Önümde, Cumhuriyet döneminde kapatılan partilerin listesi var. Bir bölümü, soğuk savaş döneminde umacı sayılan sol partiler. Bugün o fikirler çoktan demode bile oldu. Diğer bir gurup Güneydoğu’nun kalkınamamışlığından şikayet ettikleri için, Kürtçü damgası yiyip, ülkeyi bölme tehlikesinden kurtarmak amacıyla kapatılmış. Milli görüş sahibi oldukları için kapılarına kilit vurulanların sayısı da 4.
Türkiye’yi kapatılmış partiler mezarlığına çevirmişiz. Ancak temsil ettikleri fikirler aynen kalmış. Ne sol akımlar yok olmuş, ne Kürtlerin haklarını aramaları, ne de İslamcı yaklaşımlar.Hatta tam aksine, isim değiştirmişler ve her defasında giderek güç kazanmışlar.
İlk kapatılan Milli Görüş partisi 1971’de Milli Nizam idi. Bağımsız milletvekili Necmettin Erbakan ve arkadaşları kurdu. Seçime katılmadan kapatıldı.
Ardından 1980’de Milli Selamet kapatıldı oy oranı yüzde 8.5 idi. 1998’de Refah kapatıldığnda oy oranı yüzde 21.3 ve 2001’de Fazilet kapatıldığında yüzde 15.4 oy oranına sahipti. Bugün aynı kökten kaynaklanan AKP’nin oy oranı yüzde 47.
Kürtçülük suçlamasıyla kapatılan ilk parti, 1968’de Kürt sorununa parmak basan İşçi-Çiftçi Partisiydi ve oyu birkaç yüz binden fazla değildi. Bugün DTP Türkiye genelinde iki milyonu aşan seçmenden oy alıyor.
Bugünkü manzara daha ciddi.
Ak Parti ve DTP, kapanma talebiyle Anayasa mahkemesindeler.
Kendi seçtiğimiz, oylarımızla Meclis’e soktuğumuz bu partileri şimdi mahkemeye şikayet ediyoruz. Bir başka deyişle, Türkiye’nin kaderini, yönetimini 11 yargıcın yorumuna ve kararına bırakıyoruz.
Peki, bu işin sonu ne olacak ?
AKP ve DTP kapatılırsa, bu insanlar “Ne yapalım, hukuk ve yargının karşısında boynumuz kıldan incedir” dedikten sonra, köşelerine mi çekilecekler sanıyoruz?
Hayır tam aksine, sokağa ineceklerdir.
Haklarını aramaya çıkacaklardır.
İşte Türkiye o zaman gerçek bir kaosu, gerçek bir istikrarsızlığı görecektir.
Kapatılan parti mensupları orada da kalmayacaklar ve başka isimlerle yeni partiler kuracaklar ve yeniden seçime gideceklerdir. Muhtemelen de, dün yüzde 47 oy alan AKP bu defa daha yüksek bir oranla seçim kazanacaktır.
DTP, Güneydoğu’da kaybettiği oyları geri kazanacağı gibi, PKK’nın kaybolan prestijini elde etmesine yardımcı olacaktır. Dünkü teröristler, yarın Demokrasi havarisi giysileriyle karşımıza çıkacaklardır.
Sonra ne yapacağız ?
Parti kapatmakla başa çıkamayınca, Askeri darbeye mi kışkırtacağız ?
Korkuyorum.
Gidiş bu yöndedir.
Şu anda 28 Şubat müdahalesinin bir başka şeklini yaşıyoruz. Soli Özel buna “Yargının 28 Şubatı” diyor. Kimin 28 Şubatı olursa olsun. Ülkedeki laik güçler çok kararlı görünüyorlar. Aksi halde böylesine bir girişim yaşanmazdı. Eğer bu tempoda gidilirse, ilerde askeri kışkırtıp, işi zorla darbe çılgınlığına kadar götürebilirler.
Olmuyor.
Yasaları zorlayarak, abartılı yorumlar yaparak, bel altı vurarak, demokrasi kurallarını eğip bükerek bir yere varamıyoruz.
Bunu bir görsek, zorlamaların aksine, siyasette bir ince ayara gitsek. Örneğin doğru dürüst birleşmelerle bir Merkez parti oluşturulsa, Sosyal Demokratlar kendilerine çeki düzen verseler ve AKP’nin karşısına çıksalar. Bizim haklarımızı savunsalar. Yargıçların veya Askerin kapısını çalmak yerine, bu oyunu Demokrasi kurallarına göre oynasak.
Göreceksiniz, eninde sonunda bunu kabul etmek zorunda kalacağız. Başka bir çıkış yolumuzun olmadığını göreceğiz. Mahkemelerle ve Darbelerle değil, sorunlarımızı Demokrasiyle çözmeyi öğreneceğiz...
Ancaaak bir dakika...
Her şey bu kadar da basit değil.
AKP’nin bütün bu gelinilen noktada hiç mi kusuru yok ?
Olmaz olur mu...Son derece iyi işler yapması yanı sıra, bu parti eline geçirdiği bir fırsatı hoyratça kullandı. Abartılıdır veya değildir, toplumun bir kesiminin korkularını görmezden geldi. Yüzde 47 ile her şeyi istediği gibi, istediği hızda ve tonda yapabileceğini sandı.
Yani otobüsün duvara çarpmasında etkili oldu. Tabii bir yanlış bir doğruyu yok etmez ancak, unutmayalım ki hepimiz aynı gemideyiz ve kimse boğulmak istemiyor.
Posta, 18.3.2008
|