Başörtüsü yasağının kalkmasına taraftar gazeteler dün “cesur rektör” arayışı içindeydi. Gaziantep’de sorun çıkmamıştı.
Erciyes’te de işler yolundaydı.
Sakarya’dan gelen haberler sevindiriciydi.
Boğaziçi’nde de başörtülü öğrencilere kapılar açıktı.
(Biliyorsunuzdur muhakkak: Boğaziçi’nde, sağduyulu yönetim kapıları hiç kapamamıştı ki zaten... Ve de bana sorarsınız, bu üniversiteye yıllardır hâkim olan bu akılcı seçim, sorunun çözümü yolunda -Anayasa değişikliğine filan gidilmeden- rehber olabilirdi.)
Demek ki yukarıda saydığım birkaç üniversiteyi saymazsak, “yasak” hâlâ yürürlüktedir. Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişikliğe, bu değişikliğin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması ve Resmi Gazete’de yayımlanmasına ve de tabii ki YÖK Başkanı’nın üniversitelere görderdiği “yazı”ya rağmen.
Bu tablo bizi şaşırtıyor mu? Sizi bilmem ama beni hiç mi hiç şaşırtmıyor. Böyle olacağı besbelli idi.
Çok değil, iki hafta kadar önce (9 Şubat) yayımladığım “Gelinen nokta” başlıklı yazımda bugün gelinen noktayı harfi harfine haber vermişim.
“Ben söylemiştim” tarzında bilgiçlik taslayan hatırlatmalar yapmayı hiç sevmesem de, “gelinen nokta”nın gelinecek noktaya da işaret etmesi bakamından, bu yazımdan bazı bölümleri aktarmak istiyorum.
Anayasa değişikliğine ilişkin şunu söylemişim: “Yani daha açıkçası, henüz bir şey olmamış, başörtüsü yasağının kalkması yönünde henüz olumlu bir gelişme gerçekleşmemiştir.”
“Çünkü” diye devam etmişim, “söz konusu değişiklikler Anayasa açısından hiçbir şeyi değiştirmemiştir.”
Sonra yapılan değişikliklerin, söz konusu maddelerin mevcut (o günkü) hallerine bir katkı yapmadığını, bir “yenilik” getirmediğini açıklamaya çalışmışım:
“Demek ki, Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklik derde deva olacak nitelikte değil.”
Ve nihayet, bu değişikliklerin her şeye rağmen, ne işe yarayabiliceğini sormuşum. Cevabım şöyle imiş:
“Yüksek Öğretim Genel Kurulu, yapılan Anayasa değişikliklerine atıfta bulunarak üniversetilerde başörtüsü yasağının bundan böyle uygulanmayacağını açıklayabilir. Eğer Genel Kurul’da söylendiği gibi ‘dengeler’ değişmiş ise, YÖK’ten böyle bir genelge çıkabilir. Takdir edersiniz ki, ortada bir ‘yenilik’ olmadan YÖK’ten böyle bir karar çıkması pek çok açıdan sakıncalı, hatta imkansızdı. Ama söz konusu Anayasa değişiklikleri tamamlandığı takdirde, kendisine atıfta bulunulacak ‘yenilik’ artık elinizin altındadır.”
Aferin bana; bu kadar olur doğrusu...
“Kehanet” ile bugün karşılaştığımız gerçek arasında tek bir fark var: YÖK Başkanı, “yasak kalktı” müjdesini bir Genel Kurul kararı olarak değil de, imzasıyla çıkardığı bir “yazı” ile bildirdi üniversetilere.
Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım: Anayasa değişikliklerinin, maddelerin “ruhu”na ilişkin hiçbir “yenilik” getirmediğine ilişkin yorumum o günden bugüne Cumhurbaşkanı tarafından da desteklenmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanı, değişikliğe ilişkin kanunu onaylarken şöyle demiyor muydu: “...yapılan incelemede, Anayasa’nın 10’uncu ve 42’inci maddelerine eklenmesi öngörülen hükümlerin, Anayasa’da zaten var olan hükümleri daha ayrıntılı bir şekilde tavzih ve teyit etmek suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesini ve eğitim ve öğrenim hakkını güçlendirmeyi hedeflediği anlaşılmıştır.”
Evet, bu kadar açık. Anayasa’nın iki maddesinde yapılan değişiklik, “zaten var olan hükümlerin daha ayrıntılı bir şekilde tavzih ve teyit”inden ibarettir.
O zaman sormazlar mı: Yıllardır uygulanan başörtüsü yasağı, Anayasa’nın söz konusu maddelerinin yeteri kadar “tavzih” edilmemiş olmasından mı kaynaklanıyordu? Dolayısıyla yasağın sürdürülmesine ilişkin ilave bir kızgınlık, ilave bir hiddet son derece yersiz kaçmaktadır. Çünkü şu ana kadar değişen hiçbir şey yoktur.
MHP’nin gürültülü bir şekilde sahneye konan bu oyunda ciddi biçimde “rol çalması”nı saymazsanız, hukuk aynı hukuk, yasak aynı yasaktır.
Yeni Şafak, 26.2.2008
|