürülmesini bahane ederek Suriye’yi sıkıştırarak İsrail’i hem Lübnan hem de Suriye’ye saldırtmayı bir hobi haline getiren ABD, aynı zamanda nükleer dosya gerekçesiyle İran’la gel-gitli bir gerginliği sürdürmekte ve İsrail’in bu ülkeye yönelik saldırgan planlarını kollamaktadır. ABD böylesi kanlı ve pis oyunlarında Türkiye’yi hem kendi hem de İsrail yanında görmek istiyor ve bunu sağlamak için de tüm yollara başvuruyor ve vuracak. Bu nedenle 5 Kasım öncesinde PKK’ya destek verdiği Başbakan ve Genelkurmay Başkanı tarafından söylenen ABD, bu tarihten sonra ani bir kararla Türk ordusunun Kuzey Irak’taki PKK kamplarına yönelik sınır ötesi harekatına izin vermişti.
Anayasa Mahkemesi’nde AK Parti’ye karşı açılan dava ve birçoğunun beklediği dış ve iç kaynaklı ekonomik kriz ise ABD’nin Ankara ile pazarlık gücünü artıracaktır.
Anlaşılan hep birlikte çok ilginç gelişmelere hazırlıklı olmalıyız .
Çünkü ABD böylesi puslu havaları çok sever ve bu havalardan maksimum yararlanmayı çok iyi bilir .
Dikkatli ve uyanık olmak gerekir .
Akşam, 18.3.2008
|