PKK ile mücadele ederken, karşılaştığımız vurgunlar canımı sıktı. Son olarak kaçırılan 8 erin tutuklu yargılanması, işin tuzu biberi.
“Peş peşe gelişen olaylarda, neden başka sorumlu aranmıyor?” sorusunu sormak isterim. Tabibir cevap veren bulabilirsem.
- 29 Eylül’de bir minibüs tarandı, 12 sivil öldü. Eylemi PKK üstlenmedi; sonra “kan davası” iddiası ortaya atıldı; kimi JİTEM’in ismini öne sürdü.
- 7 Ekim’de Gabar’da 13 şehidimiz var. Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’na bağlı 5 tim, operasyona gidiyorlar. İlk 4 tim, teröristlerin pusu kurduğu bölgeden zayiat vermeden geçiyor, 18 askerden oluşan son time, teröristler, el bombalı ve uzun namlulu silâhlarla saldırıyor. Gabar Dağı’nda PKK avına çıkmışsınız; demek tehlikenin mevcut olduğunu biliyorsunuz; gene de tuzağa düşüyorsunuz. Timler niçin birbirinden ayrılarak görev yapıyor? Bu işin sorumlusu yok mu? Şırnak 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı, bir özeleştiri yaptı mı?
- 21 Ekim’de Dağlıca köyü yakınlarında konuşlanmış piyade taburunu koruyan bölüğe saldırılıyor, 12 şehit veriyoruz. Bu ne biçim koruma mekanizması? Bırakınız, taburu korumayı, kendilerini bile koruyamıyorlar. Ve bunun tek sorumlusu, PKK’nın kaçırdığı 8 asker mi? 8 askerden, neredeyse, neden çarpışıp, şehit olmadıklarının hesabı soruluyor. Oysa verdikleri ifadelere göre, kiminin tüfeği tutukluk yapmış, kiminin mermisi bitmiş, arkadan takviye gelmemiş vs...
Çok şükür CHP, “İçimizdeki düşman” la uğraşmaktan vazgeçip, laiklik tartışmalarını bir kenara bırakıp, memleketimizin gerçek sorununa yöneldi: PKK ve Kürt meselesi.
Unutmayalım ki, 28 Şubat sürecinde, o günkü komuta heyeti, “Asıl tehlike irticadır” diye brifingler düzenlemişti. Acaba “iç düşmanla” bu denli uğraşmak mı bizi PKK ile ilişkilerde bu noktaya getirdi?
Sabah, 13.11.2007
|