Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

İşkence ve yargısız infazın dönüşü

Geçen hafta iki yapıt, bize mazinin karanlığını hatırlattı:

Biri Kanal D’de yayımlanan Eve Dönüş filmiydi. İşkence sahneleri nedeniyle izlemesi zor bir yapım sayılmasına rağmen gecenin en çok izlenen programı oldu.

Diğeri, 10 yıl önce yine bir işkence olayıyla gündeme gelen Manisalı gençlerden Hüseyin Korkut’un önce Radikal’de yazı dizisi olarak yayımlanan, sonra da İmge Yayınları’ndan kitabı çıkan anılarıydı. O da çok dikkat çekti.

Biri 80’ler, öbürü 90’lar Türkiye’sini anlatan iki yapıtın ortak özelliği, bir yandan işkencenin nasıl yıllara meydan okuyan bir süreklilik ve vahşetle, sistematik uygulandığını gösterirken, öte yandan da işkencecilerin nasıl kollandığını belgelemeleriydi.

* * *

Yeni kuşak gençlere “maziden karanlık bir sayfa” olarak görünebilecek bu konunun, aslında hâlâ güncel olduğu da anlaşıldı geçen hafta...

Türkiye’de temaslarda bulunan Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komisyonu, işkence vakalarında “yeniden, vahim düzeyde bir artış” olduğunu tespit etti.

Komisyon’a göre, “işkence yaygın”dı ve yapanlara ceza verilmiyordu.

Yani bir ara “Avrupa ne der?” kaygısıyla ara verilen işkence, AB süreci tavsayınca derhal “eve dönmüştü”.

* * *

Boşluktan istifade işbaşı yapan bir başka melanet de, “yargısız infaz...”

Biri Alman uyruklu üç kişinin boğazı kesilerek öldürüldüğü Malatya misyoner katliamı soruşturmasında tanıdık gelişmeler oluyor.

Sanıklar, katliamdan bir gün önce silahla atış talimi yapıyorlar. Polis yakalıyor, silaha el koyuyor. Ve aynı silah, ertesi gün, katliamın gerçekleştiği olay yerinde bulunuyor.

Tıpkı İstanbul’daki Hrant Dink cinayetindeki gibi...

Tıpkı Trabzon’daki rahip Santoro suikastındaki gibi...

Tıpkı daha önce Abdi İpekçi’nin, Doğan Öz’ün, Bedrettin Cömert’in, TİP’li 7 gencin ve nicelerinin katledilmesindeki gibi...

Malatya’daki misyoner katliamında da, tetiği milliyetçi tetikçiler çekiyor ama, tetiği çektirenin, katilleri önce teşvik edip sonra da kollayan ve kolları her yana uzayan bir “resmi ahtapot” olduğu, günbegün, tüm kanıtlarıyla açığa çıkıyor.

Hem sanık ifadelerinden, hem telefon kayıtlarından anlaşılıyor ki, askeri-sivil yetkililer katillerle kol koladır ve katliamın perde arkası ortaya çıkmasın diye, soruşturma aşamasında her türden “perdeleme” yapılmaktadır.

* * *

İtiraf etmesi zor bir gerçekle yüz yüzeyiz:

Türkiye’de devletin bilgisi, teşviki, tasdiki, dahli, katkısı olmadan katliam olmuyor.

Ve devletin derinlerindeki unsurlar, kendilerinden hesap sorulmayacağını hissettikleri anda, kanlı icraatlarına kaldıkları yerden, pervasızca devam ediyorlar.

Korkudan ya da işlerine geldiği için bugün “Ahtapot”un üzerine gitmeyenler, yarın onun kollarının kendi boğazlarına dolanacağını bilmelidirler.

Çare, bir yandan insan hakları reformlarına devam ederken, öte yandan suçluların üzerine kararlılıkla gitmek ve hukuku yeniden inşa etmektir.

Yoksa hiçbir devlet, bu çürümeyle ayakta kalamaz.

Milliyet, 8.12.2007

Can DÜNDAR

09.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Ruhban okulu sorununu Menderes çözmüştü, 12 Mart yeniden kördüğüm yaptı

  Keyfî yasak ve âdil çözüm

  İşkence ve yargısız infazın dönüşü

  Pinokyo Sarkozy


 Son Dakika Haberleri