Şu bizim meşhur "derin devlet" lafının insanı uyuşturan bir yanı var.
Suikastlar düzenleniyor, cinayetler işleniyor, sabotajlar yapılıyor, bombalar atılıyor, haraçlar alınıyor, uyuşturucu kaçakçılığı örgütleniyor...
Biz kimin yaptığını anlıyoruz.
"Derin devlet" diyoruz...
Ve, rahatlayıp duruyoruz.
Sanki bir ülkede "derin devletin" olması, suç işlemesi, ülkenin istikrarını bozması, adam öldürmesi çok normal ve sıradan bir işmiş gibi...
Sanki "derin devlet" dediğimizde "failleri" bulmuşuz gibi...
Şu soruları hiçbirimiz sormuyoruz:
"Kim bu derin devlet, gücünü nereden alıyor?"
Çünkü biliyoruz ki bu sorular tehlikeli.
Ama gelişmeler artık bu soruları sormamanın hepimiz için daha tehlikeli olacağını gösteriyor.
Son operasyonlarda yakalananların arasında emekli subaylar bulunuyor.
Bunlardan en ünlüsü JİTEM'in kurucusu olduğu söylenen bir emekli general.
Bizim ordu çok uzun yıllar JİTEM diye bir örgütün varlığını reddetti.
Hepimiz var olduğunu biliyorduk ama onlar bunu kabul etmiyordu.
Sonunda bir mahkeme kararıyla JİTEM'in varlığı tescil edildi.
Peki ne amaçla "resmen varlığı kabul edilmeyen" bir örgüt kuruldu?
Bu örgütün görevi neydi?
Resmen var olmadığı için yasalara karşı da sorumluluğu bulunmuyordu.
"Derinlik" ve "gizlilik" arasındaki ilişki neden hiç sorgulanmadı?
Bir devlet kendi içinde böyle bir örgütü nasıl barındırdı?
Bunları çok net sormadık.
Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra katili yönlendiren "muhbirin" jandarmayla ve polisle bağlantıları resmen ortaya çıktı.
Bu cinayette rol alan insanlarla ilişkideki devlet görevlilerini kim yönetiyordu?
Bu görevliler kime bağlıydı?
Onların bağlı olduğu "makam" devletin hangi kademesine yerleşmişti?
Şemdinli'de iki astsubay bomba atarken yakalandı.
Sonra askeri mahkeme onları serbest bıraktı.
O astsubaylara emirleri kim vermişti?
İki astsubay bağımsız hareket edemeyeceğine
göre onların saldırısından kim sorumluydu?
O "güç" neden bulunamadı?
Şimdi son operasyonda yakalanan sanıkların bir "darbe" ortamı hazırlamak için bütün o suçlan işledikleri söyleniyor.
Peki, darbeyi kim yapacaktı?
Bu ülkede darbe yapabilecek tek bir örgüt bulunuyor.
Ordu.
Yakalanan bu emekli subaylarla ordunun ilişkisi ne?
Sanıkların en ünlüsü görevdeyken mafyayla, suçlarla, katillerle bağlantıları resmi evrakla oraya konulmuştu.
Ona rağmen nasıl oldu da terfi etti?
O adama görevdeyken bütün bunları yapması için kim emir verdi?
Niye cezalandırılmadı?
Neden üst düzey bir subayın bu ilişkileri doğal karşılandı?
Derin devlet dendiğinde Kontrgerilla, Özel Harp Dairesi gibi örgütler de söz konusu oluyor.
Bu örgütler kime bağlı?
Sivil bir güce mi?
Askerî bir güce mi?
Derin devletin içinde siviller var, polisler var, istihbaratçılar var, askerler var.
En tepesinde kim var peki?
Derin devleti bir sivil mi yönetiyor?
Derin devletin içindeki askerler bir sivilden mi emir alıyor?
Bu "derin devlet" denilen örgüt bir suç örgütü.
Sürekli suç işliyor.
Ve cezasız kalıyor.
O her cezasız kaldığında Türkiye tökezliyor.
Biz, bütün ülkeyi tökezleten bu yapıyı diğer bütün çağdaş ülkeler gibi dağıtmak zorundayız.
Bunun için de tepesinde kimin bulunduğunu açıkça sormalıyız.
Bir sivil mi yönetiyor bunu, bir asker mi?
Bu "derin devlet" polisin içinde, ordunun içinde nerelere kadar uzanıyor?
Eğer bu örgütün üyeleri ve yöneticileri devletin içinde değilse neden devlet bu suçluları ve onların liderlerini yakalamıyor?
Yok, devletin içindeyse, bir devlet bir suç örgütünü ne kadar içinde barındırabilir?
Hangi seviyeye kadar tırmanır suç?
Biz neden bunun yukarıya doğru giden bağlarını hiç merak etmiyoruz?
Bu ülke ve bu devlet bir tür derinlik sarhoşluğu yaşıyor.
Derin devlet lafı hepimizi uyuşturuyor.
Derin devlet deyip duruyoruz.
Bu sarhoşluktan uyanma vakti geldi bence.
Baksanıza hâlâ darbe hazırlıklarından söz ediliyor.
Biz bu "derin devletin" en derinini bulmalıyız artık.
Bunu kimin yönettiğini açığa çıkarmalıyız.
Suç işleyen askerler ve diğer devlet görevlileriyle onları koruyanlar cezasız kalmamalı.
Onlar her cezasız kaldığında...
Cezayı bu ülkenin insanları ödüyor çünkü.
Taraf, 25 Ocak 2008
|