(...)Fazıl Say’ın kendisini “azınlığa düşmüş” gibi hissetmesini, toplumsal bir veri olarak görüp anlamaya çalışmak gerekir. Muhafazakârlar laik kesimde oluşan bu “azınlık” duygusunu anlamaya, kaygılarını gidermeye özen göstermelidir.
***
Duyguları anlamak
Fakat sorun tek taraflı değildir. Elit olmanın resmi kudretine sahip ‘laik kesim’ de ‘öteki’ kesimin duygularını, kaygılarını anlamaya çalışmalıdır.
Necip Fazıl’ın bir mısraına dikkat edin:
“Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!”
Bu sözler şairane bir kurgu değil, geniş kesimlerdeki köklü bir ıztırabın ifadesidir.
Geniş vatandaş kitlelerini kılıklarından, yaşama biçimlerinden dolayı aşağılamak, dışlamak maalesef bizim egemen siyasi kültürümüzün bir parçasıdır.
Sosyoloji diliyle, egemen “merkez”deki elitler, “kenar”daki milyonlara tepeden bakmıştır. “Taşralı, cahil halk, faso fiso vatandaş, haso memo” gibi terimler bu aşağılayıcı bakışın dışa vurumlarıdır.
Bu kitleler “müşteri” olarak iyidirler! Askere alındıklarında “Mehmetçik”tirler! Ülke savunmasında “şehit anası”dırlar!
Fakat vatandaş olarak siyasi ve sivil haklar eşitliğini istediklerinde bazı sorunlar çıkar!
1950’den beri temel gerilimlerimizden biri bu meseledir.
“Yeter söz milletindir!” sloganı niye milyonların desteğini almıştı? İşte bu sebepten...
Öbür taraf ise “Hasolar, memolar, fasa fiso vatandaşlar!” diye bu kitleleri hor görmeye devam etti.
***
Mütareke yapmak?
Demokrasi ve ekonomik gelişme olacaksa bu bu elitist hiyerarşiyi sürdürmek mümkün değildi. Herkesin oyu eşit olacaktı! Sınavı kazanan herkes üniversiteye gidebilecekti! Piyasa ekonomisi “hasolar, memolar”dan işadamları çıkaracaktı elbette!
Bu bir modernleşme sürecidir, “geliyorlar” diye tedirgin olmak anlamsızdır. Elitlerin bu psikozdan; her seçimde sandıktan çıkan çoğunluğun ise “garip, parya” psikozundan kurtulmaları gerekiyor.
Türkiye’de eski “merkez” ve “kenar” yapıları artık aşılıyor, bir “orta sınıflaşma” süreci yaşanıyor.
Orta sınıflar asla tek fikirli, tek kıyafetli, tek inançlı olamaz, tek partili olamaz!
Yeni sosyal realiteye eski gözlüklerle bakmak, “öteki”nden korkmak gibi yanlış duygulara yol açıyor. İki kanatta da...
Eski algıları keskinleştirecek ve sosyal gelişmemizin bu yeni aşamalarını görmemize engel olacak kamplaşmalar yerine bir süre ‘mütareke’ yapmak nasıl olur?!
Durup düşünmek, gözlemlemek, ufkumuzu açmak... En önemlisi, zihnimizdeki eski önyargılara oturttuğumuz “öteki”ni zihnimizin dışındaki gerçekliğiyle anlamaya çalışmak?..
Sanıyorum o zaman pencerelerimizden göreceğiz ki, bu kadar gelişmiş ve çeşitlenmiş Türkiye’de irtica korkusu abestir. Türkiye’de hâlâ Tek Parti veya darbe dönemlerindeki gibi baskıların olduğunu sanmak da abestir çünkü demokrasi hayli gelişmiştir.
Gözlüksüz bakabilsek, “azınlık” psikozundan da “parya” psikozundan da çıkarak daha hür, barışık ve yaratıcı bir toplum haline geleceğiz.
Milliyet, 28 Aralık 2007
|