Sayın bakanım, ne Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının ne de Fener Rum Patrikhanesi’nin kendisini “ekümenik” olarak tanımlamasının önünde emin olun hiçbir engel yok. Siz Atina’da “Lozan’a göre” demişsiniz ama Lozan Antlaşması’nda Patrikhane’ye doğrudan yapılmış bir atıf da bulunmuyor.
Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Lozan Antlaşması’nın Müslüman olmayan “azınlıklara” ilişkin hükümleri onların haklarını gasp etmemiz için değil, korumamız için kondu. Hatta bazı hükümlerden tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının faydalanması öngörüldü.
Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmıyorsak önünde herhangi bir hukuki engel bulunduğu ya da kapatılırken gerekçesi hukuki olduğu için değil, yenemediğimiz korkularımız, aşamadığımız kuruluş ideolojimiz yüzünden açmıyoruz, açamıyoruz.
Ruhban Okulu’nu açtığımız gün korkularımızı da yenmiş olacağız. Siz de bundan sonra Dora Bakoyanni ile buluştuğunuzda sıkıntı çekmeyeceksiniz, insani konuları pazarlık unsuru olarak kullanan bir ülkenin dışişleri bakanı gibi görülmeyeceksiniz. Batı Trakya’ya bir dahaki gidişinizde göğsünüzü gere gere konuşacaksınız, Türk azınlığın gasp edilmiş haklarını çok daha rahat savunacaksınız.
Fener Rum Patrikhanesi’ne “ekümenik” demenizin de hiçbir mahzuru yok. Çünkü Patrikhane ekümenik. Onu herkes öyle tanıyor ve eşitler arasında birinci olduğunu kabul ediyor. Lozan Antlaşması’nda ekümenik olmadığına ilişkin bir hüküm yok. Biz sadece tutanaklara bakarak Fener Rum Patrikhanesi’nin Türkiye’de kalmasına “yerel” olması koşuluyla rıza gösterdiğimizi iddia ediyoruz.
Ne şekilde “rıza göstermiş” olursak olalım, artık 80 küsur yıl öncesinin mantığı ile hareket edebilme lüksümüz kalmadı. İkinci Dünya Savaşı’nda birbirine karşı savaşan Almanya ve Fransa bile barıştı. Biz ise Birinci Dünya Savaşı’ndan kalan korkularımızı yenemedik. Hâlâ Yunanistan’ın bizi işgal etmesinden, hâlâ Patrikhane’nin Yunanistan ile işbirliği yapmasından korkuyoruz.
Korkularımız gerçeklerle bir türlü uyum sağlayamıyor. Siz bir yandan Atina’da Meçhul Asker Anıtı’na çelenk koyuyorsunuz, iki ülke silahlı kuvvetlerinin ortak hareket etmesini, sorunların bakanlar düzeyinde ele alınmasını kararlaştırıyorsunuz, diğer yandan da Patrikhane’nin sorunlarının altında eziliyorsunuz. Üstelik de Yunanistan ve bizi birlikte işgal eden İngiltere, Fransa ile kalıcı bir ortaklık kurmaya, egemenliğimizi paylaşmaya hazırlanırken.
Buna gerek var mı? Hadi diyelim ki “ekümenik” diyemediniz, hükümetiniz cesur bir adım atarak başta Ruhban Okulu olmak üzere Lozan azınlıklarının sorunlarını çözemez mi? Ruhban Okulu’nun kapatılmasının hata olduğunu kabul etmek ve hatadan dönmek bu kadar zor mu? Ruhban Okulu’nun açılması Türkiye’ye ne kaybettirir? Medeniyetlerin arasını bulmaya çalışan Türkiye’ye güç katmaz mı?
Daha önce de yazdım ama bir kez daha tekrarlamakta sakınca yok, o çok korktuğumuz Ruhban Okulu, Mehmet Ali Gökaçtı ve Elçin Macar’ın TESEV için yaptığı çalışmada belirttiği gibi, 1844 yılında Heybeliada’da Umut Tepesi’nde Bizans döneminden kalma Aya Triada Manastırı’nda açılır. Cumhuriyetten sonra Heybeliada’daki iki okul, Ruhban Okulu ve Rum Ticaret Okulu için, İstanbul Vilayeti’nin 1918 tarihli isteğine dayanılarak istimlak kararı alınır.
Ruhban Okulu, 1936’da önce Hazine adına tapuya kaydedilir. Ancak çok partili yaşama geçişle birlikte, yıllardır uygulanan politikalarda kısmi yumuşamalara gidilir. 1946’da Patrikhane ile yapılan pazarlıklar sonucu, Heybeliada’daki Rum Ticaret Okulu istimlak edilirken Ruhban Okulu Patrikhane’ye bırakılır. Okul, açık olduğu dönem boyunca, dört farklı tedrisat dönemi geçirir.
Haziran 1947’de Patrikhane, Ruhban Okulu’nu bir yüksekokul haline getirmeyi amaçlar ve ders programında değişiklikler yapılması, yabancı öğretmen ve öğrenci getirilebilmesine izin verilmesi talebiyle MEB’ye başvurur. Bakanlıklar arası bir komisyonca incelenen yüksekokul olma isteği kabul edilmez. Ancak 1950’de iktidar değişip, Menderes başbakan olunca, azınlıklar açısından yeni bir dönem başlar.
1950 sonrasında çok partili ve görece özgürlükçü bir ortama adım atılması ve dış konjonktürün gündeme getirdiği yeni beklentiler doğrultusunda Ruhban Okulu, Demokrat Parti’nin iktidarının ikinci yılında, Milli Eğitim Bakanlığı emriyle, “Teoloji İhtisas Okulu” olarak isimlendirilir. MEB Talim ve Terbiye Kurulu’nun, 25 Eylül 1951 tarih ve 151 sayılı kararıyla “Heybeliada Rum Rahipler Okulu Öğretim Yönetmeliği”nin onaylandığı, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Özel Okullar Bölümü’nün 3 Ekim 1951 tarih ve 3/105853 sayılı yazısıyla HRO’ya bildirilir.
Böylece okul üç sınıflı lise ve dört sınıflı teoloji ihtisas bölümlerinden oluşan yeni bir statüye kavuşur ve bu durum okulun kapatıldığı 1971 yılına değin sürer. Gökaçtı ve Macar’a göre okul faaliyette bulunduğu 127 yıl içinde, 930 mezun verir. Mezunların bir kısmı ruhaniliği seçip din hizmeti verirken bunların 343’ü episkopos olur, içlerinden 12’si de patriklik makamına kadar yükselir. Ruhaniliği seçmeyen mezunlar genellikle din dersi öğretmenliği yapar.
1963’te başlayan Kıbrıs krizinden Ruhban Okulu da payını alır. Menderes döneminde başlamış olan, Türkiye büyükelçiliklerinden okula gelmek için başvuran öğrenci adaylarına vize verme uygulaması 1963’te kaldırılır. Bu dönemdeki resmi yazışmalarda ilk defa, okulun Yunanistan’a karşı koz olma özelliği vurgulanır.
8 Temmuz 1971’de de 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun bazı maddelerinin 12 Ocak 1971’de Anayasa Mahkemesi’nce iptali üzerine, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 12 Ağustos 1971 tarih ve Özel Öğretim Kurumları 101787 sayılı “gizli” yazısıyla okulun “yüksek kısmı”, 9 Temmuz 1971’den geçerli olmak üzere hukuk dışı bir yöntemle kapatılır. Danıştay’a dava açmak için dilekçe veren Patrikhane’nin talebi, “tüzelkişiliği olmadığı, yargıya başvurma ve okul açma ehliyeti bulunmadığı” gerekçesiyle reddedilir.
O günden bu yana da okul bir türlü açılamaz. Daha pek çok ayrımcılığa ve haksızlığa uğrar. Türkiye’yi ve Türkiye’yi temsil edenleri mahcup eder durur. Sayın bakanım, sizin daha önce 301’e atfen bir toplantıda söylediğiniz gibi 404 gibi üstümüze yapışır. Türkiye’deki ayrımcılığın sembolü olur. Yapılan çoğu reformu gölgeler...
Referans, 8.12.2007
|