Herkesin sorduğu soru: Bütün örgüt bu kadar mı, peki darbeyi kim yapacaktı?
Bütün gün eş-dost-arkadaş telefonlarından başımı alamadım, herkesin sorduğu soru aynı: Bütün örgüt bu kadar mı, peki darbeyi kim yapacaktı?
Verdiğim cevabı anlatmaya çalışayım:
Hayır, elbette bütün örgüt bu kadar değil. Ama 'sivil'deki örgütün çekirdeği işte bu. Belki çemberi biraz daha genişletmek mümkün, belki 40-50 kişi daha vardır o çemberde de.
Şimdi savcının soruşturduğu örgüt darbeyi yapacak örgüt değil. Bunların görevi darbe ortamını oluşturmak, Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak, belki kişisel kazanım elde etmek.
Bu çekirdek, tepeden bir yerden gelen emirle veya özendirmeyle oluşturuldu. O emri vereni veya özendirmeyi yapanı bulup çıkarmadıkça, onun yaptığının suç olduğunu kanıtlayıp adalete teslim etmedikçe ve bir daha böyle bir şey yaşanmaması için gereken demokratik tedbirler alınmadıkça Türkiye rahat edemez.
Basit bir akıl yürütmeyle dahi, böylesi bir girişimin kamu gücü kullanılmadan yapılamayacağı sonucuna varılabilir. Nitekim, hiçbiri adli makamlara intikal etmemiş olmakla birlikte, 2003 sonu 2004 başında 'Sarı Kız' kod adıyla darbe planı yapıldığı, bu planın hüsrana uğraması sonrası üst düzeyde bir askeri kişinin bu kez 'Ayışığı' ve 'Yakamoz' adlarıyla aşamalandırdığı bir başka planın yapıldığı biliniyor. Bu planlar hep devletten maaş alan görevliler tarafından, devlete ait bilgisayarlarda ve devlete ait ofislerde yazıldı.
Her iki planın da hedefi Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını şu veya bu yolla indirmek, yerine de 'ulusalcı' bir hükümet getirmekti. 'Şu veya bu yolla' sözünü de açayım: Ya 28 Şubat vari, medyanın ve bu sayede toplumun geniş kesimlerinin de katılımıyla AKP iktidarının Meclis yoluyla sona erdirilmesi ya da doğrudan askeri darbeyle aynı işin yapılması.
Bu planların içinde yer alan bir emekli komutanın bir ara 'Tarih devrilenleri değil bizi yazar' dediği bile biliniyor.
Ama bilinen başka bir şey, bu planların hiçbir biçimde nihayete, yani amacına ermediği.
Amacına ermedi ama 2003 yılında bir düğmeye de basıldı. Bunun belgesini Nokta dergisi yayımladı.
O basılan düğme yüzünden bir anda ortaya pıtrak gibi onlarca 'sivil toplum örgütü' çıkıverdi. Bu 'sivil' örgütlerin başında nedense hep emekli askerler vardı, bazıları gerçekten yüksek mevkilerde görev yapmış emekli askerler. Bu 'sivil' toplum örgütleri, bir nevi federasyon veya konfederasyon çatısı altında toplanmayı, yani koordineli hareket etmeyi bile düşünüp tasarladılar. Hatta bir ara 'parti kurma' lafları bile çıktı.
Tabii bu 'sivil' toplum, bir yerde gerçekten sivildi, öyle tek boyuta veya tek görüşe indirgenemeyecek bir çeşitlilik de içeriyordu ister istemez. İçlerinde daha 'yüksek' siyaset yapıyormuş gibi duranları da vardı, mahkeme kapılarında avaz avaz bağırıp terör yaratanları da, sempozyum kapısında sağa sola yumurta atanları da, silah üstüne yemin edip bunu videoya çekenleri de.
Kimisi işin sadece siyaset tarafındaydı, hatta belki içlerinde bazıları samimi biçimde ülkenin AKP'den kurtarılması gerektiğine, bunun da tek yolu eğer askeri darbe ise buna da razı olunması gerektiğine inanıyordu. Bazıları ise o kadar saf değildi, darbenin yolunun açılması, kolaylaştırılması, bu uğurda cinayet işlenecekse cinayet işlenmesi gerektiğini düşünüyorlardı.
Cumhuriyet gazetesi, ki bu işleri yapan o 'sivil' toplumun bayrağı sayılır, iki kere bombalandı. Eylem beceriksizceydi ve hiç ses getirmedi. Aynı ekip gitti eylemin ses getiricisini Danıştay'da yaptı, canlar hem de laikliğinden hiç de kuşku duyulamayacak canlar alındı. Ama beklenen etki oldu. Cenaze 'laiklik mitingi' gibiydi. Arkası Cumhuriyet Mitingleri'yle geldi. Bir eylem, bir anda yüzbinleri mobilize etmişti.
Tam devamı gelecekti ki, bir kısmı o sırada hâlâ resmi görevli olan toplum mühendislerinin hesaplayamadığı bir şey oldu, Genelkurmay sivil sisteme muhtıra verdi, Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı seçimini iptal etti. Türkiye genel seçime gidiyordu, darbe planları mecburen ertelenecekti. (Yeni tarihin 2009 olduğu yazılıydı dünkü bazı gazetelerde.)
Sonra beklenmeyen şeyler olmaya devam etti: Bir ihbar mektubu Ümraniye'de bir evde silah ve patlayıcı bulunmasına neden oldu. Onun ardından Eskişehir'de başka bir ev daha bulundu. Ve darbe provokasyonu örgütü çöküşe geçti.
Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum, nerede 'Kızıl Elma', nerede 'Ulusalcılar' son altı-sekiz aydır? Eskiden her hafta bir yerlerde eylem yapan, sağa sola yumurta atanlar ne oldu? Ne oldu 'sivil' topluma?
Bence yeraltına indiler, yukarıdan basılacak yeni bir düğmenin haberini bekliyorlar.
O yüzden soruşturma o 'yukarı'ya kadar uzanmazsa, yarın öbür gün benzer şeylerin ülkemizde yaşanmayacağının hiçbir garantisi yok.
Radikal, 25 Ocak 2008
|