Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi?
Son zamanlarda, memleketin herhangi bir kadim meselesi konuşulurken, "Peki bu konuda asker ne diyor?" diye sormak kimsenin aklına gelmiyor...
Şimdi bazıları, "Aman iyi... Aman güzel... İşte kardeşim, asker kendi görev alanına çekilmiş durumda... Sivil siyaset işe el koymuş durumda... Şimdi bu konuyu gündeme getirmenin sırası mı? Ne istiyorsun? Neden pişmiş aşa su katıyorsun?" diyecektir...
Eğer...
Durum gerçekten de böyle olsaydı...
Yani gerçekten de "aş" pişmiş olsaydı, ben de su katarak münafıklık yapmazdım.
Fakat ne yazık ki...
Durum hiç de böyle değil...
Mesela...
Türban konusunda askerin elinde bir "tanım" var ve bu tanım, Başbakan Erdoğan'ın türban tanımıyla örtüşmemekte.
* * *
Bir yakınım, askerdeki oğlunun "yemin töreni"ne bir davet mektubu aldı geçen gün...
Mektubu gördüm...
Nazik ifadelerle yapılan bir çağrı...
Ancak...
Benim asıl dikkatimi mektubun altına özenle yerleştirilmiş "Pek mühim bir not" çekti...
"Mühim not"ta şöyle deniliyordu:
"Törene Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı ve çağdaş olmayan kıyafetli ziyaretçiler alınmayacaktır."
İşte askerin türban tanımlaması!
Asker türbanı, "çağdışı kıyafet" olarak tanımlıyor.
Resmen... Yazılı olarak... Alenen...
* * *
Peki bu durum ne zamana kadar görmezlikten gelinecek?
Düşünsenize:
Komutanlar, başkomutanlarının eşinin kıyafetini "çağdışı" olarak tanımlıyorlar!
Ve bu durum karşısında "Başkomutan", hiçbir şey yapamıyor!
Hadi bu da bir tarafa...
Hani türban sorununun çözümü için hem toplumsal, hem de kurumsal mutabakat aranacaktı?
En önemli kurum, türbana "çağdışı" diyorsa, "mutabakat" nerededir?
Hürriyet, 18 Ocak 2008
|