Devlet için Güneydoğu’da her şey tehlikeli. Din çok tehlikeli, Kürtlük çok tehlikeli, Barzani çok tehlikeli, PKK çok tehlikeli, DTP zaten terörün legalleşmiş hali. O bölgenin tercih ettiği, edeceği, etme potansiyeli olan her şey çok tehlikeli.
Güneydoğu’nun, Kürtlerin ve o bölgede yaşayan herkesin yapacağı tek şey var; o da dinle alakalarını kesmek, ‘ne mutlu Türk’üm’ demek, Atatürk milliyetçiliğinde birleşip Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ndan Mozart’ı dinlemek. Başka çareleri yok, bir B planları yok. Çünkü, bunun haricinde kalan her şey tehlikeli ve kırmızı çizgilere aykırı.
Devlet için Güneydoğu böyle tanımlanırken bir kısım medya ise bambaşka bakış açıları getiriyor olaya. Okurken dehşete düşmemek mümkün değil. Milliyet Gazetesi’nin Güneydoğu yazı dizisi bir yandan dindarları ihbar ederken, bir yandan Kürt ayrılıkçıların İslamcılara nasıl da yenildiğini dramatik bir şekilde anlatıyor. Medyamız kendi dilince Güneydoğu’daki bir başka tehlikeyi gözler önüne seriyor(!) Aklınca ihbar ediyor. Güneydoğu’da İslamî dalga yükseliş halindeymiş. Bu, büyük bir keşif. Hani bölgeye binlerce yıldır giremeyen(!), bölgede asırlardır bir türlü yükselemeyen(!) İslam, AKP hükümeti döneminde yükselişe geçmiş. Legal ve illegal yollarla hareket eden İslamî gruplar, Kürt siyasetinde büyük bir moral çöküşün yaşanmasına sebep olmuşlar ve Kürt siyasetinin çelik gövdesinin dağılma ihtimalini (buna tehlikesi demek istiyor) düşünüyorlarmış ilk kez. ‘Kürdistan olmadı olmayacak’ cümlesinin ardından bir moral çöküntüsü içindelermiş. Bunun en büyük sebebi İslam’ın Kürt siyasetini egemenliği altına almasıymış. PKK’nın bağımsızlıktan anayasal vatandaşlık talebine doğru geri adım atmasının yarattığı moral dağınıklığı İslamî örgütlenmelere siyasî alan açmış.
İnanılır gibi değil. Devlete yakın durmakla övünen Milliyet Gazetesi’nde bunlar yazıyor. Terörün bitmesinden, ayrılıkçıların pes etmesinden rahatsızlık duyan, bölgenin artık şiddetten ve terörden uzak durmak istemesinden gocunanlar var bu ülkede. Devletin B planı olmayan dayatmaları ile ayrılıkçılar arasında kalan bölge halkına gerçekten el uzatan, yardım eden, husumeti gideren insanlar tuhaf bir şekilde ötekileştiriliyor.
Kimse Yok mu Derneği, 60 bin aileye kurban eti dağıtmak için bütün hazırlıklarını bitirmiş durumda. Bayramın gerçek ruhuna uygun olarak yoksula, ihtiyaç sahiplerine, mazlumlara ulaştırılmak için binlerce kurban Güneydoğu’ya gönderildi. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerden iş sahibi binlerce işadamı Güneydoğu’ya gidip bayramlaşacak ve bizzat kurban eti dağıtacak. ‘Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’ sözündeki emri yerine getirecek. Bilmiyorum kimsenin umurunda mı; ama hâlâ o bölgeden çocuklarımızın cenazeleri geliyor. İnsanlar dindar olacaklarına orada PKK bağımsızlık istesin daha mı iyi? Terör sürekli devam etsin, çatışma yüreklerimize kadar kazınsın mı? Orada dindarlar taş üstüne taş koyacağına her yer harap mı olsun? Güneydoğu iki kesimin canını acıtıyor. Bir şehit yakınlarının, iki komşusu aç iken tok yatmak istemeyenlerin. Diğerleri bu işin rantını yiyor, keyfini sürüyor, teorisini yapıyor.
Zaman, 19 Aralık 2007
|