Darbeleri savunmak, her darbenin mutlaka kötü sonuçlar doğurmayacağını beyan etmek, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’a zaten yakışmaz da, bir ‘kadın’ olan vatandaş Tansel Çölaşan’a hiç yakışmıyor.
Çünkü, 27 Mayıs bir devrim değildir...
Bir ‘darbe’dir...
Bir ‘cunta’ ve ‘konvansiyon hareketi’dir...
Devrimlerle murat edilen ‘iyileştirmeleri’ getirmediği gibi, siyaset (ve halkın tercihleri) üzerindeki bürokratik baskıyı (vesayet rejimini) kurumsallaştırmıştır.
Sizin çok beğendiğiniz 27 Mayıs olmasaydı, muhtemelen eleştirdiğiniz ve ‘kötü darbeler’ kategorisinde gördüğünüz 12 Mart ve 12 Eylül de olmayacaktı.
Bunlar, birbirinin mütemmim cüzüdür...
İkincisi, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi, hiç de ‘toplumsal coşku’yla karşılanmamıştır.
Bu olay, Türk siyasetinin ‘utanç sayfaları’ndan biridir.
Üçüncüsü...
Israrla ‘Cumhuriyet’in kazanımlarının yok edildiğini’ söylüyorsunuz.
Bana yok edilmiş üç adet ‘Cumhuriyet kazanımı’ sayabilir misiniz?
Fazla değil. Üç adet...
Sakın ‘Türkçe ezan’ demeyin...
Danıştay Başsavcısı kimliğinizle, Türkçe Ezan konusunda bir yasak bulunmadığını, ezanın asli lisanıyla da okunabileceğine ilişkin TBMM kararının altına CHP’lilerin de imza attığını en çok sizin bilmeniz gerekir...
Star, 11.3.2008
|