Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

Adaletin esası, Kur'ân medeniyetindedir

Ross Nicall Ferguson Collins (Anglikan Rahip, İngiltere): Daha onurlu bir hayat ve daha yaşanılır âdil bir dünya için Said Nursî’nin fikirleri bir an evvel dinlerarası işbirliği ile uygulamaya geçirilmeli. Prof. Dr. Hamidreza Ayatollahy (Allâme Tabatabai Üniversitesi, İran): Said Nursî’ye göre masum bir insanın hakkı, bütün bir topluluğun hatırı için bile feda edilemez. Bir fert cemaate, çoğunluğa, topluma, devlete kurban edilemez. Yüce Allah’ın indinde hak haktır, büyüğü ve küçüğü arasında hiçbir fark yoktur. Atanas Shinikov (Sofya Üniversitesi, Bulgaristan): Said Nursî eserlerinde devamlı olarak despotizm, ahlâksızlık ve dejenerasyonla mücadele etmenin reçetesinin Kur’ân’da olduğunu belirtir.

TEBLİĞ ÖZETLERİ

19 KASIM 2007 - PAZARTESİ

SAİD NURSİ’NİN ADALET YAKLAŞIMI VE

İSLAMDÜNYASINDA SİYASİ

DEĞİŞİMLERDEKİ ROLÜ

Prof Dr. Leonid Sykiainen,

Devlet Ekonomi Üniversitesi, MOSKOVA

Önemli bir düşünürün fikirlerinin önemi, sadece onların entelektüel muhtevası, ana kaynaklara ne ölçüde uyduğu, kullandığı delillerin ikna edici niteliğe sahip olması ile belirlenemez, bilakis bunlardan daha fazla, içinde yaşadığı toplum bir krize maruz kaldığında ya da geleceğini garanti altına almak için çözülmesi gereken problemlerle yüzyüze geldiğinde, söz konusu düşünürün fikirlerinin oynadığı rol ile belirlenebilir. Büyük bir düşünürün düşünceleri, eğer sadece kimi sınırlı grupların, hatta milletlerin bilinç ve davranışlarını değil de, bilakis bütün bir insanlığın düşünme tarzını ya da en azından bugün yaşadığımız dünyada Müslümanlar gibi büyük bir yekun tutan dinî bir topluluğu etkiliyorsa, işte o zaman bu düşünceler büyük olarak nitelenebilirler. Said Nursi, böyle düşünürlerin arasında şerefli bir yer işgal etmektedir. Zira, Nursi’nin düşünceleri, hem islâm ülkelerindeki hali hazır vaziyetle, hem de islâm’ın bu ülkelerde oynadığı rol ile doğrudan doğruya bağlantılıdır. Said Nursi, kelimenin gerçek anlamıyla bir siyasî düşünür değildir, ancak yukarıda sözü edilen milletlerin siyasî geleceği, şayet onun düşünceleri hesaba katılırsa, daha esaslı bir şekilde öngörülebilir.

DÜNYADA YAPTIKLARIMIZDAN

MUHASEBEYE ÇEKİLECEĞİZ

Prof. Dr. lan Markham, Dekan ve Başkan,

Virginia İlahiyat fakültesi, ABD

Nursi’ye göre -kesinlikle- biz Allah katında önemli olduğumuz için, Allah ne yaptığımıza dikkat etmektedir. Kainatın yaratıcısının benim davranışlarımı her an görmesi ve kayda alması Nursi için, bizi mucize yapan yönlerden birisidir. Bir ebeveynin bir bebekten küçük beklentileri vardır. (Çünkü bebek farklılıkları bilmez). Fakat yetişkin bir çocuktan daha yüksek beklentileri vardır. (Çünkü yetişkinler farklılıkları bilir). Bunun gibi Allah’ın da bizden yüksek beklentileri var. Hayatta yaptığımız davranışlarımızdan, ebedî âlemde sorumlu olacağımızı bilmemiz aslında bir şereftir.

Nursi’ye göre davranışlar, insanın bu dünyaya bakış açısıyla bağlantılıdır. 10. Sözün başındaki hikaye işte tam bu noktayı vurgulamaktadır: akılsız adam kainatta bir yaratıcının bulunduğuna inanmadığı için, davranışlarından dolayı sorumlu olmayacağını düşünerek ahlaksız davranışlarda bulunmaktadır.

Şüphesiz ki Nursi doğruyu söylemektedir: Bizler hayatta yaptığımız her davranışımızdan sorumlu olacağız anlayışıyla yaşamalıyız. Ne zaman biz özgürlüğümüz adına ona boyun eğmemeyi tercih edersek, işte o zaman bütün dünyada örneklerini gördüğümüz trajik sonuçlar ortaya çıkar. O halde adalet, hepimizin sorumluluk altında olmamızın bir gereğidir.

ŞEFKAT ESASLI ADALET :

RİSALE-İ NUR PERSPEKTİFİ

Dr. ArefAli Naed, Kraliyet Stratejik

İslam’ı araştırmalar Merkezi, ÜRDÜN

Şefkat ve cömertliğin bazen adaletle ters düştüğü görülebilir. Risale-i Nur incelendiğinde şefkatin adalete esas olduğu açıkça görülebilir. Nursi’ye göre adalet Cenab-ı Hakkın rahmet ve şefkatinin bütün mahlukata tecellisi olarak görülür. Bu anlamda adalet yaratılışla kainatın genlerine işlemiş adeta yaratılış kadar kainatla, Kur’an’la ve Hz Muhammed’le (asm) bütünleşmiştir.

SAİD NURSİ VE THOMAS

MERTON’A GÖRE ADALET

Prof. Dr. DavidR. Law, Manchester

Üniversitesi, İNGİLTERE

Aralarındaki bazı farklılıklara rağmen, Nursi ile Merton arasında çok ilginç bağlantı noktaları var. Yaşadıkları çağdan farklı olarak, her ikisi de birbirinin inancına saygı duymuşlar. Merton, Müslüman bir arkadaşına gönderdiği bir mektubunda “Kur'ân'ı derin bir dikkat ve saygı ile okuduğunu” söyler ve Kur’ân’da Allah’ın isimlerindeki yoğunluğun kalbinin derinliklerini harekete geçirip heyecanlandırdığını, Allah’ın bağlayıcılığının ve merhametinin, yapılan dua ve niyazların kendisini etkilediğini yazar. Nursi de benzer şekilde, hakiki Hıristiyanlara olumlu bakar ve onları dinsizliğe karşı bir ittifak tarafı olarak görür. Hatta, Nursi, dinsizlik cereyanına karşı Müslüman ve Hıristiyanları birlik olmaya çağırır.

Hem Nursi hem de Merton sekülerizmin kendi yaşadıkları toplumları üzerindeki etkisinden endişe etmişlerdir. Her ikisi de ibadeti materyalizm ve sekülerizmle mücadele için önemli bir cevap ve davranış olarak görmüşlerdir. Her ikisi de ibadeti sosyal dayanışma hareketi ve adalet için bir kaynak olarak görmüşlerdir.

DOĞAL AFETLER VE İLAHİ ADALET

Prof. Dr. Thomas Michel, Dinlerarası Diyalog

Sekreteri, İTALYA

Nursî’nin “Allah’ın insanın işlediği günahlara bir ceza olarak musibetler gönderdiği” düşüncesini bir çok modern insan, basitçe ve ilkel görebilir. Yine Nursi’nin “Yaratıcı bu tür afetlerle, insanları imtihana tabi tutar ve onları uyarıp imana yönelmeleri, şükretmeleri, sabırlı birer kul olmaları şeklindeki fikirlerini, acı ve ızdırap içinde kıvranan insan realitesine verilmiş katı bir cevap” olarak düşünebilirler.

Nursi’ye göre doğal afetlerde, “suçlanan unsurlar” ve yeryüzü tabakaları, okyanus hareketleri, volkanik tabakalardaki tektonik hareketler, doğal afetlerde zarar gören afetzedelere yeterli ve ikna edici bir umut vermiyor. Oysa Nursi, bu tür âfetlerin ve musibetlerin içinde sathi nazarlı insanların idrakinin ötesinde bir anlam arıyor. Nursi, söz konusu elem verici hadiselerde Allah’ın adalet ve şefkat elini görüyor, gösteriyor ve bu olayları dua ve şükür vakti için birer fırsat olarak gösteriyor.

İNSANIN ACI ÇEKMESİ VE İLAHİ ADALET

Prof. Dr. Fauzan Saleh,

Kediri Üniversitesi, ENDONEZYA

Nursi’nin eserlerinde ilahi adalet temel bir konudur. Bu mesele, Risale-i Nur’un bir çok yerinde farklı başlıklar altında işleniyor. Sözler adlı eserinde yaptığı gibi, adalet birbirine zıt iki türe ayrılır: müspet (pozitif) ve menfi (negatif) adalet. Pozitif adalet, “hak edene hakkını vermek” anlamına gelir, bu adalet dünyanın her zaman her tarafında her mahlukta görülmektedir. Adaletin bu türünde Yüce Yaratıcı'dan istenilen bütün arzu ve isteklere cevap verilir, ta ki varlık ve hayatın ihtiyaçları karşılansın. Diğer adalet türü olan negatif adalet ise, âdil olmayanı cezalandırır; haksızlık edenlere haksızlıklarına karşılık ceza verir. Nursi’ye göre bu çeşit adalet, bu âlemde tam olarak uygulanamıyor, hatta bunun da ötesinde negatif adaletin uygulanmadığını gösteren sayısız işaret olduğu da vurgulanmaktadır. Said Nursi’nin düşüncesinden anlaşılan şu ki, dindarlar kesinlikle ümitlerini yitirmemeli ve hayatın zorluk ve acıları karşısında ümitsizliğe düşmemelidir. Onlar, emin ve kararlı bir şekilde kalmalıdırlar, adalet ve merhamet sahibi, cömert olan Allah’a güvenlerini sürdürmelidirler.

TÜRK HALKININ I. DÜNYA SAVAŞINDA

ÇEKTİĞİ ACILAR VE NURSİ: İLAHİ CEZA

Prof. Dr. Brian Capper, Canterbury Christ

Church Üniversitesi, İNGİLTERE

Nursi, elit kesim ile halk arasındaki düşmanlığı ortadan kaldırmada zekâtın çok önemli bir yeri olduğunu söyler. Said Nursi’ye göre, dindar insanlar kendilerindeki servetin kendilerine ait olmadığının bilincindeler, onlar kendilerine verilen nimetlere karşılık ne kendilerine ne de başka şeylere minnet duyarlar. Onların minneti, sadece bu serveti kendilerine bağışlayan Yüce Allah’adır. Bu bakış açısı, şefkat ve merhametin bir gereği olarak adalet ve özgürlük getirir; yardımda bulunan kişi, yardım alan kişiyi sosyal eşitsizlikten kurtarır. Fakir, kendisine ihsan edene değil, Allah’a müteşekkir olur. Toplumdaki sosyal bozulmanın bencillik ve ahlâksızlıkla başladığını vurgulayan Nursi, bu sosyal bozulmanın temelini aşağıdaki iki cümlede özetler:

1. Ben tok olsam başkaları açıklıktan ölse bana ne.

2. Sen çalış, ben yiyeyim.

KÜLTÜRÜN ÖZÜ OLARAK ADALET

Prof. Dr. Muhammed Ahmed el-Kâmil,

San’a Üniversitesi, YEMEN

Nursî, beşerî medeniyette olumsuz yansımaları olan hastalıklara, akla, kalbe, nefse ve vicdana beraberce hitap edebilen ikna edici bir metotla îmanın köklerini takviye eden bir reçete sunmaktadır.

Nursî tarihin hareketini okurken ve hadiseleri değerlendirirken İslâmî metodoloji ve bakış açısına göre bir yol izleyerek, çok dengeli bir tavır ortaya koymaktadır. Buna göre mesela tarihî hadiseler, sadece insan fiilinin mahsulü değildir; bilakis bir hadisede hem insanın hem de kader-i İlâhînin beraberce tasarrufu bulunmaktadır. Tarihî bir hadisede ilâhî adalet, adil bir şekilde ve o hadisenin gerçek sebep ve hikmetlerine bakarak insanın fillerine müdahil olabilmektedir.

NURSİ’NİN ŞEFKAT ANLAYIŞI VE KANTİN

BAŞKASINI DÜŞÜNME TEORİSİ

Prof. Dr. lan Kaplovv,

Hildesheim Üniversitesi, Almanya

İyi bir insan olma noktasında Said Nursi’nin düşüncesinde şefkat çok önemli bir role sahip olup, modern anlayıştan farklı olarak adalet anlayışıyla bağlantılıdır. Nursi’ye göre her kim Allah’ın merhamet ve şefkatine sığınırsa o doğru ve müstakim bir insan olur ve merhamet sahibi Allah tarafından ağırlanan bir misafir olur. Masum bir insana zarar vermekten sakınmak, Nursi’nin şefkat kökenli ahlâk ve adalet anlayışında bir zorunluluktur.

ADALET, SAİD NURSİ, İSLAM VE DİNLER HRİSTİYANLIK: VASITASIYLA SINIRLAR ÖTESİ

BİR İŞ BİRLİĞİ ZEMİNİ

Ross Nicall Ferguson Collins,

Anglikan Rahip, İngiltere

Globalleşen dünyada bir çok adaletsizlikler yaşanmakta ve bu adaletsizlikler dinler arası iş birliği ile azaltılabilir. Özellikle, Said Nursi’nin görüşlerinin bu konuda benzer yaklaşımlar gösteren bazı Hristiyan liderlerin görüşleriyle mukayese edilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

İnsanlık için daha onurlu bir hayat ve daha yaşanılır adil bir dünya için Nursî’nin fikirleri biran evvel dinler arası iş birliği ile uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra, zekatın haram kılınması ve zekatın vacip oluşu, özellikle Afrika’da yoksullukla mücadelede önemlidir. Gelişen teknoloji ile dünya daha adil yönetilebilir ve bunun esasları Risalelerde ele alındığı üzere vahiy esaslı Kur’ân medeniyetindedir.

İSLAM’IN GERÇEK BİR TEMSİLCİSİ

OLARAK RİSALE-İ NUR

Claire Forbes,

Londra Üniversitesi, İNGİLTERE

Said Nursi eserlerinde devamlı İslam ile batı arasında karşılaştırmalar yapar. Onun batı medeniyetiyle ilgili eleştirisi ve iki Avrupa’dan bahsetmesi -birisi erdemli faziletli, diğeri çökmüş, bozulmuş Avrupa- İngiliz gazeteleri için Müslümanları ve İslam’ı tanımlamaları açsından aydınlatıcı olabilir. Said Nursi faziletli Avrupa medeniyetini şöyle tanımlar: Takip ettiği bilim, adalet ve doğruya hizmet eder; sanayi ve sosyal hayat için faydalıdır. Ona göre bütün bu güzelliklerde Avrupa gerçek Hrıstiyanlıktan beslenmiştir. O ayrıca, şeriat ve hadis medeniyetinin güç, kuvvet yerine doğruyla işlediğini söyler, faydacılık yerine erdem, ırkçılık yerine birliktelik, kavga çekişme yerine karşılıklı yardımlaşmayı koyar.

Said Nursi’nin alternatif perspektifi ve Risâle-i Nurdaki öğretisi, İngiliz medyası tarafından pek bilinmiyor. Son on iki ayda tek bir İngiliz gazetesi bile bu tür konularda Nursi ile ilgili bir referans göstermemiştir. Medyada çıkan haberlere -Said Nursi merkezli- cevaplar vererek Müslümanlar medyadaki islam’ın olumsuz bilinen imajını değiştirebilirler.

BASKI VE ZULME DİRENMEDE

METİN HAYAT ÖRNEKLERİ

Prof. Dr. Martyn Percy

Ripon Üniversitesi, İNGİLTERE

Nursi, söylemlerinde hukuk, adalet, özgürlük, kardeşliğin islam’ın emri olduğunu söyler. Daha da ötesinde, bu tür kavramların bizzat Hz. Muhammed (a.s.m.) tarafından uygulandığını yazar. Bundan dolayı Nursi; despotizmin İslam’la kesinlikle uyuşmadığını savunur.

Nursi’nin vizyonu -dini doğru ve değerlerle desteklenen özgürlük, adalet, sosyal refah- ironik olarak moderniteye karşı ılımlıdır. Mesela, O, bir taraftan bilimsel ve mecazî bir dil kullanırken, diğer taraftan dinle bilim arasındaki uyumu daha derin bir şifre ile ortaya koyar.

SAİD NURSİ’NİN DÜŞÜNCESİNDE

HAKİKİ ADALETİN BÜYÜK

TEMSİLCİ OLARAK İMAM ALİ’NİN YERİ

Prof. Dr. Hamidreza Ayatollahy,

Allameh Tabatabaii Üniversitesi, İran

Said Nursî, Mektubat adlı eserinde Hz. Ali’yi hakiki adaletin (adâlet-i mahza) en büyük temsilcisi olarak tanımlar. Nursi’ye göre Hz. Ali kendi zamanında hakiki adaleti temsil etmiştir. Hz. Ali’nin halifeliği zamanında bazı karışıklıklar çıkmış ve savaşlar yapılmıştır. Said Nursî; bu karışıklığın Hz. Ali’nin hakiki adaleti istemesinden dolayı çıktığını söyler. Diğerleri -kendisine karşı çıkanlar- İslam devletini kuran ilk kuşak olmalarına rağmen, adalet-i mahzaya dayanamamış, onun yerine adalet-i izafiyeyi -göreceli adalet- tercih etmişlerdir.

CİNSİYETTE ADALET

Prof. Dr. Paddy Daniel, Canterbury Christ

Church Üniversitesi, İNGİLTERE

Bana göre cinsiyet adaleti bir uzay boşluğu gibi sınırsız olmalı ve bütün insanlık bu adalet özgürlüğüne en yüksek seviyede sahip olmalıdır. Bediüzzaman Said Nursi’nin adalet “Kur’ân’dan alınmış kutsal, doğru ve hak prensiplerine bağlı olmalı” ifadesi ilk etapta bu boşluğu sınırlandırıyor gibi görünebilir. Fakat, Risale-i Nur’un adalet anlayışı “İlahi adalet, bireye, topluma, kişiye ve bütün insanlığa bir fert gibi eşit davranır.” temel anlayışına dayanır. Çünkü bütün fertler -yaratılış ve esmanın tecellisine mazhar olmak noktasında- yaratıcının katında eşittirler. Her ne kadar bu anlayış, Kur’an’ın içindeki öğretilere dayanıyorsa da onun ötesinde oluşan boşlukta Hıristiyanlar ve Müslümanlar bu noktada etkili bir şekilde birbirleriyle iletişim kurabilirler.

Said Nursi’nin tabiat ve insanlık içindeki Allah anlayışı, Hristiyan bayanlar için kendilerini Allah’ın yeryüzündeki bir tecellisi görmeleri açısından son derece önemli ve anlamlıdır.

BEDİÜZZAMAN’A GÖRE

ADALET VE MİLLİYETÇİLİK

Elmira Akhmetova,

Malezya İslam Üniversitesi, MALEZYA (Doktora

Öğrencisi)

Bediüzzamana göre gerçek adalet sınıfsal ve toplumsal her seviyedeki fertleri eşit şekilde kucaklamalı ve istisnasız bütün hepsi için emniyet ve mutluluk getirmelidir, Said Nursi’nin menfi milliyetçiliğe karşı tavrı çok nettir. O, eserlerinde güçlü bir şekilde, islam’ın müspet ve kutsal milliyetçiliğinde menfi milliyetçilik ve ırkçılığa yer olmadığını vurgular. Nursi’ye göre; ebedî islam milliyetçiliği, geçici ve sağlam olmayan menfi milliyetçilikle sınırlandırılamaz. Bundan dolayı Nursi; eserlerinde çok kere kendi dönemindeki Türk hükümetini kalıcı, daimi İslam milliyetçiliği yerine menfi ve istikrarsız menfi milliyetçiliği tercih etmesinden dolayı eleştirmiştir.

KÜRESELLEŞME VE ADALET

Mustafa Al-Zari,

Miknas Üniversitesi, FAS (Doktora Öğrencisi)

Nursî’nin risalelerdeki metodu son derece kapsamlıdır. İslâm ümmetinin tamamına hitap ediyor, asrın dilini konuşuyor. Nursî, Küreselleşmenin üstünlüğünün geçici bir durum olduğunu söyleyerek haddi zatında söz konusu galibiyetin kıymet ve ehemmiyeti olmadığını, zira hakiki akıbetin muttakiler için hazırlandığını ders veriyor.

Nursî’de adalet kavramı, siyasî, içtimaî ve iktisadî adalet olmak üzere farklı başlıklarda ele alınır. Bu cümleden olarak mesela Nursî, hem sosyalizm hem de kapitalizmin iktisat anlayışlarından farklı olarak, iktisadı israftan uzak durarak beraberinde şükretmenin eşlik ettiği bir tevzi, yani Rahmanın sofrasındaki nimetlerin bütün mahlukata dağıtılması faaliyeti olarak görüyor. O küreselleşmenin iki büyük özelliği olduğu tespitini yapıyor ki bunlar, kibir ve küfürdür. Diğer taraftan en tehlikeli vasıflarını ise, enaniyet ve hırs olarak görüyor. Öyle ki bu hırs ve enaniyetin hakimiyeti ile, kimi insanların hırsının ve menfatinin önünde duran her şeyi hatta bütün insanlığı tahrip etmek eğiliminde olduğunu söylüyor. Günümüzdeki katliamlar ve etrafımızda yaşanan kanlı savaşlar Nursî’nin dile getirdiği küreselleşmenin doymak bilmez maslahatları adına insan kanının ne kadar ucuz olduğunu apaçık gösteriyor. Bütün bunlara rağmen Nursî medeniyetin müspet yönlerini ele alarak küreselleşmeden istifadenin de mümkün olduğunu söylüyor.

BELALARA KARŞI NURSİ’NİN

ŞAHSİYET-İ MANEVİYE KONSEPTİ

Lyubomır Bonchev,

Sofya Üniversitesi, BULGARİSTAN

(Doktora Öğrencisi)

Said Nursi’ye göre her doğru yol, er ya da geç Allah’a gider ve Allah’a giden bütün gerçek ve doğru yollar uzunluk ve kısalıklarına bakılmaksızın eninde sonunda Kur’ân’a dayanır. Bu demektir ki, bir yol kılavuzluğunu Kur’ân’dan aldığı kadarıyla doğrudur ve kabul edilebilir.

Her ne zaman, İslam ümmeti ve kardeşliği dahili ve harici düşmanlar, karışıklıklar, ayrılıklar tarafından tehdit edilmişse, o zaman, Kur’ân ve birlik olma adına uhuvvet, kardeşlik, sadakat ve fedakarlık ön plana çıkmıştır. Birlik olmakla ortaya çıkan kolektif şahsiyet, bütün belaların üstesinden gelir.

HUTBE-İ ŞAMİYE PERSPEKTİFİNDE ADİL BİR

TOPLUMUN İNŞASINDA İSLAM’IN ROLÜ

Atanas Shinikov, Sofya Üniversitesi,

Bulgaristan (Doktora Öğrencisi)

Said Nursi’nin 1911’de Şam’da verdiği ve Müslüman dünyasının en önemli altı meselesini anlattığı Hutbe-i Şamiye, Eski Said dönenimin en önemli eserlerinden birisidir. Nursi, Müslümanları uyarmak için altını çizdiği temel meselelerin birer hastalık gibi intişarını, Müslüman toplumların dini uygulamalardan uzak olmalarına bağlar. Müslümanların temel sorunlarının çözülmesi için yeniden dine sarılmaları gerektiğini söyler.

İNSANLARIN HAL-TAVIRLARINDA

İLAHİ TECELLİ VE ADALETİN ETKİSİ

Divali Haci Seli, Musul Üniversitesi,

IRAK (Doktora Öğrencisi)

Bediüzzaman’ın Risalelerinin fezasında seyahat etmek, derinliklerine dalmak bir nimet-i İlahiyedir. Bu nimeti tatmayan bilemez. Seyahat eden kimse ise güzel sıfatlar sahibi olan Hak’tan gelen mübarek Kur’ân’ın gölgesinde Risalelerde değerlinin değerlisini, güzelin güzelini bulur. İstediği, aradığı, peşine düştüğü manalara, sırlara, letafetlere, nüktelere, mesellere kavuşur. Beşeriyet her çeşit medeniyetiyle, rengiyle doğru bir medeniyeti kavrama şuurunun nimetine erişmek ve çok kıymetli bir medeniyet değeri olan adalet dolu daha iyi bir dünyaya kavuşmak için değerli bir define olan Risalelere hakikaten muhtaçtır.

NURSÎ VE ADALET: İTİDAL DÜŞÜNCELERİ

VE İSTİBDAT MESLEKLERİ

Prof. Dr. Muhammed Abdunnebi,

Cezayir Üniversitesi, CEZAYİR

İmam Nursî, “Cemaat için ferdin feda edilmesi”nin, tek bir insanın mizacından doğan ve onunla kaim olan bir düstur değil, adalet-i izafiyeyi takip edenler arasında sabit bir kanun ve uygulama olduğunu tespit etmiştir. Nursî burada bu zulmün tehlikesine dikkat çekmiş ve asıl vacip olanın hastalığın aslını ortadan kaldırmak olduğuna işaret etmiştir. Bu zalim tavırda, fertler yönetim organı veya hakim güç odakları tarafından ihtiyaç halinde kullanılan birer araç seviyesine indirilmektedir; ne zamanki bir araç seviyesine indirilen söz konusu ‘fert’ ile hedeflenen gayeye ulaşılmışsa, artık bir başkası ile değiştirmenin zamanı gelmiş demektir. Dolayısıyla fert feda edilecektir, ama o zalim kanun her halükârda bakidir. Nursî’ye göre, bu adaletsiz kanunda, suçun bilfiil ispatı değil, töhmet ve suçlama esas alınır. Ferdin, sözde cemiyetin maslahatı hesabına feda edilmesi, bir delil, ya da harici bir işarete değil, sadece zarar verme vehmi (kuruntusu) üzerine bina edilmektedir.

NURSÎ’NİN MÜSBET HAREKET

ANLAYIŞININ ASAYİŞE KATKISI

Prof. Dr. Abıd Tevfik al-Hashimi,

Eğitimci-Yazar, BAE

Ehli hizmet olan bir Müslümanın, hizmette hikmetle hareket etmesi, din düşmanlarından korkmaması ve yalnız gökleri ve yeri ayakta tutan Allah’tan korkması gerekli olduğu gibi, aynı zamanda Müslüman kardeşlerine, hatta bütün insanlara karşı merhametli davranması da gerekir. Bir Hadis-i Şerifte Efendimiz şöyle buyurmaktadır: Merhametli olanlara Rahman da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet edin ki gökte olan da size merhamet etsin. (Ebu Davut: 4941) Bu yüzden, İmam Bediüzzaman Hazretleri'nin arkasından gidenlerin sayısı yüz binler olmasına rağmen onların şimdiye kadar devlet ve vatandaşların asayiş ve emniyeti konusunda hiçbir menfi davranışı görülmemiştir.

NURSİ’YE GÖRE ADALETİN

İNSAN HAKLARIYLA İLİŞKİSİ

Prof. Dr. Mohamed Bin Ali El-Hirfi,

İmam Mohamed bin Suud İslam Üniversitesi,

SUUDİ ARABİSTAN

Nursî, adaletin tahakkukunu tasvir ederken dinin emirleriyle, kevnî âyetleri ve kainattaki adalet tezahürlerini birbiriyle mezcederek anlatıyor. Böylelikle de adaletin sadece insan dünyasında değil, bilakis bütün kainatta çok küllî bir şekilde tecelli ettiğini gösteriyor. Diğer taraftan sosyal hadiselere ve İslam tarihindeki bir kısım hadiselere değinirken de son derece mutedil ve istikametli bir çizgiyi takip ediyor. Mesela, sahabeler arasında yaşanan savaşları değerlendirirken, bir kısım insanların yaptığı gibi zihinleri bulandırıp, dinin taşıyıcıları ve mümessilleri olan o büyük zatlar -sahabeler- hakkında su-i zanna vesile olabilecek yorum ve değerlendirmelerden titizlikle uzak duruyor. Söz konusu hadiseleri tahlil ve tetkik ettiği risalelerinde, hem tam bir tarihçi, hem usta bir tarih felsefecisi gibi hadiseleri ele alıyor; asla objektif tavrını kaybetmediği gibi, meseleleri Kur’ân’ın nuru ve hadisin ışığında çözüyor.

RİSALE-İ NUR’DA ADALET İBÂDET İLİŞKİSİ

Prof. Dr. Muhammed er-Rûkî, Uluslar Arası

İslam Fıkıh Akademisi, SUUDİ ARABİSTAN

Adalet ve ibadet konusu Risale-i Nur’un hemen her tarafına sirayet etmiş ve adeta sinirlerin bedende yayılması gibi yayılmıştır.

Nursî de nerede ibâdetten bahsetmişse, orada mutlaka sarihan veya telmih yoluyla, lafzen veya ima ile ibâdeti adaletle bağlamaktadır; bu durum, -adaletten maksat ister mutlak İlâhî adalet olsun, isterse İlâhî adaletten muktebes insanî adalet olsun- her iki kavram arasındaki karşılıklı lüzumu ve birbirinden ayrılmalarının mümkün olmadığını göstermektedir.

Nursî’ye göre ibâdet, İlâhî adaletin lüzumlu ve gerekli kıldığı hususlardan birisidir, ibâdet, insanî adaletin kendisinden doğduğu bir asıl veya bir esas hükmündedir. İbâdet ve ihlasta kazanılan mertebe ve kuvvet, şüphesiz ki kulda adaletin tahakkukuna yol açacaktır. İbadette İhlasın yok olması da, adalete ulaşmaya mani olacaktır.

Risale-i Nur hem müstakim bir ferdin, hem de böyle bir toplumun inşasına kefil olarak, muhtevasında ilmî ve terbiyevî esaslar barındırmaktadır. Risale-i Nur, âbid ve âdil kullar yetiştirmeye ehil fikrî, terbiyevî bir okul hükmündedir.

ADALET-SİYASET VE İKTİDAR MÜNASEBETLERİ

Dr. Muhammed İyaz Niyazi,

Kabul Üniversitesi, AFGANİSTAN

Dikkatli bir şekilde baktığımızda insanlığı ablukaya alan, güvenlik, fakirlik, çatışmalar ve uluslararası çekişmelerin hepsi adaletsizlik veya adalet eksikliğinden kaynaklanır. Kuvvetli, zayıfın hürriyetini ve vatanını elinden almıştır. Geçerli söz kuvvetlinin sözü haline gelmiştir. Önderlik ve yönetim kuvvetlilerdedir; dahası uluslararası örgütler ve güvenlik konseyi de kuvvetlilerin elinde bulunmaktadır. Kuvvetli olan dilediği şekilde tasarruf hakkına sahip iken, zayıf bunlardan mahrum hatta haritadan silinmekle karşı karşıya kalmaktadır. Said Nursi’nin ifade ettiği gibi, adalet ancak dengeyi korumakla gerçekleşebilir.

20.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Bediüzzaman bütün üniversitelerde okutulmalı

  Adaletin esası, Kur'ân medeniyetindedir

  Terörün ilâcı demokrasi

  Yasama sürecine STK'lar da katılsın

  Erdoğan: Gücümüzü ekonomiden alıyoruz

  Baykal: Terörle bağlantısını kesmeyen parti kapatılır

  Siyasal partileri halk, oylarıyla kapatır

  Gürkan Avcı: Öğretmenler veresiye yaşıyor

  YÖK, KKTC'de üniversiteleri inceliyor

  AB’nin gündemi,Türkiye

  Türkiye AB troykası toplanıyor

  Bardakoğlu: Amacımız fikri açık din adamları yetiştirmek

  Trakya’da sel devam ediyor

  Şiddetli yağışın Marmaris’e zararı 8 milyon YTL

  Nükleer karşıtları Gül'e faks çekti

  Avrupa'ya vizesiz giriş, hakkımız

  Şahide devlet koruması geliyor

  Ulusu: AB'ye üyelik, Türkiye'nin hakkı

  Türk üniversiteleri, ‘net’te geri kaldı

  Okullara kitap desteği

  OGS olmayan otoyol kalmayacak

  Köpeklerden en çok sahipleri şikâyetçi

  Kırmızı süveterle 27 yıl

  Çocuk haklarında karnemiz zayıf


 Son Dakika Haberleri