Televizyonda izledim. Üniversitelerin kapısında polisler türbanlı genç kızlara “başlarını açmalarını” söylüyorlardı.
Yüzlerini buruşturarak isteksizce açtılar.
Zorba bir iradenin onlara nasıl haksız ve insafsız bir baskı uyguladığı, o kısacık görüntüde bile hissedilebiliyordu.
12 Mart’ta bir gün sabaha karşı evimizi basmışlardı.
İriyarı bir binbaşı tüfekli askerleriyle birlikte evin içine dalmıştı.
Babam hapisteydi, biz çok gençtik, annem bize de bir şey yapmalarından çekiniyor, soğukkanlı bir nezaketle durumu kontrol altında tutmaya uğraşıyordu.
Binbaşı bıyıklarımı tutup çekerek “Bunlar ne” demişti.
Çünkü o zamanlar da bıyık “tehlikeli” bir “siyasî simgeydi”, solculuğun işareti olarak görülüyordu.
Hiçbir şey söylemeden sadece yüzüne bakmıştım.
Türbanlı genç kızlara yapılanı izlerken o gece hissettiklerimi hissettim yeniden.
Kaba bir zorbalık karşısında duyulan çaresiz öfke.
Birilerinin “devletin gücünü” kullanarak insanlara uyguladıkları haksız ve insafsız baskı hiç bitmiyor burada.
Bıyığına, sakalına, türbanına karışıyorlar.
“Sana ne” dediğinde...
Ya dipçikliyor, ya hapse atıyor, ya geleceğini engelliyorlar.
Senin nasıl davranacağına, ne söyleyeceğine, ne giyeceğine karar veriyorlar.
Seni aşağılıyorlar.
Bizim devletin en sevdiği oyun bu zaten, sürekli olarak kendi vatandaşlarını aşağılamak.
O kızları da okul kapılarında aşağılıyorlardı.
Üstelik de buna hiç hakları yoktu.
Son anayasa değişikliği, türban yasağını ortadan kaldırmıştı.
Artık bu ülkenin anayasası, “kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkından mahrum edilemez” diyor.
Türbanı yasaklayan bir kanun da yok.
Eeeee?
Niye bu kızlara hâlâ bunları yapıyorlar?
Bizim siyasî iktidar, türban yasağını epey hazırlıksız bir biçimde, paldır küldür kaldırdı.
Siyaseten eline yüzüne bulaştırdı.
“Orduyu siyasetin içinde” tutmak ve hep bir darbe ihtimalini el altında bulundurmak isteyenlere “şeriat geliyor” diye vaveyla koparmaları için fırsat verdi.
Daha özgürlükçü bir tutumla bütün üniversiteyi özgürleştiren bir paket hazırlayıp da türbanı bunun içine dahil etseydi, bugün yaşananlar yaşanmazdı.
Aslında kendisi de o kadar özgürlükçü olmadığı için bunu beceremedi.
MHP ile anlaşıp sadece türban yasağını kaldırmayı tercih etti.
Ama türban konusunda bu, sonucu değiştirmez.
Bu ülkenin üniversitelerinde artık türban takmak serbest.
Bazı rektörler yasaya uymuyor.
Bunun, onların “laiklik” kaygısından kaynaklandığına asla inanmadığımı söylemeliyim.
Üniversitelerdeki kızlar türban taktı diye şeriat gelmez bu ülkeye.
Sokaktaki kadınlar takıyor da ne oluyor, şeriat mı geliyor?
O kadınların türban giymesi şeriat getirmiyorsa...
Niye üniversitelilerin türbanı şeriatı getirsin?
Bu türban yasakçısı görevliler, bir “darbe” ihtimali bulunsun istiyorlar.
Bir darbe için her zaman kullanılacak bir neden hep hazırda tutulsun.
Ve, suç işliyorlar.
Hiç hakları olmadığı halde türbanlı kızların giyimlerine müdahale ediyorlar.
Onların eğitim haklarını ellerinden almaya uğraşıyorlar.
Yasaya karşı gelerek gerginlik yaratıyorlar.
Bir sabaha karşı bizim evi basan o iriyarı binbaşının benim bıyıklarıma asılarak “bunlar ne” diye sormasında ne kadar mantık ve izan varsa, bu rektörlerin “türbanı çıkarttırmasında” da o kadar mantık ve izan var işte.
O binbaşı, bir darbenin silahlı görevlisiydi, zaten yasaya aykırı bir işin parçası olduğundan yasaya aldırmıyordu.
Ama bu rektörlere ne oluyor?
Darbe binbaşısı mı bu adamlar?
Otuz altı yıl önce “bıyığı” solculuk sanan binbaşıdan, otuz yıl sonra “türbanı” şeriat sanan rektörlere...
Pek de uzun bir yol almış sayılmaz bu ülke.
Hep aynı zorbalık.
Hukuka ve yasalara aldırmazlık.
Bence bu rektörler anayasaya karşı geldikleri için yargılanmalı.
Ceza olarak da hepsine hukuk ve insan hakları okutulmalı.
Hukuk diye bir şey olduğunu öğrendiklerinde...
Çok şaşıracaklardır herhalde.
İnsan haklarını ise...
Mahkeme kararıyla bile öğrenebileceklerini sanmam.
Taraf, 29 Şubat .2008
|