Bu ülke cinayetlere şaşırmıyor. Ne insanların öldürülmesi ne de kurumların yok edilmesi bu toplumu irkiltiyor.
Öyle sessizce bakıyor.
Hukuk sisteminin en önemli kurumlarından biri olan Danıştay’ın başsavcısı, “darbeyi ve idamları” öven bir konuşma yaptı.
Bazı “darbelerin” iyi olabileceğini söyledi.
Eğer bir ülkede darbe varsa hukuk yoktur, hukuk varsa darbe yoktur.
İkisi bir arada olmaz.
Hukuk sisteminin en üst makamlarından birinde bulunan biri darbeyi övebiliyorsa, bu, hukuku yok saymak anlamına gelir.
Bütün hukuk sisteminin, medyanın, üniversitelerin bir “refleks” olarak buna tepki vermesi, “hukuku yok sayan” bir hukukçuya karşı hukuku koruması gerekir.
Ama bizde bu refleks gösterilmiyor.
Bir hukukçu hukuku öldürüyor ve herkes sessizce sanki dünyanın en doğal olayını seyreder gibi seyrediyor.
Ne hukukçular ayağa kalkıyor, ne medya hesap soruyor, ne üniversitelerden bir ses geliyor.
Danıştay Başsavcısı’nın hukuka karşı gelmesi, darbeleri övebilmesi bu kadar doğalsa, bu toplum hukuksal refleksini böylesine yitirmişse zaten bir hukuk sisteminden söz edemeyiz demektir.
Hukuk sistemi yoksa Yargıtay ve Danıştay neyi temsilen varlıklarını sürdürecekler peki?
Hukuk yoksa Yargıtay’a da, Danıştay’a da, mahkemelere de ihtiyaç bulunmuyor.
Bütün bu kurumlar varlıklarını hukuka borçlular.
Hukuk olmayınca onlar da olmuyor.
Danıştay Başsavcısı hukuku inkâr eden konuşmasıyla aslında bu kurumların varlığını anlamsızlaştırıyor.
Yok ediyor Yargıtay’ı da, Danıştay’ı da, mahkemeleri de...
Ve bu kurumlar kendi ölümlerini sessizce seyrediyorlar.
Eğer bu sessizliklerini sürdürürlerse, hukukun aslında bu ülkede varolduğunu söylemezlerse, hukuka uygun bir tepki göstermezlerse, bu kurumların “hukuk adına” verecekleri kararlara nasıl güveneceğiz?
Hukuk varsa, Danıştay Başsavcısı o koltukta oturamaz.
Hukuk yoksa Yargıtay da, Danıştay da hiçbir konuda hukuken geçerli bir karar veremez.
Ama bir ses çıkmıyor.
Bu ürkütücü sessizlik “hukukun olmadığının” ikrarı değilse, nedir?
Bütün sistemin intiharı bu sessizlik.
Gözümüzün önünde ölüyor.
Ve, medya da tepki göstermiyor.
Sanki o da hukuksuzluğu benimsemiş.
Hukuksuzluk demek, bu ülkede hiç kimse güvence altında değil demek.
Güçlü zayıfı rahatça ezer demek.
Başınıza her an kötü bir şey gelebilir demek.
Savunmasızsınız demek.
Böyle bir durum medyayı telaşlandırmıyor mu?
Telaşlandırmıyor.
Darbeyi ve hukuksuzluğu öylesine benimsemişler, öylesine kendi varlıklarının bir parçası haline getirmişler ki toplumu savunacak bir refleksleri kalmamış.
Bütün adaleleri erimiş zavallı bir mefluç gibi hareketsizleşmişler.
Bu toplumun insanlarını korumakla ilgilenmiyorlar bile...
Bakın, “hukuksuz” bir hukuk sistemi sadece zorbalığı getirir.
Böyle bir zorbalığa karşı bu toplumun insanlarını kim koruyacak?
Hukukçular susarsa...
Medya susarsa...
Siyasi partiler susarsa...
İktidar susarsa...
İnsanları savunmak için kim konuşacak?
İnsanların canını da, malını da tehlikeye atan, bunları koruyacak bir hukuk sistemini çalıştırmayan bir ülkede nasıl yaşayacağız?
Bu ülke cinayetlere şaşırmıyor, biliyorum...
Ama bu sefer silah sizin alnınıza dayanmış.
Sizi hukuktan başka savunacak hiçbir güç yok...
Ve, siz o gücün ortadan kaldırılışına hiç ses çıkarmıyorsunuz.
O Danıştay Başsavcısı o koltukta oturduğu sürece bu ülkede hukuktan söz etmeye, “hukuk adına karar vermeye” kimsenin yetkisi olmayacak.
Yargıtay da, Danıştay da sessizlikleriyle intihar ediyorlar şu anda.
Bu sessizlikleri sürerse kendileriyle birlikte devleti ve toplumu da ciddi bir tehlikeye atacaklar.
Devlet sizin devletiniz...
Toplum, sizsiniz...
Sesinizi çıkarmayacak mısınız gerçekten?
Taraf, 11.3.2008
|