Erbakan "Rektörler selam duracak" dedi. Okula kısmen girebilenler de giremez oldu.
Başbakan'ın Madrit'te "velev ki siyasal simge olsun, dünyanın neresinde böyle yasak var" sözünü, bu sorumsuzlukla söylenmiş olarak kabul etmek istemiyorum.
Bunun, öyle Ece Temelkuran'ın vehmettiği gibi, "AKP'nin evine dönüşü"yle de alakası yok.
"Velev ki siyasal simge olsun" söylemi artık başörtüsü konusunda sözün bittiği noktadır.
Başbakan'ın bu sözünü anlayabiliyorum. Ne derseniz deyin, karşınızdakine meramınızı anlatamayacağınız zamanki söz söyleme biçimidir bu.
Zira... Artık başörtüsü sorunu illetli bir hal almıştır.
Başı örtülü kadınlara isnat edilen iki şey vardır. Ağzınla kuş tutsan, amuda kalksan kâr etmez. Başındaki örtü ya aile baskısıdır ya da koca baskısı. Kocasının isteği üzerine, bikini giymeyen, mini etek giymeyen kadın anlaşılabilir de "velev ki koca isteğiyle olsa örtünen" kadın bir türlü anlaşılamaz. İkisi de değilse o zaman durum daha da vahimdir, siyasal bir simgedir başındaki ve sen potansiyel bir tehlike unsurusundur.
"Artık bu ülkede yaşanmaz" diyen Fazıl Say bilmelidir ki, bu ülkede okuma hakkına sahip olamayan kızlar kimseciklere nazlanamadan yıllardır bu ülkeden sessiz sessiz gittiler. Gidemeyenler de zaten okuyamıyorlar. Yıllardır bu travmayı yaşayan, ikna odalarına tıkılan bu kızlardan daha iyi kim anlayabilir ki Fazıl Say'ı.
* * *
Tempo dergisinde yazmaya yeni başlamıştım. AKP'nin birinci dönem iktidarıydı. 27 Nisan muhtırası da verilmemişti. Dönemin uyuklamasıyla meşhur Kültür Bakanı Atilla Koç'un davetlisi olarak Moskova ziyaretine katılmıştım. AKP'li milletvekilleriyle birlikte CHP'li de iki vekil vardı. Ankara'da balık lokantası da olan CHP'li milletvekili, "AKP iktidarda olduğu için sana yazdırıyorlar, bunun farkındasın değil mi" diyerek bana samimi bir uyarıda bulundu. (Gerçi şimdi de öyle düşünenlerin sayısı az değil ya, neyse)
"Ne yani, siz iktidarda olunca benim gibilere yazdırılmayacak mı? Bunu mu demek istiyorsunuz" diye sordum. "Yoook canım öyle demek istemedim de" şeklinde sözü geveledi.
Oysa, Turgut Özallı yıllardan sonra, özellikle de Refah-Yol deneyimi ile daha da pekişen bir inanış vardı dindar kesimde: "Başörtüsü sorununu muhafazakâr partilere çözdürmezler. Bunu CHP'ye yaptıracaklar" diye.
Fakat görünen o ki, artık Türkiye'nin bir ayıbı haline gelen bu meselede CHP hiç oralı değil. Baykal "Bak işte itiraf etti" peşinde.
İnsan ülkesindeki sorunları bu kadar mı görmezden gelir. Nerede yaşıyorlar, kimlerle görüşüyorlar bilmiyorum. Bu kafayla yakında sadece birbirleriyle görüşen küçük bir kulüp haline gelecekler.
* * *
Tayyip Erdoğan ve partisi de, 2002'den bu yana, başörtüsü konusunu evirip çevirerek epeyce sulandırdılar. Cumhurbaşkanlığı konusundaki ısrarı, üniversite konusunda göstermediler.
İddia sahipleri, iktidara gelince, nimetlerin büyüklüğünün farkına varıyor ve biraz daha "tadına varmak" için insanları oyalayıp durabiliyor.
Başbakan'ın kafası karışık mı bilmiyorum ama benim kafam fena halde karışık.
İnanın ki halkın da öyle...
Zira Mehmet Ali Şahin'in daha bir yıl önce başörtülü kadınlar hakkında sarfettiği "yüzde bir buçuk" sözü unutulmuş değil.
"Ülkenin türbandan önemli sorunları var, mesela işsizlik" söylemleri de unutulmuş değil.
Halka sormuşlardı da, en önemli sorunlar sıralamasında başörtüsü meselesi çok gerilerde kalıyordu.
İşsizlik sorunu çözülmüş değil. Bilakis, ekonomideki iyileşme tabana yansımış değil.
E, peki ne oldu da şimdi bir anda gündem yeniden türbana döndü.
Bunun önümüzdeki dönem yapılacak yerel seçimler için bir yatırım olduğuna inanmak istemiyorum.
İnsanlar inandıkları için örtünüyorlar deniliyor, yok efendim bu siyasi simgedir diye karşı çıkıyorlar.
Başbakan'ın da artık canına tak etmiş olmalı ki, "velev ki siyasi simge" dedi.
"Siyasi simgeler de mi yasak? Hadi bakalım. Şimdi ne diyeceksiniz?" diye okuyorum bunu.
Şimdi de, "yok efendim, bu kadınlar kocalarının baskısıyla örtünüyorlar"a mı dönecek?
"Velev ki öyle". Karı-koca arasındaki münasebetleri de mi siz belirleyeceksiniz?
Koca baskısı ile olmaz, baba baskısı ile olmaz, dini baskı ile olmaz.
"Devlet baskısı" ile bugüne kadar ne hallettiniz diye sormazlar mı insana...
Saçmalama vaktimiz dolmadı mı daha?
Akşam, 18 Ocak 2008
|