Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni anayasa taslağı hazırlamasını istediği 6 kişilik komisyonun üyelerinden Prof. Dr. Yavuz Atar, anayasanın bütünüyle değişmesi halinde, psikolojik olarak Türkiye'nin önünün açılacağını, halkın anayasa inancının artacağını kaydetti.
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yavuz Atar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni anayasa taslağı hazırlamasını istediği 6 kişilik komisyonun üyesi. Yeni Asya'nın soruların cevaplandıran Prof. Dr. Atar, son günlerdeki tartışma konularını değerlendirdi.
*Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, anayasanın tümüyle değil bölüm bölüm değiştirilmesinin daha doğru olacağını söyledi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu da bir görüş ve yöntem olabilir. Ama benim kişisel düşüncem yeni tarihli ve bütünüyle yenilenmiş bir anayasa daha doğru bir seçenek olur. Bir kere parça parça değişiklik yapıldığı zaman bazen anayasanın bütünlüğü bozulabiliyor. Dolayısıyla birinci maddesinden sonuncu maddesine kadar bir bütün olarak ele alınıp kurumların ve hükümlerin birbiriyle uyumlu olabilmesi için baştan sona gözden geçirilip yeni bir anayasa biçiminde çıkarılması daha nitelikli bir anayasaya ulaşmamızı sağlar. Öte yandan bir kere toplumsal açıdan "Türkiye yeni bir anayasa yapacak diye" bir beklenti var. Bu beklentinin karşılanması gerekiyor. Bir başka gerekçe de şu; 1982 Anayasası darbe döneminde yapılmış. Hep darbeyi çağrıştırıyor. Siz onun içeriğini parça parça da değiştirseniz yine adı 1982 Anayasası olarak kalacak.
*Darbe imajı üzerinden kalkmayacak mı?
Evet. Bunu kırmak lâzım. Artık Türkiye'nin sivil dönemde, demokratik tartışma ortamında, halkın seçtiği parlamentonun yeni bir anayasa yapabildiğini göstermesi, bu iradeyi ortaya koyması açısından da anayasanın bütünüyle değişmesinde yarar var. Özellikle 1982 tarihi ortadan kalkmalı. 2008 veya 2009 hangi yılda olacaksa bu tarihi taşıyan, bütünüyle yenilenmiş bir anayasa olmalı. Gelecek nesiller de "Bakın 2008'de Türkiye yeni bir anayasa yapmış" diyebilmeli. Bu başarılabilirse, darbe dönemlerinde anayasanın tümden değişmesi kısırdöngüsü ortadan kaldırılabilirse bu manada psikolojik olarak da Türkiye'nin önü açılır. Halkın anayasa inancını arttır. Kalite ve istikrarını yükseltir. Türkiye'nin uluslararası alandaki prestiji de güçlenir.
*Hiç olmazsa psikolojik boyutu bile tümüyle değişmesini gerektiriyor mu diyorsunuz?
Hiç olmazsa diyorum ama hiç olmasaya kadar çok şey var. Ama böyle bir yararı olduğunu da göz ardı etmemek lâzım.
*Taslağı hazırlarken başörtüsüyle ilgili madde var mıydı?
Vardı.
*Taslağa bu maddeyi ekleme amacınız neydi?
Mevcut anayasanın bu haliyle bile hukuken metinlerinde, hükümlerinde bir başörtüsü yasağı çıkarmak mümkün değil. Çünkü din ve vicdan hürriyeti teminat altına alınmış. Öbür taraftan anayasada ayrıca başka hak ve hürriyetler de düzenlenmiş durumda. Bir başörtüsünü sadece başörtüsü olarak ele almak, dini inanç üzerine temellendirmek de yanlış. Birisinin başörtüsü inanç temelli olabilir. Başka birinin başka bir kıyafeti olur. Bunun saiki moda olabilir, sağlık olabilir, gelenek, kültür olabilir. Dolayısıyla "sadece dini inanç gereği olanlara serbestlik verelim başka saiklerle kıyafet tercihlerine kapalı olalım" gibi bir düşünce zaten hürriyetler mantığına aykırı düşer. Bu çerçevede mevcut anayasa kişi hürriyetini, genel davranış serbestliğini, ifade, din ve vicdan hürriyetinin hepsini hak ve hürriyetlerin meşru sınırları aşılmadan garanti altına almış durumda.
*Hak ve hürriyetlerin meşru sınırlarının aşılmaması ölçüsü nedir?
Başkalarının hak ve hürriyetlerini ihlâl etmek, genel ahlâka aykırı kıyafet giymek ya da ciddi mânâda kamu düzenini bozucu bir durumun ortaya çıkması. Mesela yüzünü tamamen kapatıp kimliğinin belli olmaması gibi. Bu meşru sınırlara uyulduğu sürece her türlü kıyafetin giyilebilmesi gerekir.
*Siz sadece başörtüsünü değil genel bir kılık kıyafet hürriyetini mi amaçladınız?
Tabii ki. Kıyafeti genel olarak düşünmek lâzım. Hangi sebepten olursa olsun meşrû sınırlar içinde kalmış olmak kaydıyla kılık ve kıyafet serbest olmalı ve kimse kılık-kıyafeti sebebiyle herhangi bir hak ve hürriyetini kullanmaktan mahrum edilmemeli. Türkiye'deki somut problem eğitim alanında görülüyordu. 1989'da Anayasa Mahkemesi, -ne yazık ki- bir kararla başörtüsünün laikliğe aykırı olduğu yönünde bir karar verdi. Tamamen hukuki dayanaktan yoksun. Bizim anayasa taslağına böyle bir hüküm koymamızın sebebi bu. Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir yorumu oldukça kanunla, yönetmelikle bunu çözmek mümkün değil. O yüzden anayasaya somut bir hüküm koyup Anayasa Mahkemesi'nin buna uygun karar vermesini sağlamayı amaçladık.
*Son tartışmalardan sonra anayasada böyle bir madde yer alır mı?
Alır tabi.
*Bu düşüncenizi daha mı güçlendirdi?
Bunun ciddi bir problem olduğu iyice ortaya çıktı. Sadece iktidar partisi değil MHP de buna destek vereceğini açıkladı. Makul bir hüküm üzerinde uzlaşıp anayasaya konursa sorun yeni anayasadan önce de çözülebilir.
*MHP'nin önerisi bu problemi çözmeye yeterli mi? Taslağın amacınızı karşılyor mu?
MHP'nin önerisi iyi niyetli ama sorunu çözeceğini sanmıyorum. Çünkü Anayasanın 10. maddesine ilave ettikleri hüküm zaten o maddede olan anlamdan farklı bir ilave getirmiyor. Zaten devlet tüm işlemlerine eşit davranmak zorunda. Kimseye ayrımcılık yapamaz. Siz bunu "kamu hizmetlerinin verilmesinde" diye bir ilave yaparsanız aslında var olan bir şeyin biraz daha detaylandırılması anlamına gelir. Yeni bir şey yok. Getirilen önerinin kılık ve kıyafet serbestliğine yol açacak, Anayasa Mahkemesi'nin kararını bertaraf edecek bir içeriği yok. Yasağın temeli Anayasa Mahkemesi olduğu için, bunun ortadan kaldırılması için açıkça kılık ve kıyafete atıf yapacak, onu zikredecek bir düzenleme olması lâzım.
*Daha net bir tanım olmasını mı istiyorsunuz?
Evet. Kılık ve kıyafet belirtilmeden bu şartlarda mesele çözülmez. Dolayısıyla MHP'nin önerisi yetersiz kalıyor.
|