Demokratik bir ülkede, 'kötü' bir görüntü yüzünden Youtube'un kapatılacağı söylense, muhtemelen şaka sanılırdı. Keşke biz de öyle sanabilseydik, ama 'Atatürk'e hakaret içeren' bir video yüzünden, olağanüstü zengin bir iletişim kanalına toptan yasak getirildi. Haberlere göre, sık sık darbelerle gündeme gelen Tayland da 'Krala hakaret'ten dolayı Youtube'u kapatmış.
Onca demokratikleşme adımından sonra, Türkiye hâlâ yasaklarla gündeme geliyor. Hafta başında da Prof. Dr. Atilla Yayla, ifade özgürlüğünü kullandığı için hakim karşısına çıkacak.
Hatırlayalım, Prof. Yayla, İzmir'de düzenlenen bir panelde, Kemalizmin ilerlemeden çok gerilemeye tekabül ettiğini ve Batılıların 'neden her yerde aynı adamın resimleri olduğunu soracağını' ifade etmiş, ancak konuşması çarpıtılarak 'haber'leştirildiği için hakkında dâvâ açılmıştı. Şimdi O, AİHM'nin Türkiye'yi sıkça mahkum ettiği 5816'dan yargılanıyor.
Dünya'nın bütün bu 'bize özgü' gariplikleri nasıl izlediğini kestirmek güç değil.
Youtube'dan dolayı gülmekle yetinebilirler, ama paneldeki sözlerinden dolayı her bakımdan mağdur edilen Prof. Yayla olayını daha ciddi takip ettiklerini biliyorum.
Uluslararası düzeyde akademik özgürlüğü ve eğitim hakkını korumak ve ihlallerle mücadele etmek için UNESCO bünyesinde bir araya gelen 20'den fazla insan hakları örgütünce kurulan ve eğitimle ilgili başka kuruluşları da bünyesinde toplayan Eğitim ve Akademik Haklar Ağı (The Network for Education and Academic Rights- NEAR), olayı dünyaya Türkiye'de Atatürk hakkındaki yorumundan dolayı hapis cezası istenen profesör olarak duyurdu. NEAR'la birlikte, akademik özgürlüğü koruma amaçlı, üniversitelerin oluşturduğu İtalya merkezli diğer bir örgüt, Manga Charta Universitatum, üyesi olan Gazi Üniversitesi'ne, akademik özgürlüğü neden korumadığını resmen sordu. International Policy Network (IPN) de bir bildiriyle, dünyanın dikkatini bu davaya çekti. İfade özgürlüğünü koruma amaçlı Article 19 ile PEN de olayı takip ediyor.
Belki 'düşük standartlı demokrasi'ye bir ölçüde alıştırıldığımız için bu tür yasaklar veya yargının AİHM'nden dönecek kararları yeterince sorgulanmıyor. Ama dünya, düşüncelerini ifade ettiği için cezalandırılmak istenen bir üniversite hocasını görüyor. Avrupa Parlamentosu milletvekili ve AB - Türkiye Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı Andrew Duff, Prof. Yayla'ya yapılanları eleştirdiği 6 Haziran 2007 tarihli Financial Times'taki bir makalesini şöyle tamamlıyor: ' ... ve düşünün, korumalar eşliğinde mahkeme koridorlarında yürüyen ılımlı bir siyaset profesörü.'
Youtube veya Prof. Yayla olayı. Bunlar, dünya görsün veya görmesin, insan onuruna yaraşır biçimde yaşamak isteyen bizim sorunlarımız.
Prof. Yayla, 6 Aralık 2006 tarihli Int. Herald Tribune'deki makalesinde, kendisini şöyle ifade ediyor:
'İfade özgürlüğü herkes için önemlidir, ama bir akademisyen için hayatın kendisidir. Ben bir akademisyenim. Kuşku duymak, eleştirmek ve değerlendirmek benim işim. Düşüncelerim rasyonel bir biçimde çürütülünceye kadar onların arkasındayım. Türkiye'yi seviyorum ve medeni bir ülkede yaşamak istiyorum.'
Çok şey mi istiyor? Dünyanın ne dediği de bir yana, düşünce cezalandırılmasın diyen bizler de çok şey mi istiyoruz?
Star, 25 Ocak 2008
|